 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1993/1-377
K. 1993/498
T. 30.6.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 5.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 7.2.1991 gün ve 1988/591 E.,1991/12 K. sayılı kararın incelenmesi davacıvekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 9.12.1991 gün ve 1991/10356-14410 sayılı ilamı:
( ... Vesayet altında bulunan Kamile Yıldırım'ın vermiş olduğu vekaletname ile vekilin ilk el durumundaki eşine yapmış olduğu temliki işlemin ( satışın ) Yasal dayanaktan yoksun olduğu açıktır. Vekilin eşi tarafından davalıya yapılan satışa gelince; davalının kadastrodan sonra oluşan çapa göre ikisap ettiği gözönünde tutularak asi kanıtlanıncaya kadar M.K.'nun 931.maddesinin koruyuculuğu altında olduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, davalının vekaletnameyi veren Kamile'nin vesayet altına alındığını, başka bir anlatımla temliki işlemin temelinden hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu bilen veya bilebilecek durumda bulunduğu dosya içeriğinden ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Öte yandan, yüzmilyonlarca lira değerindeki dava konusu taşınmazların beşmilyon gibi son derece düşük bedelle davalıya satılması da hayatın gerçeklerine ve olağan akışına ters düşmektedir. O halde, davanın kabulüne karar vreilmesi gerekirken, davalının iyi niyete müktesip olduğundan söz edilerek yazılı olduğu üzere reddedilmesi doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa'ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), bozmada oybirliği nedeninde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Uyuşmazlık Medeni Kanun'un 931. maddesinden kaynaklanmaktadır. Mahkeme, ilk kararında, kanıtları tartışmadan ve yeterince gerekçelendirmeden davalının kötü niyetli olmadığını kabul ederek davanın reddine karar vermiştir.
Yargıtay 1.Hukuk Dairesi, Yargıtay denetimi sonunda "davalının temliki işlemin temelinden hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu bilen veya bilebilecek durumda olduğunun dosya içeriğinden ve toplanan kanıtlarla anlaşıldığını, öte yandan beşmilyon gibi son derece düşük bedelle davalıya satılması da hayatın gerçeklerine ve olağan akışına ters düştüğü gerkçesiyle" Mahkeme kararını bozmuştur.
Yerel Mahkeme direnme kararında ilk kararın aksine "tanık beyanlarını tartışarak bunların davalının bu satın alma işlemini bile bile yaptığını, yolunda açık seçik beyanda bulunmadıklarını " açıklamıştır. Ancak, Mahkemece bu kararında da taşınmazın gerçekte satış bedelini tartışmadığı gibi davalının davacının vekili ile akrabalığı üzerinde durulmamıştır.
Davalının dava konusu taşınmazı satın alırken "işlemin temelinde hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu bilen veya bilebilecek durumda olup olmadığının ortaya çıkan hukuki sorunları incelemek ve denetimi bununla sınırlı yapmak zorundadır. Çünkü Yargıtay denetimi dosya üzerinde yapmakta ve duruşma açılarak yeniden yargılama yapılmamaktadır. Kaldı ki yoğun iş yükü nedeniyle karara katılan üyeler, çoğunlukla kendilerine tetkik hakimleri tarafından aktarılan bilgileri değerlendirerek oy kullanmaktadırlar.
Bu nedenle Yargıtay, mahkemenin olaylara ilişkin değerlendirilmesine karışmamalıdır. Çünkü yargılamayı yapan dava konusu olayı yeniden canlandıran yaşayan Mahkeme yargıcıdır. Yargıtay olayların değerlendirilmesinin içine girmesi durumunda yargılama yapmadığı için bireylerin "adil yargılanma hakkı" tehlikeye düşer. Olayların Yerel Mahkeme ve Yüksek Mahkeme tarafından farklı değerlendirilmesi yargıya duyalan güveni de sarsar.
Bu yargı, olayların değerlendirilmesine ilişkin mahkeme kararlarının tamamen denetim dışında kalması anlamına gelmemelidir. Yüksek Mahkeme Yargıtay, Mahkemenin olaylar ve olguların değerlendirilmesine ilişkin vardığı sonuçları "gerekçe açısındın" denetleyecektir. Mahkeme, olayların değerlendirilmesini yaparken bunun nedenleri hiçbir duraksamaya meydan vermeyecek ve çelişki yaratmayacak şekilde göstermek zorundadır. ( Anayasa m.141 ve HUMK. m.388 ).
Mahkeme, ilk kararında genel ve soyut olarak davalının tapuda yapılan temlik işlemin temilinden hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu açıklamış ancak nedenlerini gerekçesine yazmamıştır. Direnme kararında bir ölçüde gerekçelendirme yapmış ise de özellikle taşınmazın gerçek satış bedelini ve davalı ile davacı vekili arasındaki ilişkiyi değerlendirmemiştir.
O halde Mahkeme kararı, olay ve olgularla ilgili kesin bozma şeklinde değil, gerekçe denitimi yapılarak bozulmalıydı.
Bu nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Çetin Aşçıoğlu