 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 1992/8-350
K. 1992/565
T. 14.10.1992 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
MİRASÇININ PAYININ ÜÇÜNCÜ KİŞİYE DEVRİ
TAKSİM
İŞTİRAK HALİNDE MÜLKİYET
MÜŞTEREK MÜLKİYET
ÖZET Mirasçılardan birinin payını üçüncü kişiye devretmesi mümkündür. Devralan üçüncü kişinin şahsi nitelikte olan hakkı süreye bağlı olan bir haktır. Başka bir anlatımla, devralan üçüncü kişi taksimden önce, devir edilen payların kendisine verilmesini isteyemeyeceği gibi, bu hakkı diğer mirasçılara karşı da ileri süremez. Medeni Kanunun 611. maddesi uyarınca taksimin yapılması ve devreden mirasçının miras payını kesin olarak kazandığı anda, alıcının talep hakkı doğar. Aynı Kanunun 612. maddesinin son cümlesine göre de, alıcının hakkı, devreden mirasçıya ayrılan payın talebine münhasırdır. Somut olay da, bu davadan önce taşınmaz üzerindeki iştirak halinde mülkiyet paylaştırma ile müşterek mülkiyete dönüştürülmüş ve satıcı konumunda bulunan davalıların devre konu belli paylar üzerinde bağımsız mülkiyet h akkı doğmuş bulunduğu cihetle, ifa olanağı kazanan sözleşmeye dayanan davanın kabulü icap eder.
(743 s. MK. m. 2, 611, 612)
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Kınık Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 12.11.1990 gün ve 1990/3-166 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 7.5.1991 gün ve 1991/1893-6422 sayılı ilamı ile; (...Taşınmazın öncesi davalıların murisi 1956 yılında ölen Habibe'ye ait iken tapulamaca muris adına tesbit edilmiş ve tutanak 24.8.1988 tarihinde kesinleşmiştir. Davalılar bu taşınmazdaki miras hisselerini 27.5.1988 tarihli senetle haricen davacıya satmışlar ve taşınmazın zilyedliğini de devretmişlerd ir. Satış tarihinde taşınmaz iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi bulunmaktadır. MK.nun 581. maddesine göre; mirasçılardan yalnız ikisinin satışı geçersiz ise de; MK.nun 612. maddesi hükmüne göre; miras hisselerinin devri mümkün bulunmaktadır. Davalıl ar miras hisselerini üçüncü şahıs durumunda bulunan davacıya devir etmişlerdir. Bu devir o sırada davacıya taksime müdahale hakkını vermez ise de; sonradan tereke taksim edilip o taşınmaz satıcılara isabet ettiğine göre devir edilen hisseler bakımından sat ışın geçerli olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak, devredilen miras hisseleridir. Taksim sonucunda taşınmazın tümü davalılar adına geçmiş bulunduğuna göre davacının talep edeceği hisse, miras hisselerine tekabül etmekte olup bu da taşınmazın 1/2 payını kaps ar. O itibarla, davanın bu oranda kabulüne ve fazla talebin reddine karar verilmesi gerekir) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili.
