 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/795
Karar No: 1994/57
Tarih: 16.02.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 19.11.1992 gün ve 223-187 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafındann istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 10.5.1993 gün ve 1650-4090 sayılı ilamı ile; (.. İhale öncesinde, davacı idarenin kendi bünyesinde oluşturduğu ihale komisyonu tarafından düzenlenen 31.10.1990 tarihli bedel tesbit tutanağında hata yapıldığı ve bu hatanın idare tarafından, Milli Emlak Başkontrolu M.K.'nin hazırladığı 25.11.1991 tarihli denetim raporu ile öğrenilip, 16.12.1991 tarihinde de bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda dava süresinde açılmıştır. Davalının süreye yönelik temyiz itirazı yerinde değil ise de, davada dayanılan bu hata olgusunun nitelendirilmesi, bu nitelendirmeye göre istemde olduğu gibi hata yapılmasaydı, olması gereken muhammen bedele göre farkın istenip istenemiyeceğinin çözüme kavuşturulması gerekir. Sağlıklı bir çözüm için de öncelikle hata türleri ve özellikle hesap hataları ile hukuki sonuçları konusuna kısaca değinmekte yarar görülmüştür.
Sözleşmelerin tamamlanmasında (BK. 1/1 md.) etkili ve önemli olan gerçek irade (rıza) ile bu iradenin dışa, dış dünya'ya açığa vurulması şeklinde tanımlanan beyan arasında bir uyuşmazlık varsa diğer bir anlatımla beyan iradeye uygun değilse bu halde bir beyan hatasından söz edilir. Beyan gerçek iradeye uygun olmakla birlikte sözleşenlerden birinin, bu gerçek iradesinin teşekkülü safhasında geçmişe, şimdiki zamana veya geleceğe ait yanlış tasavvurları iradesinin oluşmasını etkilemiş ise bu taktirde de bir saik hatası vardır. Bu bakımdan beyan hataları ile saik hataları birbirinden tamamen farklıdır. Sözleşenlerin, birbirine uygun irade beyanlarında ortaya çıkan, sözleşmelerin unsurlarına ilişkin aritmetik işlemlerde (toplama-çarpma-bölme-çıkarma) birlikte işledikleri hesaplama hataları ile sözleşmelerden sadece bir tarafın, kendi teklifini hazırlarken yine sözleşmenin unsurlarına ilişkin olarak yaptığı aritmetik işlemlerde diğer tarafın iştiraki, yönlendirilmesi olmaksızın düştüğü hesaplama hatalarını da birbirinden ayırmak gerekir. 1. haldeki hesaplama hatasında, tarafların karşılıklı gerçek beyan ve iradeleri birbirine uygundur. Salt aritmetik işlemlerde birlikte aritmetik hatalar yapmışlardır. Örneğin tanesi 10.000 TL.den 1000 adet karpuz alımsa-tımı konusunda anlaştıkları halde (beyan ve irade karşılıklı birbirine uygun) birlikte yaptıkları aritmetik işlemde hata yaparak tutarını 10.000.000.- TL. yerine 1.000.000.- TL. gibi göstermişlerdir. Bu hata adi hesap hatasıdır. Sözleşmenin sıhhatini etkilemez. Düzeltilmesiyle iktifa edilir (BK. 24/son md.). 2. halde, daha değişik bir anlatımla, bir kimse karşı tarafa gerçekten istediği bir rakkamı bildirmekte, fakat bu rakamı bulmak için yapmış olduğu hesapta, bu rakamı etkileyecek, bazı önemli noktaları gözden kaçırmış yanlış değerlendirmiş aritmetik işlemlerde hata yapmıştır. Bu hesaplama hatası ise bir saik hatasıdır. Bu nitelikte bir hesaplama hatasının düzeltilmesi istenemez. kural olarak saik hataları esaslı hata değildir (Bk. 24/II. md). Saik hataları ancak mevsuf saik hatası (nitelikli etken hatası) ise beyan hatalarında olduğu gibi BK.nun 24. maddesinin 1. fıkrasının 4. bendinde ifadesini bulan objektif ve subjektif koşulların gerçekleşmesi halinde temel hatası esaslı hata kabul edilebilir. Bu hesaplama hatalarının da miktar hataları (BK. 24/1 fıkrası 3. bent) karıştırılmaması gerekir. Çünkü miktar hataları beyan hataları kapsamı içindir.
Diğer taraftan akit yapılırken esaslı bir hataya düşecek olan tarafın o akitle ilzam olunamıyacağı (BK. 23. md.). Hata ile yapılan akitle bağlı olmayan tarafın, iş bu aktif ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan, veyahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin hatayı öğrendiği tarihten itibaren 1 yılı geçirir ise akte icazet vermiş nazarı ile bakılacağı (BK. 31/1 md.) yasamızda hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre esaslı hataya düşen taraf, ya bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığına ilişkin kararına karşı tarafa bildirmek ya da bu bir yıllık süreyi geçirip sözleşmeye icazet vermek hak ve seçeneğine sahiptir. Bu seçenekler ve sonuçları dışında başka bir seçeneği olmadığı gibi özellikle sözleşmeyi ayakta tutarak esaslı hata yapmamış olsa idi sözleşmeyi hangi miktar üzerinden yapacak idi ise ona göre karşı taraftan istemde bulunma hakkı yoktur.
