 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1992/780
K: 1993/146
T: 07.04.1993 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 6.4.1991 gün ve 1989/249-1991/343 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yagıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 15.11.1991 gün ve 10749-13091 sayılı ilamiyle; (...Davacılar, miras bırakanları Abdulgani'nin sağlığında dava konusu taşınmazları mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalılara temlik ettiğini ileri sürmüşler, pay oranınıda iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. İddianın belirtilen niteliği ve içeriği itibariyle davadan 1.4..1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararında ifadesini bulan muris muvazaası hukuksalı nedenine dayanıldığı açıktır.
Çekişmeli taşınmazlardan 217 parsel davalılardan Önder'e bağış olarak temlik edilmiştir. Bağış akdi hüküm ifade eden geçerli bir hukuki tasarruftur. Geçerli tasarrufların muvazaa nedeniyle iptali istenemez. Bu nedenle, 217 parsel hakkında davanın reddine karar verilmesi doğrudur. Ne varki, ölünceye kadar bakma sözleşmesi karşılığı olan ivazlı sözleşme türlerindendir. Mülkiyeti devredilen şeyin karşılığı olan ve öbür tarafa yükletileceği belirtilen bakıp gözetme keyfiyeti muvazaalı ise, bu takdirde taşınmaz malın mülkiyeti gizli bağış ile karşı tarafa geçirilmiş olur. Bunun (gizli bağışın) ortaya çıkar. Burada tatışmalı olan, miras bırakın ile davalılar arasındaki değinilen türdeki sözleşmelerin geçerlilik kazanıp kazanmayacağı hususudur.
İncelenen akit tabloloranıdan davaya konu taşınmazların aynı gün miras bırakılan tarafından ölünceye kadar bakma koşulu ile davalılara temlik edildiği anlaşılmaktadır. Gerçekten yasalarımızda bir kişinin birden çok kişi ile ölünçceye kadar bakıp gözetme koşuluyla sözleşme yapmasını engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Ne varki, evladın babaya bakması ahlaki görevlerdendir. Ancak, bu görevin sanırının aşılmaması asıldır.
Somut olayda, davacılar miras bırakanın torunları, davalılar ise; 2 eşinden olma çocuklardır. Temlik tarihinde miras bırakan, 65 yaşlarında olup sözleşmenin yapıldığı tarihte ve sonraki dönemlerde (ölünceye kadar) hiçbir hastalığı olmayan sağlıklı bir kişidir. 1977 yılına kadar eşi ile birlikte yaşamış ve ölünceye kadar ev işlerini yapmak üzere özel bakıcılar bulundurmuş, varlıklı bir kimsederi. Diğer taraftan davalı Ayten, temlikin yapıldığı 1966 yılında evlenerek Ankara'ya yerleşmiş, eşinden ayrıldığı 1986 tarihinde murisle birlikte oturmaya başlamış, diğer davalı Önder'in ise aynı tarihlerde yüksek tahsilini yapmakta olduğu, Okulu bitirdikten sonra babasının taşınmazlarının idaresini üzerine aldığı, ancak başarılı olmadığı bu nedenle borçlandığı ve miras bırakanın borçları ödemek için taşınmazların bir kısmını satmak zorunda kaldığı ve her iki davalıya da babalarının baktığı olgusu da kanıtlanmıştır. Tüm dosya içeriğine ve toplanan delillere göre miras bırakanın ne temlik tarihinde nede sonra bakımı gerekli kılan duruma düşmediği ve sağlıklı olaraka öldüğü anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra temlike konu yapılan taşınmazların niteliklerine ve değerlerine göre gerçek bir bakımın karşılığı olarak verildikleri sonucuna da varılmamaktadır. O halde, dava konusu 315 ve 615 sayılı parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, ölünceye kadar bakıma akitlerinde muvazaa iddiasının dinlenmiyeceği yolla yasal olmayan gerçeklerle reddedilmesi doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurul'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okundukton sonra gereği görüşüldü :
KARAR : Dava, Borçlar Kanununun 18. maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal sebebine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, miras bıkanları Abdulgani'nin kendilerini miras haklarından mahrum etmek amacıyla, dava konusu taşınmazları bakınp gözetme koşulu ile davalılara muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek bu yerlere ait tapu kayıtlarının, payları oranında iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.