Huk uk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Medeni Kanunun 612. maddesinin 2 ve 3. cümlelerinde düzenlenen miras payının devrine dair sözleşmeden kaynaklanan iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Özel Dairenin bozma ilamına yansıyan çoğunluk görüşü ile yerel mahkeme ve gerekse karşı oy arasındaki uyuşmazlık, sözleşmeye konu taşınmazın taksim sonucu payı devreden mirasçıya isabet etmesi halinde, devra lan alacaklı üçüncü kişinin, bu yer hakkında iptal ve tescil davası açıp açamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda; davalı mirasçıların, mirasçı olmayan davalıya miras paylarını adi yazılı sözleşme ile devrettikleri 27.5.1988 tarihinde, taşınmazın tapusuz bulunduğu, daha sonra kadastro yoluyla davalıların miras bırakanları adına tesbit ve tescil edildiği 6.12.1989 tarihinde yapılan taksimle uyuşmazlık konusu parselin tümünün davalılara bırakıldığı, davalılar adına müşterek mülkiyet esasına göre k ayıt oluştuğu, iştirakin sona erdirilmesinden sonra 3.1.1990 tarihinde temyize konu bu davanın açıldığı yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, Medeni Kanunun 612. maddesinin 2 ve 3. cümlelerinde:
"...Mirasçılardan biri ile hissesinin temlikine dair üçüncü bir şahıs arasında akdedilmiş olan mukavele üçüncü şahsa taksime müdahale hakkı vermez. 3. şahsın hakkı, ancak temlik eden mirasçıya ayrılan hissenin talebine münhasırdır" hükmüne yer verilmiştir. Anılan bu hükme göre, mirasçılardan biri payını üçüncü kişiye devredebilir. Yapılan devir hukuken geçerlidir. Tasfiye payının devrine ilişkin bu sözleşmenin borçlandırıcı işlem niteliğinde bulunduğu, devralan kişinin hakkının ayni değil, şahsi nitelikte bulunduğu, bu tür bir sözleşmenin devr alan üçüncü kişiye taksime karışma hakkı vermeyeceği yönü de tartışmasızdır.
Müzakereler sırasında bir kısım Üyeler, miras payının üçüncü kişiye devrine ilişkin sözleşmenin ittizamı bir işlem ve bu tüt bir sözleşmeden doğan hakkın şahsi nitelikte bulunduğunu, Medeni Kanunun 539. maddesi uyarınca mirasın açılması ile tereke malları üzerindeki zilyedliğin mirasçılara iştirak halinde intikal ettiğini, iştirak halinde zilyedlik nedeniyle taşınmazın alıcıya devrinin hukuken mümkün olamayacağını, taşınmaz teslim edilmediğine göre de devralanın mülkiyet hakkı doğmuş olamayacağını, borçlandırıcı işleme dayanarak iptal ve tescil istenemeyeceğini ifade etmişlerdir.
Ancak, çoğunluk tarafından bu görüş mirasçılardan birinin payını üçüncü kişiye devretmesi mümkündür. Devralan üçüncü kişinin şahsi nitelikte olan hakkı süreye bağlı olan bir haktır. Başka bir anlatımla, devralan üçüncü kişi taksimden önce devir edilen payların kendisine verilmesini isteyemeyeceği gibi bu hakkı diğer mirasçılara karşı da ileri süremez. Mede ni Kanunun 611. maddesi uyarınca taksimin yapılması ve devreden mirasçının miras payını kesin olarak kazandığı anda, alıcının talep hakkı doğar. Medeni Kanunun 612: maddesinin son cümlesine göre de, alıcının hakkı, devreden mirasçıya ayrılan payın talebine münhasırdır. Somut olayda, bu davadan önce taşınmaz üzerindeki iştirak halinde mülkiyet paylaştırma ile müşterek mülkiyete dönüştürülmüş ve satıcı konumunda bulunan davalıların devre konu belli paylar üzerinde bağımsız mülkiyet hakkı doğmuş bulunduğu cihe tle, ifa olanağı kazanan sözleşmeye dayanan davanın kabulü icabeder. Nitekim bu çözüm tarzı doktrinde de benimsenmektedir (Prof. Dr. Zahit İmre, Türk Miras Hukuku, 2 Bası, Sh. 788 vd.). Ayrıca da, bu yaklaşım tarafların sözleşme yapmaktaki amaçlarına da uy gun düşer. Aksi halde sözleşmelere güven ilkesi ihlal edilmiş ve Medeni Kanunun 2. maddesindeki iyi niyet kuralına aykırı davranılmış olur, gerekçesiyle kabule şayan görülmemiştir. Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kara rına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.9.1992 günü yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, 14.10.1992 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
|