 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/1-109
Karar No: 1993/436
Tarih: 9.6.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL ( İnançlı muamele )
- İNANÇLI MUAMELE ( Tapu iptali ve tescil )
- İNANÇLI MUAMELE ( Yazılı delil baslangıcı )
- YAZILI DELİL BAŞLANGICI ( Taraf muvazaası )
- MUVAZAA ( İnançlı muamele )
- MEKTUP ( İnançlı muameleye delil başlangıcı )
818/m.18
1086/m.292
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındakı "tapu ıptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul S.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.7.1991 gün ve 1990/552 E-1991/384 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.11.1991 gün ve 1991/11984-13087 sayılı ilamı:
( ... Davacılar, ortak miras bırakanları Vesile'nin 258 ada 145 parsel sayılı taşınmazı, içindeki kiracıyı çıkarmak için danışıklı bir biçimde davalı kardeşine temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlar, davalı, davanın reddini savunmuş, Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar dairece,"savın ileri sürülüş biçimi ve içeriğine göre, davada 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında tanımı yapılan miras bırakan danışığına ( muris muvazaasına ) değil, taraf danışığı hukuksal nedenine dayanıldığı, böyle bir savın 5.2.1974 gün ve 6/20 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararı uyarınca yazılı delille kanıtlanmasının zorunlu bulunduğu, ayrıca bu tür davanın ancak miras bırakanın ardılı ( külli halefi ) sıfatıyla açılabileceği için murisin ölüm tarihi itibariyle M.K.nun 581.maddesinin de gözönünde tutulması gerektiği" belirtilerek bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak taraf teşkili sağlanıp yeniden yapılan yargılamada, davacılar tarafından dosyaya sunulan 11.3.1980 ve 5.5.1988 tarihli davalı imzasını taşıyan mektupların, muvazaa yolunda hukuki sonuç doğuracak bir belge olmadığı kanaatıyla bu kez davanın reddine karar verilmiştir.
Çekişmeli taşınmazın, muris tarafından 700.000 lira bedel gösterilmek suretiyle davalıya temlik edildiği 24.10.1979 tarihli akit tablosundan anlaşılmaktadır.
Davalı kabulünde olmamakla birlıkte, iddiaya göre yanlar arasındaki ilişki murisin vekil aracılığı ile tapudaki beyanının iadei ferağ koşulu ile temlik amacını taşıdığı halde, satış gibi bir nedene dayalı olmasıyla irade ve beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilen muvazaaya dayanmaktadır. Burada muvazaa aktin konusundadır.
Belirtilen bu şekli ile öğretide ve bır kısım yargı kararlarında inançlı işlem olarak nitelendirilen ilişkide tarafların amacı, mülkiyetin temlik edenin inanıp güvendiği bir kişi olarak aralarındaki anlaşma uyarınca az veya çok uzun bir süreyle temellük edence muhafaza ve idare edılmesi, belirli şartlar gerçekleşince temlik edene iadesidir. Burada, kendisme inanılıp güvenilen kişi, geçerli bir akitle taşınmaz mülkiyetini iktisap etmiş olup, öngörülen şartların oluşması ile edindiği mülkiyeti iade altına girmektedir.
Somut olayda, davacılar murisi,davalı ile aralarında yukarda değinilen anlamda bir akdi ilişkinin varlığım iddia etmiştir. İddianın açıklanan bu ileri sürülüş biçimi ve içeriğine göre bozma ilamında da ifade edildiği üzere, taraf danışığı hukuksal nedenine dayanıldığı açık olup böyle bir savın, 5.2.1947 gün ve 6/20 sayılı Yargıtay İinançları Birleştirme kararı uyarınca yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu yukarıda belirtilmiştir. Davacılar, muvazaa sözleşmesi diye de tanımlanan böyle bir belge ibraz edememiştir. Ancak, bozmadan sonra dosyaya sunulan, imzası davalı tarafından inkar edilmeyen 11.3.1980 ve 5.1.1988 tarihlerini taşıyan mektup içeriklerinin iddiaya ışık tutan ve bunu doğrulayan nitelik taşıdığı görülmektedir. Bu belgelerin H.U.M.K.nun 292. maddesi anlamında yazılı delil başlangıcı mahiyetinde bulunduğu kuşkusuzdur. Öyle ise, aynı madde hükmü gereği davada tanık dinlenilmesi caiz ve iddianın tanık anlatımlarıyla isbatı mümkündür.
Davada dinlenen tüm tanık sözlerinden ise davacılar murisi ile davalı arasında satış akdine mukaddem, muvazaa sözleşmesinin varlığı diğer bir anlatımla satışın, konusunu teşkil eden dükkandaki kiracının çıkarılması amacıyla yapıldığı, taraflar arasında mülkiyetin nakli iradesinin iade koşuluna bağlı bulunduğu duraksamaya yer vermeyecek şekilde anlaşılmaktadır. Koşul gerçekleştiğine göre, davalının iade borcunun doğduğu kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, dava'nın kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) oybirliği ile karar verildi.