Öte yandan bir davada dayanılan olayları bildirmek ve açıklamak taraflara, bu olayları nitelendirmek, uygulanacak Yasa maddeleri arayıp bulmak ve doğru olarak uygulamak Hakimin görevidir (HUMK. 76. md.). Bu sebeple Hakimin tarafların nitelendirmeleriyle bağlı olmadan bildirilen ve gerçekleşen maddi olaylara göre nitelendirmeyi re'sen yapmada görevinin bir gereğidir:
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, 31.10.1990 tarihli bedel tesbit tutanağının düzenlenmesinde davalı şirket hazır bulunmadığı gibi, kendisinin bir yönlendirmesi olduğu da iddia ve isbat edilmemiştir. O tarihte ihaleye katılıp katılmıyacağı dahi belli değildir. 5.12.1990 ihale günü tesbit ve ilan edilen muhammen bedele göre diğerleriyle birlikte ihaleye iştirak etmiştir. İdarenin yaptığı hesaplama hatası, tamamen ihaleye katılanların dışında, ihale öncesi kendisinin "icaba davet" için teklifini hazırlarken aritmetik işlemlerde yaptığı bir hatadır. Bu şekliyle de bir saik hatasıdır. İdare ile davalı şirketin birbirine uygun irade beyanlarında ortaya çıkan, birlikte işledikleri aritmetik işlemde bir hata, dolayısıyla da adi hesap yanlışlığı niteliğinde değildir. Davalının bir şirket olduğu, ihale dosyasını okumadan ihaleye iştirak etmeyeceği, hesaplama hatasını görmüş olması ve bilmesi gerektiği gerekçesi de bu sonucu değiştirmez. Dayanılan ve tesbit edilen olgulara göre adi hesap yanlışlığı değil, bir saik hatası vardır. Bunun tabii sonucu olarak davada olduğu gibi düzeltme ve fark bedelin istenmesi söz konusu olamaz. Bu saik hatasının nitelikli etkende hata, temel hatası şeklinde kabul edilmesi halinde, zaten fark bedel istenemez. Öyle ise istemin ileri sürülüş biçimine göre davacı isteminin bu yönden de yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Mahkemece, açıklanan bu gerekçeler ile davanın reddine karar verilecek yerde, nitelendirmede yanılgıya düşülerek yasal dayanaktan yoksun yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, 16.2.1994 günü yapılan ikinci görüşmede, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı hesap hatası sonucu 268.056.000 liraya ihaleye çıkarılması gereken içme suyuna ilişkin kiralamanın 26.056.000 lira üzerinde işlem gördüğünü bu nedenle 240.050.000 liranın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davaya konu alacağın dayandırıldığı hesap hatası ihaleye hazırlak safhasında yönetim tarafından yapılmış ve ihaleye bu hatalı durumuyla çıkmıştır. Bu nedenle olaya BK.nun 24. maddesinin ne 1/3 ne de 1/4-son maddesinin uygulama olanağı vardır. Bu nedenle mahkemenin davayı kabul gerekçesine katılmak olanağı yoktur.
Ancak somut olayda iddia doğru ise, davacı idarenin 268.056.000 lira değerinde içme suyu 26.056.000 liraya davalıya kiralanmıştır. Bu durum davalıyı haksız yere zenginleştirirken davacıya da fakirleştirmiştir. Bu nedenle olayda BK.nun 24. maddesinin 1/4 bendindeki esaslı hatanın subjektif ve objektif unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise davacının sözleşmenin iptali yerine kira farkının istemesinin objektif iyiniyet kurallarına ters düşüp düşmeyeceği üzerinde durulmalıdır. Özellikle bu durumda davalının sözleşme fesh edilseydi BK. 26. maddesine göre tazminat hakkı olup olmayacağı da tartışılması gerekir. Aksi halde değerinin çok altında yapılan sözleşmeden davalının haksız yere zenginleşmesine yol açacak bir yargısal yorum doğruluk, dürüstlük kuralarına ve Adalete uygun düşmez.
Bu nedenle mahkeme kararı, ihale anında bu yerin gerçek değeri belirlenmeli ve burada açık bir hata söz konusu ise sorun BK.nun 24. maddesinin 1/4 bendi (esaslı hata) ve 26. madde çerçevesinde MK.nun 2. maddesinin getirdiği doğruluk ve güven kurallarına göre değerlendirilmek üzere bozulmalıydı.