 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/389
Karar No: 1993/475
Tarih: 23.06.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "men'i müdahale" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.9.1991 gün ve 1991/99-1991/517 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 9.4.1992 gün ve 1482-4801 sayılı ilamı:
(.. Dava, çaplı yere elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Davalı ise kiracılık savunmasında bulunmuş, delillerinin ve tanıklarının olduğunu bildirmiştir. Mahkemece, davalının delilleri toplanmadan davanın kabulü yolunda hüküm kurulmuştur. Davalı, daha önce savunmada bulunmadığına, delillerini ibraz etmesi için mahkemece kendisine bir süre de verilmediğine göre davanın her aşamasında delil bildirme hakkı vardır. Nitekim davalı delillerini 23.9.1991 tarihli dilekçesinde bildirmiştir. Hal böyle olunca, davalının kiracılık savunması üzerinde durulması, tüm kanıtlarının toplanması, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, davalının savunmasını genişlettiğinden söz edilerek eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tapuya dayalı el atmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki görüş aykırılığı; süresinde davaya cevap vermeyerek davayı inkar etmiş duruma düşen davalının, özellikle 3156 sayılı Kanun'la değişik HUMK.nun 213. maddesine göre çağırıldığı oturumda yapması mümkün işleri mazeretsiz gelmediği bu oturumdan sonraki oturumda yapabilip yapamıyacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; bir kısım usul hükümlerinde 3156 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki dönemde süresi içerisinde dava dilekçesine karşılık vermeyen davalının davayı inkar etmiş duruma düşeceğinden, davacı tarafın itirazı ve usulün 202/2. maddesi hükmü karşasında inkar sınırlarını aşan bir itiraz veya savunma ileri süremiyeceği ancak usulün 239. maddesine göre karşı tarafın (davacının) iddiasını çürütmek için delil gösterebileceği görüşü hemen hiç bir sapma göstermeden yargısal kararlarda aynen benimsenmiştir (HGK.24.1.1962 2/7 sayılı, HGK. 9.12.1965 gün 423/702 sayılı, HGK. 5.6.1969 gün 12/47 sayılı 2. Hukuk Dairesi: 1.2.1971 gün 451/757 ve 2. Hukuk Dairesinin 15.5.1978 gün 2771/3877 sayılı kararları). Yine süresinde cevap lahiyası vermeyen davalı bununla yalnız davacının dava dilekçesinde dayandığı (davanın temeli olan vakıaları) inkar etmiş sayılır. Davalı süresinde verdiği cevap lahiyası ile dava dilekçesinde bildirilen vakıalar inkar etmekle yetinebilir (Mad. 201 ilk cümle). İşte cevap layihasında dava dilekçesinde bildirilen vakıaları inkar etmekle yetinme hakkı bulunan davalı bu hakkını kullanmamakla (süresinde cevap lahiyası vermemekle) ancak bu sonucu sağlıyabilir yani yalnız dava dilekçesinde bildirilen vakıaları inkar etmiş sayılır.
Bu duruma düşen davalı, daha sonra vereceği bir dilekçe ile bu inkarı sınırları içerisinde kalarak delillerini açıkça bildirebilir görüşü de hukuk öğretisinde tam bir kabul görmüştür (Prof. Dr. Baki Kuru HUMK.cilt II Sahife 12731278).
6.4.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3156 sayılı Yasa ile HUMK.nun da yapılan değişiklikler, genelde işleri çabuklaştırmayı sağlamaya yöneliktir. Bu arada aynı yasa ile usulün 213. maddesinin 1. fıkrası değiştirilmiş ve maddeye yeni iki ve 3. fıkralar eklenmiştir.
Bu değişikliğe ilişkin hükümet gerekçesinde 1. fıkradaki, tarafların bilgi alınmak üzere mutlaka birlikte ve birbirlerinin yüzüne karşı bulunmaları şartı, hakimin takdirine bırakılmak üzere kaldırılmış olduğu ve ifadenin sadeleştirildiği açıklanmıştır. Maddeye yeni eklenen 2. fıkra gerekçesinde ise açıkça gıyap müessesesinin kaldırılmış olması nedeniyle tahkikat aşamasında hakimin çağrısına uymayarak gelmeyen tarafın, gelmediği taktirde tahkikatın yokluğunda devam edeceği hususunun bildirilmesi öngörülmektedir. Bu suretle basit yargılama usulünde olduğu gibi hakim gelmeyen tarafın yokluğunda ve taraf teşkiline gerek kalmaksızın diğer usul hükümleri uyarınca tahkikata devam edecektir denilmiştir. Maddeye yeni eklenen 3. fıkranın gerekçesinde de yargılamanın kötü niyetle uzatılmasını önlemek amacıyla daha sonraki oturmalara gelen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemiyeceği ilkesi benimsenmiş ancak gelmediği oturumlar için mahkemece kabul edilebilecek geçerli bir özürü bulunduğu takdirde yokluğunda yapılan işlemlere itiraz hakkı saklı tutulduğu belirtilmiştir (Celal Erdoğan H.U.M.K. 1985 Basım Sayfa:172).
Görüleceği üzere 3156 sayılı Yasa ile HUMK.nunda özellikle 213. maddede yapılan değişiklikle süresinde cevap vermemiş olmakla davayı inkar durumuna düşmüş bulunan davalının, dava dilekçesinde bildirilen vakıaların doğru olmadığını isbat için yeni vakıalar ileri sürmeden savunmanın genişletilmesi yasağına uyarak ve inkar sınırları içerisinde kalmak suretiyle karşı delil göstermesi engellenmiş değildir.
Bu itibarla, haklı bir nedene dayanmaksızın davacı taşınmazına el attığı iddia edilen davalının, dava dilekçesinde ileri sürülen bu hususu inkar durumuna düşmüş olması dolayısıyla taşınmazda tasarrufunun haklı nedene dayandığı itirazının inkar hududu içerisinde kaldığının kabulü gerekir.
Açıklanan gerekçelerle Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 23.6.1993 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.