 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/16-46
Karar No: 1993/176
Tarih: 21.4.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ZİLYETLİKLE İKTİSAP ( Suriye Uyruklunun malları )
- SURİYE UYRUKLUNUN MALLARI ( Zilyetlikle iktisap )
- HAZİNE MALI ( Zilyetlikle iktisap )
743/m.639
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tesbite itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İskenderun Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.9.1989 gün ve 1988/82-1989/82 sayılı kararın inclenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 16.Hukuk Dairesi'nin 30.9.1991 gün ve 1990/8026-1991/12211 sayılı ilamı;
( ...Mahkemece Suriye uyruklu kişilere ait taşınmazların zilyetlikle iktisap edilemiyeceğinden söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuşsa da, bu kişilerin taşınmazlarının hukuki durumunu belirleyen 1062 sayılı Yasa ve bu yasa gereğince çıkartılan Bakanlar Kurulu kararlarında bu kişilerin taşınmazlarının zilyetlikle iktisabını önleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Mahkemece bu yön dikkate alınarak davacı yararına 3402 sayılı Yasa'nın 14.maddesinde ön görülen zilyetlikle iktisap koşulları gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmak, sonucuna göre bir hüküm kurulmak gerekir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Devletlerin, ülkelerinde bulunan yabancıların malları hakkında bunların tasarrufları ile ilgili olarak uluslararası hukuka uygun yasal düzenleme ile kısıtlamalar getirmesi, karşılık (mukabele-i bilmisil) esası çerçevesinde hareket etmesi hükümranlık haklarının doğal gereğidir.
15.6.1927 tarihinde yürürlüğe giren 1062 sayılı Yasa ile de, Bakanlar Kuruluna Karşılık (Mukabele-i bilmisil ) olarak bir devletin vatandaşlarının Türkiye'deki malları üzerindeki tasarruflarını kısmen veya tamamen tahdit veya onlara elkoyma yetkisi verilmiştir. Bakanlar Kurulunca, bu Yasa'ya uygun olarak Suriye uyruklu kişiler hakkında 13.1.1939 tarih 2/10250 sayılı kararname çıkarılarak taşınmazlarını başkalarına devretmeleri ve üzerlerine ipotek koydurmaları yasaklanmıştır. 23.6.1959 tarihinde kabul edilen sözleşme ile Türkiye sınırları içinde kalan ve Türk Tabiyetine geçmiş sayılan kimselere, Suriye ve Lübnan uyruğuna geçmek için sözleşme tarihinden itibaren 6 aylık ikametgahlarını nakletme, 18 aylık da mallarını tasviye için süre verilmiştir. 31.5.1940 tarih 2/13629 sayılı kararname Lübnan ve Suriye uyruğunu tercih edenlerin mallarını, tanınan 18 aylık sürenin bitimine kadar zeyii ve telef olmaması için nasıl idare edileceğine ilişkin yöntemleri belirlemiş, Suriye uyrukluların malları devletçe konulan bu ilkelere göre idare edilmeye başlanmıştır. İlave olarak süresinde mallarını tasviye etmiyen kişilerin mallarını, 2490 sayılı Yasa'ya göre tasviye edileceği hükmü getirilmiştir. 14.2.1942 tarih 2/17317 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de muvazaalı temliklerin, önlenmesi yönünden Suriye uyruklu kişilerin, borçlarından dolayı malları üzerinde haciz konarak satışlarının yapılabilmesi yasaklanmıştır. 18.11.1957 tarih 4/9697 sayılı kararname ise, Suriye uyrukluların, paydaşı olduğu taşınmazların rızaen taksimlerini yasaklamış ancak mahkeme eliyle şuyuun izalesine imkan vermiştir. Bunun yanında Medeni Kanun'un 650 ve 655.maddesine göre temliken tescilleri önlemiştir. Son olarak 17.10.1966 tarihinde yürürlüğe giren 1.10.1966 gün 6/7104 sayılı kararname ile de, Suriye uyrukluların mallarına devletçe el konmuştur.
Açıklanan yasa ve kararnamelerin açık hükümlerinden anlaşılacağı üzere devlet, Suriye uyrukluların taşınmazlarına sahip çıkmış, özel şahısları malikin iradesi veya iradesi dışında geçmesini önlemiştir. Özellikle 18.11.1957 tarih 4/9697 sayılı kararnamede Medeni Kanun'un 650.ve 655.maddelerine göre temliken tescil isteklerini engellemek suretiyle Suriye uyruklunun iradesi dışındaki temliklerin, kişi yararına bir sonuç doğurmayacağını açıkça vurgulamıştır. Kısaca belirtmek gerekirse Suriye uyrukluların mallarının mülkiyeti 966 tarihine kadar devlete geçmemiş ise de, bu malların gerek mal sahibinin iradesi, gerekse iradesi dışında özel kişilere geçmesi önlenmiş, onlara vaziyet edilmiş, üzerlerinde gittikçe artan bir hakimiyet kurulmuş, sonunda da söz konusu kararname ile fiilen el konulmuştur. Diğer bir anlatımla 1.10.1966 tarihinden önce ilerde devlete geçeceği düşünülerek Suriye uyrukluların malları denetim altına alınmıştır. Açıklanan bu açık maddi olgu karşısında artık çekişmeli taşınmazlar üzerinde kazandırıcı zamanaşımı süresince tasarruf eden kişinin zilyetliğinde Medeni Kanun'un 639/1.maddesindeki "malik sıfatı ile zilyet olma" unsurunun bulunduğundan söz edilemez. Bu kişi olsa olsa "Hazine şagili" durumdadır. Devletin vaziyet ettiği, hakimiyet altında bulundurduğu taşınmazlara kişinin malik sıfatı ile zilyet bulunmasına yasal olanak yoktur. Ayrıca devletin kontrolü altına aldığı, mülkiyeti henüz geçmese dahi bir oranda sahiplendiği bir taşınmaz üzerindeki kişinin zilyetliği "çekişmesiz ve aralıksız" olma niteliğini de yitirir.Nitekim ( HGK.'nun 4.12.1991 gün 1991/16-539 E., 1991/624 K.ve 15.4.1992 gün 1992/7-174 E., 1992/245 K.sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.
Bu itibarla yerel mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi suretiyle davanın reddedilmesi tamamen doğrudur.
O halde Usul ve Yasa'ya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi.