 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/463
Karar No: 1993/690
Tarih: 03.11.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 7.5.1992 gün ve 590-359 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.9.1992 gün ve 7453-8527 sayılı ilamı ile; (.. Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, müşterek hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacının tanıklarının sözlerinin bir kısmı Medeni Kanunun 134/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden : Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince, BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk iki görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, 3.11.1993 günü yapılan üçüncü görüşmede, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, MK.nun 134. maddesinde yer alan "ortak yaşamın temelinden sarsılması" nedenine dayanan boşanma isteğine ilişkindir.
Mahkeme, davalı kocanın kira parasını ödemediği davacıya ve çocuklarına bakmadığı; davalının devamlı borçlandığı eve haciz getirdiği; davacının babasının imzasını taklit ederek bankadan borç almasının yarattığı geçimsizlikle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kabul ederek boşanma kararı vermiştir.
Bu davada da hemen her davada olduğu gibi iki aşama söz konusudur. 1. olguların belirlenmesi diğeri ise hukuki nitelendirmedir.
Bir davada olguların belirlenebilmesi yargılama sırasında tarafların gözü önünde ve onların katılımıyla olgu sorunlarının tartışılması bu işleme esas olacak kanıtların doğrudan doğruya yargıç tarafından toplanıp değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle olguların (olay ve vakıa) belirlenmesi yargılamayı yapan yargıca aittir.
Yargıtay, alt dereceli mahkemeler tarafından verilen kararları denetlerken yargılama (duruşma) yapmamaktadır; bu nedenle tarafların katılımıyla olgu sorunlarını doğrudan doğruya belirleme olanağına sahip değildir. Başka bir anlatımla olguların belirlenmesi için olayın tekrar yaşatılması söz konusu değildir. İşte bu nedenlerle Yargıtay, yargılama yapmadan mahkemenin belirlediği olguları bir tarafa bırakarak olgu belirlemesi yapamaz. Yaparsa, bu "adil yargılama hakkına" ve onu gerçekleştirecek garantör normlara aykırı olur.
Çalışma düzeni ve iş çokluğu nedeniyle karara iştirak eden üyelerin dosyadaki kanıtları doğrudan ele alıp değerlendirme olanağı da yoktur; değerlendirme tetkik yargıcının ve karara katılan bir başka üyenin açıklamalarıyla yapılmaktadır. Böyle bir ortamda olguların belirlenmesi hem sağlıklı olmayacak hemde çelişki yaratacaktır. Bu nedenle; Yargıtay, yargıcın belirlediği olguların yanlış olduğunu kabul ederek kendisini yeni olgular belirlememelidir. Kuşkusuz böyle bir yargı, alt dereceli mahkemelerin kararlarında olguların belirlenmesinin tümden denetimsiz bırakılacağı anlamına gelmemelidir. Bu bağlamda gerekçe denetimi söz konusu olmalıdır. Yargıtay, mahkemenin belirlediği olgunun nedenlerini ve dayanaklarını göstermemiş veya göstermekle birlikte mantık, deneyim ve kurullar açısından çelişki yaratmışsa gerekçesizlik veya yetersiz gerekçeden bozma yapmalıdır. Bu yolla yargıçların olası özensiz ve keyfi davranışlarını önleme olanağı olduğu gözardı edilmemelidir.
Diğer taraftan "ortak yaşamın temelinden sarsılması" unsuru hukuku kavram yani bir hukuk sorunudur. Mahkemenin belirlediği ve yukarıda açıklanan olguların gerekçeli olduğu kabul edildiğinde; Yargıtay ancak hukuk sorununu denetleyebilir. Mahkemenin gerçekleşen olgulara göre "ortak yaşamın temelinden sarsıldığını" kabul etmesinde ise değerlendirme ve takdir hatası yoktur, olayımızda çoğunluk da temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan tanıkların beyanlarına göre olgu belirlemesinde mahkemenin hata yaptığını kabul ederek yani olgu sorununun denetimini yaparak sonucuna gitmiştir.
Yargılama (duruşma) yapmadan ve tarafların katılımı sağlanmadan gerçek olayın ve olguların belirlenmesi yolunun yeğlenmesi evrensel kural "adil yargılanma hakkının" gerçekleşme olasılığını azımsanamayacak riske, tehlikeye sokar. Nitekim sırf olgu sorunu tartışıldığı için sonuç üy oylamada (16 Onama - 26 Bozma; 21 Onama - 21 Bozma; 19 Onama - 21 Bozma).
Bu nedenle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.