 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/133
Karar No: 1993/481
Tarih: 23.06.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tedbir nafakasının arttırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Suluova Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.3.1991 gün ve 5-139 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.1.1992 gün ve 13475-77 sayılı ilamı:
(.. Boşanma davasında verilen boşanma kararı tazminat yönünden bozulmuş ve fakat boşanmaya ilişkin hükmün esası karar düzeltme isteği reddedilmek sureti ile 2.11.1990 tarihinde kesinleşmiştir. Boşanma hükmünün kesinleşmesi ile evlilik birliği sona erdiğinden tedbir nafakasının artık konusu kalmamıştır. Bu durumda davanın reddi gerekirken açıklanan yön gözönünde tutulmadan evvelce verilen tedbir nafakasının arttırılması usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temiyz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Gerekçesi açısından bugün de geçerliliğini koruyan 7.2.1945 gün ve 4/19 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka bir ifade ile davalının neye mahkum edilmesini) istediğini açıkça yazar (HUMK. 179/3). Kuşkusuz talebin birden fazla kalemleri kapsaması halinde de davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer'i) talepler olmak üzere iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması halinde, bu durum "objektif dava birleşmesi" olarak tanımlanır ve davacının, her davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir. Davanın esasına ilişkin bu talepleri yanısıra davacı talep sonucu bölümünde mevcutsa fer'i (yardımcı) nitelikte taleplerde de bulunabilir.
Dava dilekçesinin, talep sonucu açısından özetlenen bu niteliklerine paralel olarak yapılan yargılama sonucu verilen kararda (hüküm fıkrasında) da, davacının talepleri asıl talep (esasa ilişkin talep) ve yardımcı (fer'i) talepler olmak üzere iki bölüm halinde değerlendirilir ve bu taleplerin tamamı hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir (HUMK. 388/3-4).
Hemen söylemek gerekir ki, boşanma hükmü çoğu kez asıl hükmün (boşanma hükmünün) yanısıra buna bağlı yan hükümcüklerden oluşan adeta bir kombine hüküm mahiyetini haiz bulunur. Gerçekten hükmün, bozucu inşai nitelikte olan ve evlilik birliğini sona erdiren ana bölümüne bağlı ve ondan bağımsız karakteri ve işlevi bulunmayan bu hükümcüklerle, boşanma sonrası bazı ilişkiler düzenlenir. Bu yan hükümlerden bir kısmı, yine sadece ve doğrudan doğruya inşaya yönelik olabileceği gibi bir tesbite ve edime de ilişkin bulunabilir. Örneğin boşanma nedeniyle velayet hakkının taraflar arasında taksim ve tevdiine (M.K. 148/1) ya da, evlenmenin yapıldığı sıralarda dul olan kadının tekrar kendi aile ismini taşımasına müsaade edilmesine ilişkin tali kararlar, yine birer inşai sonuca yönelik olmaları nedeniyle boşanma hükmü kompleksinde yer alan küçük ve bağımlı inşai hükümler (fer'i inşai hüküm) olarak değerlendirileceklerdir (Doç.Dr. Ergün Önen, İnşai Dava-Ankara 1981-S.66-67). Diğer taraftan örneğin daha önceki bir zamanda verilen ayrılık kararlarıyla düzenlenen velayet ilişkisinin aynen devam ettirilmesine dair boşanma hükmü içinde verilecek bir karar tesbit edici; eşler arasındaki evlilik bağını çözen ve evlilik birliğini sona erdiren boşanma kararının asıl unsurunun yanısıra ortaya çıkan ancak hakimin hükmü ile geçerlilik kazanan yan sonuçların bir bölümünü oluşturan parasal ödemelerden maddi (M.K. 143/1) ve manevi (M.K. 143/2) tazminat ile yoksulluk nafakası (M.K.144) konusunda verilecek karar ise edim yükleyici bir görünüm ortaya koyacaktır. Bunlara davacının, talep sonucunda açıklamasa (istek olmasa) bile davanın açılmasıyla hükmedilmesi zorunlu eş ve çocuklar için tedbir (M.K. 137) ve boşanma sonucuna bağlı olarak iştirak (M.K. 148/2) nafakalarını da eklemek uygun olacaktır.
İşte olayımızda çözümlenmesi gereken hususu, genelde birden fazla talep sonucunu ihtiva eden hukuk davalarında ve özelde kombine hüküm mahiyetini taşıyan boşanma davalarında taraflarca uygun görülerek temyiz edilmeyen ya da temyiz isteği reddedilen (bozmanın kapsamı dışında kalan) hususların kesinleşmiş olup olmadığıdır. Özellikle olayımızda olduğu gibi diğer karar düzeltme itirazları reddedilerek yalnızca tazminat yönünden bozulan davada tazminat dışında kalan diğer talep kalemlerinin kesinleşmiş sayılıp sayılmıyacağının belirlenmesidir.