Gerçekten, miras bırakan dava konusu 615 parsel sayılı taşınmaz malını davalılardan Ayten'e 315 parsel sayılı taşınmaz malını da diğer davalı Önder'e, 24.2.1966 tarihinde bakıp gözetme koşulu ile temlik etmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme sözleşmesi taralara hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. Diğer anlatımla ivazlı sözleşme türlerindedir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme karşılığı, bakım borçlusu da bakım alacaklısına onu bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.
Genel olarak bu sözleşmeye dayalı temlikin, muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi mümkündür. Asıl olan bakım alacaklısı miras bırakanın, bu temliki işlemi yapmada güttüğü amacının belirlenmesidir. Zira muavazaa en sade anlatımla irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak
tanımlanabilir. Bu itibarla, getirilen bütün deliler birlikte değerlendirilerek miras bırakanın bu temliki işlemdeki gerçek iradesi tesbit edilebilir. Yine ifade edilmelidir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için, özellikle evlada karşı yapılan temlik işlemlerinde sözleşmenin düzenlendiği tarihte, bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu ihtiyacın akitten sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da aktin geçerliliğine etkili olamaz. Asıl saptanması gereken husus bu temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapılmış olup olmadığı ve temlikte bakıp gözetme koşulunun değil, bağış amacının üstün tutulmuş bulunup bulunmadığının belirlenmesidir. bunun saptanması için de akit tarihinde murisin yaşı, fizikli ve genel sağlık durumu, elinde bulunan malların mevcudu, aile koşulları, temlik edilen malın miktarının, birlikte değerlendirilerek sözleşme konusu malın, tüm mal mevcudu içerisinde temlikinin hoşgörü ile karşılanabilecek bir sınır içerisinde kalıp kalmadığının araştırılmasından yararlanılacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda miras bırakan, davalılardan kızı Ayten'e 30 dönüm miktarında tarla nitelikli 615 parsel sayılı taşınmazı 24.2.1966 tarihinde bakıp gözetme koşulu ile temlik etmiştir. Temlik tarihi itibariyle murisin 1000 drönümü aşkın taşınmaz malı bulunduğu tartışmasızdır. yine tartışmasız olan bir yönde bu davalının boşanmasını takiben döndüğü baba evinde murisin 25.1.1989 ölüm tarihine kadar kendisine baktığıdır. Diğer davalı Önder'e yapılan temliki işleme gelince; bu davalıya temyize konu davadaki taşınmaz dışında 27.10.1962 tarihinde 217 parsel sayılı taşınmaz mal hibe edildikten başka yine bakım gözetme koşulu ile miras bırakan tarafından başka taşınmaz mallar verildiği ve ticari girişimlerindeki zararlarının da yine verilen bu malların satılması suretiyle karşılandığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda olaya yaklaşıldığında:
1 - Davalı Ayten'e bakıp gözetme koşulu ile yapılan temlikin muvazaa ile illetli olmayıp sözleşmenin geçerli olduğu ve murisin temlik tarihindeki mevcut mallarına göre kabulh edilebilir sınırlar içinde kaldığı anlaşılmakla mahkemece delillerin değerlendirilmesi ile bu davalı hakkında davanın reddedilmesi doğrudur.
2 - Davalı Önder'e yapılan temliki işleme ilişkin temyiz itirazına gelince; bu davalı hakkında temlikin işlemin muvazaa ile illetli olduğu vurlgulanmak suretiyle davanın kabul edilmesi gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da aynen benimsenen Özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi isabetsizdir.
SONUÇ: : Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1- Davalı Ayten hakkında temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının bu kısmının onanmasına, bakiye (7000) lira temyiz ilam harcının davacılardan alınmasına,
2- davalı Önder hakkındaki karara yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 7.4.1993 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
|