 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/423
Karar No: 1993/561
Tarih: 06.10.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "meni müdahale" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın görev yönünden reddine dair verilen 13.12.1990 gün ve 1990/253-569 sayılı kararın incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 18.5.1992 gün ve 1992/4968-5466 sayılı ilamı:
(.. M.K.nun zilyetliğin korunmasını öngören 894-895-896 ve 897. madde hükümleri, mal üzerinde zilyetlikten başka bir hakkı bulunmayan kimsenin zilyetliğini korumak için konulmuştur. Olayımızda davacı tahsis belgesine dayandığına göre bir şahsi hakkı olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla zilyetliğin korunmasına matuf bir dava olmayıp, şahsi hakka dayanılarak elatmanın önlenmesi istendiğine göre taşınmazın değeri üzerinden görevli mahkemenin tayini gerekir. Bunun aksine bir düşünce ile davayı sırf zilyetliğin korunması olarak görüp, görev yönünden reddine karar vermek doğru görülmemiştir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Özel Daire ile Mahkeme arasındaki uyuşmazlık temyize konu davanın yalnız "zilyedliğin korunması davası"mı yoksa "hak davası" niteliğinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Belirtmek gerekir ki, zilyedliğin korunması davası ile zilyed, zilyedliğinin hakka dayandığını isbat külfetine katlanmadan sadece zilyedliğini öne sürerek sulh hukuk mahkemelerininde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyed, zilyedliğinin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava, bir hak davası niteliğini kazanır.
Somut olayda, davacının, Hazine arsası üzerine inşa ettiğini iddia ettiği yapı ile ilgisinin sadece zilyedlikten ibaret olduğu ileri sürülemez. Davacının, bu yapı üzerinde sarfettiği malzeme nedeniyle M.K.nun 648 ve müteakip maddelerine göre, kişisel bir hakkı vardır. Kurulan yapının M.K.nun 654. maddesinde düzenlenen hafif inşaat niteliğinde olmadığı açıklıkla anlaşılmaktadır.
Diğer yandan davacının inşa ettiğini iddia ettiği yapı ile zilyedlikten başka ilişkisinin olmadığını kabul etmek, memleketimizin gerçeklerine de ters düşer. Zira, gecekondu ve imar affı kanunları Hazineye ait taşınmazlar üzerine izinsiz yapı inşa edenlere, bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda, mülkiyet hakkı bahşetmektedir.
Bu itibarla, Hazineye ait taşınmaz mal üzerine, izinsiz olarak, hafif inşaat niteliğinde olmayap yapı kuran zilyedlerin, arsa maliki Hazineden başka kişiler aleyhine açtıkları davalar, HUMK.8/2-3. maddesinde yazılı zilyedliğin korunması davası değil, hak davasıdır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 15.6.1983 gün 3351/679 ve 25.11.1987 gün 394/876 sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.
Bu durumda Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6.10.1993 tarihinde oybirliği ile karar verildi.