Bilindiği gibi dava tarafları, mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurabilmek hakkına sahiptirler (HUMK. 427/1). Süresi içinde temyiz edilmeyen ya da esasen temyiz edilmesi mümkün olmayan kararlar kesin olup, Yargıtay kendiliğinden ve istek olmadan temyiz incelemesi yapamaz ve hükmü bozamaz. Diğer taraftan dava tarafları, aleyhlerine olan hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi hükmün yalnız bir kısmını temyiz edip, diğer kısmını temyiz etmeyebilirler. "Objektif dava birleşmesi" halinde verilen hüküm taleplerinden yalnızca biri örneğin, manevi tazminatın kabul ya da reddi temyiz edilip boşanmaya ilişkin hükmün esası ile maddi tazminat, yoksulluk nafakası, velayet iştirak nafakası ve fer'i '(yardımcı) diğer sonuçlar temyiz edilemiyebilir. Bu hal doktrinde "kısmi temyiz" olarak tanımlanır ve kısmi temyiz (yani hükmün bir kısmının temyiz edilmemiş olması) halinde, hükmün temyiz edilmiyen kısmı temyiz süresinin geçmesi ile kesinleşir. Başka bir ifade ile kesin hüküm oluşur. Hükmün süresinde temyiz edilmeyerek kesinleşen kısmı yalnız başına icra edilebilir ve icraya konulabilir. (Prof. Dr. Saim üstünda-Medeni Yargılama Hukuku Cilt 2. İstanbul 1977 üçüncü bası, S.87). Yargıtay, tarafların temyizi ile bağlıdır. Yani kısmi temyiz halinde Yargıtay hükmün temyiz edilmeyen ve bu nedenle kesinleşen bölümü hakkında temyiz incelemesi yapamaz ve hükmün temyiz edilmiyen bölümünü bozamaz. Kısmi temyiz halinde HUMK.nun 439/II. maddesi hükmü, hükmün yalnız temyiz edilen bölümü hakkında uygulanır. Yargıtay hükmün temyiz edilmiyen bölümünü bozamayacağı gibi, mahalli mahkeme de (temyiz edilen bölümün bozulması üzerine yapacağı tahkikat sonunda) hükmün temyiz edilmeyen (ve bu nedenle kesinleşmiş olan) bölümü hakkında yeni bir karar veremez. (Prof. Dr. Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt 4 - 4. Baskı 1984-S.3354-3355).
Diğer taraftan kısmi temyiz sebebiyle hükmün bir bölümünün (talep sonuçlarından bazılarının) temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmesi ile, temyiz edilip onanmak suretiyle kesinleşmesi (bozmanın kapsamı dışında kalması) arasında kesin hükmün bağlayıcılığı, müstakilen infaz kabiliyeti bulunması, mevcut uyuşmazlığı yeniden ele alınması mümkün olmıyacak biçimde çözümlemesi yönlerinden herhangi bir fark mevcut değildir. Nitekim, 9.5.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da, doktrinde bu şekilde yorumlanarak, mevcut uygulamanın Yargıtay'ın bozma dışında kalan kısımları da hukuksal denetime tabi tutarak bu kısımlara artık yeniden geri dönülmesini engellemek istediği ve bunu da bozmanın kapsamı dışında kalan yönlerin (talep sonuçlarının) kesinleştiğini kabul etmek suretiyle sağladığı biçimde değerlendirilmiştir (Prof. Dr. Saim üstünda, Medeni Yargılama Usulü Cilt 2 - İstanbul 1977 3. baskı s.90). Hukuk Genel Kurulunca da aynı görüş benimsenmiştir (Hukuk Genel Kurulu 25.3.1992 tarih, 1992/2-121, 1992/197 sayılı kararı).
Bütün bu genel açıklamalardan sonra olayımıza gelecek olursak, Mahkemenin boşanmaya ve tazminat talebinin reddine ilişkin kararının temyizi üzerine Yargıtay'ca hüküm önce onanmış, davalının karar düzeltme isteği üzerine de yalnızca tazminat açısından bozulmuş, diğer yönler (talep sonuçları) ise bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiştir.
Bu durumda, boşanma hükmünün kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erdiğinden, kesinleşme tarihinden sonra ayrı bir dava ile istenen tedbir nafakasının artık konusu kalmamıştır.
O itibarla Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan Özel Daire bozma ilamındaki nedenlerle (BOZULMASINA), 23.6.1993 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.