 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/2-36
Karar No: 1993/158
Tarih: 14.4.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- VASİYETNAMENİN İPTALİ
- ÖLÜME BAĞLI TASARRUFUN BUTLANI ( Hak düşürücü süre )
- VASİYETTEN RÜCU
- HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Batıl ölüme bağlı tasarrufun geçerlik kazanması )
- BEKLETİCİ MESELE ( Vasiyetnamenin iptali )
- SÖZLÜ VASİYET
- HATA ( Vasiyetnameden rücu )
- HİLE VE İKRAH ( Vasiyetnameden rücu )
743/m.451/1,489,499
1086/m.76
DAVA ve KARAR : Taraflar arasındaki "vasiyetnamenin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.12.1991 gün ve 1989/537 E-1991/700 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 29.4.1992 gün ve 1992/3441-4868 sayılı ilamı:
( ...1 - Davacılar Muris Enver Bengü'nün eşinin ölümü ve bir takım problemler sebebiyle bunalımlı ve zayıf anlar yaşadığını, kendisinin serbest iradesi ile düşünmesine bir takım kişilerin engel olduğunu, onların telkin ve baskısıyla ve yanıltılarak, 14.4.1987 günlü 21759 yevmiye numaralı vasiyetnameyi yaptığını, etrafındaki baskı çemberinden İsviçre'ye gidinceye kadar çıkamadığını, orada bu vasiyetnameden rücu için resmi vasiyetname yapmaya tevessül ettiğini mümkün olmadığını sözlü vasiyetname ile rücu ettiğini ileriye sürüp sözkonusu vasiyetnamenin sözlü vasiyetname ile geçersiz hale geldiğine ve esasen iradeyi ifsat eden sebeplerle iptaline karar verilmesini istemişlerdir.
"Hata, hile, tehdit veya cebir tesiri altında yapılan ölüme bağlı tasarruflar batıldır ( M.K.451 ). Ölüme bağlı tasarruf, hata veya hile veya tehdit yahut cebir tesiri ile yapılması" halinde iptal olunabilir. "İptal davası mirasçılardan biri tarafından ikame olunabileceği gibi lehine vasiyet yapılan alakadarlar tarafından dahi'ikame olunabilir ( M.K.499 ).
Görüldüğü gibi, M.K.nun 451 ve 499. maddesinde yer alan iradeyi ifsat eden sebepler sıralanmıştır. O halde söz konusu vasiyetnamenin yapılışında hata ( saik hatası dahil ), hile olarak ( korkutma ile işlemi yapma ) sayılabilecek fiillerin isbatlanması ve bu fiillerle vasiyetname yapılması işlemi arasında illiyet bağının bulunması gerekir.
Dava konusu vasiyetname 14.4.1987 gününde noter huzurunda yapılmıştır. Aynı gün Prof.,Dr. Burhanettin Noyan tarafından düzenlenen ve Şişli Hükümet Tabibliğince onanan raporda Murisin "Yapılan nörü-Psikiyatri muayenesinde nörolajik yönden herhangi bir bulguya rastlanmamış, psikiyatrik olarak oriantasyon, dikkat, hafıza, idrak, irade, çağrışım, muhakeme ve affeksiyon gibi entellektüel fonksiyonlarda herhangi bir bozukluk tesbit edilememiştir, denmektedir. Bu raporda belirlenen hal murisin tasarruf yönünde kolayca etki altında kalabilecek bir ruh haleti içinde olduğu yönündeki iddianın kabulüne elverişli olmadığı gibi, şahadetle belirlenen durum da raporun aksini kabule elverişli değildir.
Olayda hatanın varlığını kabul edebilmek için, murisin başka bir işlem yapma arzu ve iradesi içinde iken resmi memur iradesini vasiyetname yapıyormuş gibi açıkladığının veya vasiyetname saikinde konusunda ortaya çıkan hatalı bir algılamanın isbatlanması gerekir. Gerek davacı ve gerekse dinlenen tanıklar böyle bir davranıştan söz etmemişlerdir.
Davada üçüncü şahısların hile ve korkutmaları ile murisin söz konusu vasiyetnameyi yaptığı iddia olunmaktadır. Hile, işlemin saikinin oluşmasında etkili davranış ve fiiller olabileceği gibi gerçek iradeden başka türlü bir düzenleme daha açık bir ifade ile sahtecilik biçiminde de oluşabilir. Hile ve korkutma fiilinin ne suretle oluştuğu yönünde davacı açık ve net bir iddia ortaya koymamaktadır. Dinlenen tanık sözlerinden ne murisin böyle bir fiile maruz kaldığını kabule elverişli değildir. Bazı tanıklar murisin etrafındaki kişilerle içki içtiğini ve sarhoş sarhoş vaziyette bu vasiyetnameyi yaptığını söylediğini ileriye sürmüş iselerde, bu hal iradeyi ifsat eden hallerden olmadıği gibi, yukarıda açıklanan rapor karşısında gerçekliğini kabul etmekte mümkün değildir. Murisin tehdıt ve cebir altında bu vasiyetnameyi yaptığını gösteren somut bir olayda ortaya konmamıştır.
