 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1992/600
K: 1992/727
T: 09.12.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "ferağa icbar suretiyle tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 10.6.1991 gün ve 1990/542 E. 1991/6575 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 26.11.1991 gün ve 1991/7249-10314 sayılı ilamı: (...Dava, ferağa icbar suretiyle tescil istemine ilişkindir. Davaya dayanak yapılan her iki sözleşme, Ankara 10. noterliği başkatibi tarafından noterlik dairesi dışında ve ilgililerin bulunduğu yerde düzenlenmiştir. Her iki sözleşmede satış vaadinde bulunan İlhan Uzel'e vekaleten kocası Kemal Uzel olup imzalayan da kendisi ise de, mezkür sözleşmeler, İlhan Uzel ve Yüksel Erimtan'ın müşterek sözlerine istinaden düzenlenmiş gibidir ve aslında İlhan Uzel'in iştiraki söz konusu değildir. Açıklanan duruma göre, önceden hazırlanmış taslağa uygun biçimde satış vaadi sözleşmelerinin düzenlendiği ve ilgililerce okunmadan imza edildiği kanısı hasıl olmaktadır. Öte yandan, satış vaadi sözleşmelerinin düzenlenmesinden sonra bu sözleşmelerin teminatı olarak dava konusu taşınmazların tapu kayıtları üzerinde davacı yararına üçyüz milyon liralık ipotek kurulmuştur. Bu husus, sözü edilen sözleşmelerin karz akdinin teminatı olarak tanzim olunduklarına değinen savunmayı doğrulamaktadır. Her iki hale göre de, satış vaadi sözleşmeleri geçersizdir.
Diğer yönden, Medeni Yasa'nın 788/2. maddesinde borçlu, borcunu ödemediği surette alacaklıya taşınmazı temellük etme yetkisi veren her türlü sözleşmenin geçersiz olduğu belirtilmiştir. Çekişmeli taşınmazlar davacı yararına ipotekli olduklarına ve borcun ödendiği bildirilmediğine göre, sözü edilen Yasa hükmü uyarınca satış vaadi sözleşmeleri geçerli değildir.
Bu itibarla, satış vaadi sözleşmeleri geçerli olmadığı ve bu nedenle tescil isteğinin dinlenme olanağı bulunmadığı halde, aksine bazı görüş ve düşünce ile davanın kabulü usul ve Yasa'ya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, Satış Vaadi sözleşmesi'nden kaynaklanan, tescil istemine ilişkindir.
Davalıya ait olarak inşa edilmekte olan, henüz kat irtifakı kurulmamış bulunan, ikinci kattaki iki daire, arsa sahibi davalıya eşi tarafından vekaleten davacıya satış vaadinde bulunulmuştur. Noter de düzenlenen satış vaadi sözleşmelerinde, asıl malik davalının da hazır bulunduğunu belirtir biçimde ifadeler kullanılmış, ancak sözleşmeyi yalnızca satış vaadi borçlusu adına vekaleten eşi Kemal Uzel, imzalamıştır. Satış vaadi alacaklısının, satış vaadi sözleşmesine dayanarak, tescil isteğine karşı davalı, satış vaadi borçlusu, ortada gerçek bir satış vaadi bulunmadığını, kendisinin kandırıldığını, satış vaadinin eşinin davacıdan satın aldığı narenciye bahçesinin mahsul bedeline karşılık teminat olarak düzenlendiğini, savunarak davanın reddini istemiştir.
Gerçekten 72.000.000.-TL. ve 80.000.000 TL. bedel üzerinden satışı vaadedilen iki daire üzerine, ayrı ayrı vaad alacaklısı davacı lehine, 150'şer milyon lira üzerinden toplam 300.000.000 TL. ipotek konulmuş olması bir yana, davalı tarafından, satış vaadi alacaklısı davacı Yüksel Erimtan'a, vekili bulunan eşi Kemal Uzel tarafından, Narenciye bedeli olarak ödendiği anlaşılan 7.11.1988 tarih 25.000.000 TL. bedelli, 5.12.1989 tarih 7.500.000 TL. bedelli müstahsil makbuzları ibraz edilmiştir.
Bu durum karşısında olayda sağlıklı ve hukuksal bir çözüme ulaşılabilmesi için, öncelikle davada dayanılan hukuki sebebin açıklığa kavuşturulması ve yapılacak nitelemeye göre, davada isbat yollarının belirlenmesi icabeder.
Örneğin davada muvazaa iddiası mevcutsa, tapudan resmi akit tablosu getirtilerek, satış vaadi sözleşmeleri ve vekaletname içeriği, müstahsil makbuzları birlikte ele alınarak yazılı beyyine başlangıcı olarak kabulünün mümkün olup olmayacağı düşünülmeli; kabulü halinde iddianın tanık dahil her türlü delille isbat edilebileceği, keza, vekalet görevinin kötüye kullanılması, ya da hile hukuksal sebeplerine dayanılması durumunda da yine bu iddiada tanık dinlenebileceği gözetilmelidir.
Bu yön nazara alınmadan eksik inceleme ile çözüme ulaşılamaz.
O itibarla Usul ve Yasaya uygun bulunmayan Yerel Mahkeme'nin direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.