Öte yandan "Hata, hile, tehdit veya cebir tesiri altında yapılan ölüme bağlı tasarruflar batıldır. Şu kadar ki bu tasarrufları yapan kimse hataya veya hileye vakıf olduğu, yahut tehdit veya cebirin tesirinden kurtulduğu tarihten itibaren bir sene içinde rücu etmediği takdirde mezkur tasarruflar sahih addolunur" ( M.K.451/1 ). Dinlenen tanık sözlerinden özellikle murise yakın olduğu anlaşılan Meliha Zuhal'in beyanlarından baştan beri murisin yaptığı bu tasarrufun farkında olduğu, evinde özel kasasının bulunduğu, mahkemenin de kabul edildiği üzere entellektüel bir kişıliğe sahip olduğu, karısının ölümünden iki ay kadar sonra ve İsviçre'ye gitmeden önce bu kişi ile görüştüğü, kasa anahtarlarını ona bıraktığı anlaşılmaktadır. Tüm bu bilgiler karşısında murisin baştan beri vasiyetnameden en az el yazısı ile düzenleyeceği bir vasiyetname ile cayma imkanı varken bu yola gitmediğinin kabulü zorunludur. Vasiyetname 14.4.1987 gününde düzenlenmiş, vefat ise 6.6.1988 günü vukua gelmiştir. M.K.nun yukarıda açıklanan 451. madde hükmünde gösterilen hak düşürücü süre geçmiş olup, vasiyetnamenin Kanunda gösterilen sebeplerle batıl kabul edilmesi de mümkün değildir. Davacıların M.K.451 ve 499/2. maddesine dayanan davasının reddi gerekirken yetersiz gerekçe ile davanın kabulü doğru değildir.
2 - Dava dilekçesinde gösterilen olaylara uyan Kanun hükümlerini Hakim resen uygular ( HUMK.76 ). Dava dilekçesinde dava konusu vasiyetnameden İsviçre'de yapılan sözlü vasiyetname ile rücu edildiği ileriye sürülmektedir. Gerçekten "Vasiyetçi vasiyet için Kanunda muayyen şekillerden biri ile vasiyetinden her zaman rücu edebılir" ( M.K.489 ). "Muahhar tarihli vasiyet mukaddem tarihli vasiyetten sarahaten rücuu ihtiva etmiyorsa sonraki vasiyetin hükümlerinden sarahaten evvelkini ikmal ve itham etmeyenleri, evvelki vasiyet makamına kaim olur. Bir kimsenin muayyen bır mal hakkındaki vasiyetinin sonradan yaptığı tasarrufla telifi kabil olmazsa, hükümsüz olur" ( M.K.491 ).
Vasiyetnameler iptal olmadıkça sonuç doğururlar. Söz konusu sözlü vasiyetnamenin iptali için dava açıldığı anlaşılmaktadır. O dava sonucu beklenip sözlü vasiyetnamenin iptali isteğinin reddi halinde, o vasiyetnamenin bu davanın konusu resmi vasiyetnamede yapılan işlemi ne ölçüde etkilediğinin belirlenmesi gerekirken, ön mesele niteliğindeki davanın sonucunun beklenmemesi usul ve kanuna aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yemden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/son fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Noterlikte düzenlenen, 14.4.1987 gün 21759 yevmiye numaralı vasiyetnamenin, daha sonra yapılan, sözlü vasiyet ile geçersiz hale getirildiği ve ayrıca iradeyi bozucu sebeplerle illetli olduğu iddiasıyla, iptali istemine ilişkindir.
Gerçekten M.K.451. maddesinde; hata, hile, tehdit veya cebir tesiri altında yapılan ölüme bağlı tasarrufların, batıl olduğu vurgulandıktan sonra, tasarrufları yapan kimsenin hataya ve hileye vakıf olduğu, yahut tehdit veya cebrin tesirinden kurtulduğu tarihten itibaren bir sene içerisinde rücu etmediği takdirde bu tasarrufların sahih addolunacağı hükme bağlanmıştır.
Somut olayda, tüm dosya içeriğine göre miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte iradeyi bozucu bir sebebin etkisi altında bulunduğu, düzenlemeden sonra da bu etkinin sürdüğü, kanıtlanabilmiş değildir. Aksine, vasiyetnameyi, bütün sonuçlarını bilerek gerçek iradesine uygun biçimde ve bilınçli olarak tanzim ettirdiği, duraksamaya meydan bırakmayacak kadar açıktır.
Hukuk Genel Kurulundaki müzakereler sırasında, bir kısım üyeler, davada vasiyetnamenin iptali isteminde; iradeyi bozucu sebepler yanında, yapıldığı iddia edilen sözlü vasiyetle, önceki vasiyetten rücu edildiği de ileri sürüldüğü ve bu konuda, ıncelemeye tabi tutularak değerlendirildiğine göre, davanın kesin olarak reddine karar verilmesini istemişlerdir. Ancak, çoğunluk, daire bozmasının birinci maddesinde ğösterilen ve davanın reddi gereğine işaret eden bozma sebebinin olayda M.K.451. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin, vasiyetnamenin düzenleme tarihi ile dava tarihi arasında geçmiş bulunduğunun belirtilmesine yönelik olduğunu, ne var ki; sözlü vasiyetnamenin iptali isteği ile davalı tarafça halen görülmekte olan başka bir dava açıldığı ve temyize konu davada da bu hususun bekletici sorun sayılması talep edildiği gerekçesiyle, kabul edilmeyerek, Özel Daire bozma kararı aynen benimsenmiştir.
Bu itibarla, uyuşmazlığın niteliğine göre, bilimsel görüşlere, devamlılık kazanmış yargısal kararlara uygun, çok açık ve gerekçeli bulunan Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi, doğru değildir.
O halde usul ve yasaya uygun olmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) bozmada oybirliği, nedeninde oyçokluğu ile karar verildi.