 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1992/369
K: 1992/481
T: 23.09.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 6.6.1990 gün ve 191-156 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.10.1991 gün ve 5716-8230 sayılı ilamı ile; (.. Davacı, askerlik borçlanma süresinin son 7 yıllık hizmet süresinden sayılarak, Sosyal Sigortalar Kurumunca kendisine aylık bağlanması gerektiğinin tesbitini talep etmiştir. Davada uyuşmazlık, davacının askerlik görevi süresinin Sosyal sigortalar Kurumu tarafından sigortalı hizmet olarak değerlendirilmiş bulunmasına karşın, bu sürenin 2829 sayılı Kanunun 8. maddesinde öngörülen son 7 yıllık fiili hizmet süresi içerisinde sayılıp sayılmayacağından ibaret olup, Mahkemece, 506 sayılı Kanunun 60/F ve 1479 sayılı Kanunun ek 9. maddelerinde yazılı hükümler gözetilmeksizin istem doğrultusunda karar verilmiştir. Gerçekten anılan maddelerde aynen "Borçlanılan sürenin karşılığı sigortalının prim ödeme gün sayısına katılır. Bu kanuna göre tesbit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür.." kuralı yer alır. davacının sigortalılığı 1.1.1957 tarihinde başladığına göre, borçlanılan ve sigortalılığın başladığı tarihten önce yerine getirilmiş olan askerlik süresinin sigortalılık başlangıç tarihinden geriye doğru yürütülmesi belirtilen Yasa hükmü gereğidir. tersine bir uygulamada sigortalılığın devam ettiği bir sırada askerlik borçlanması yapıldığı takdirde bir günün hem çalışma, hem de askerlik borçlanması nedeniyle iki gün sayılması gibi bir sonuç doğacaktır. Yasalar özel olarak ve açıkça öngörmedikçe, bir tür fiili hizmet zammı ya da itibari hizmet uygulamasına benzer durumlar yaratılamayacağı yönü, tartışma götürmez. Öte yandan, böyle bir uygulamanın, ayrıca 2829 sayılı Kanunun 8. maddesi hükmünün konulmasındaki amaçla da bağdaşmayacağı ortadadır. Yasama belgelerinde, sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmetlerin birleştirilmesi hakkında 228 sayılı önceki Kanunda bulunmayan yeni bir hüküm getirilerek, sigortalı ve iştirakçilerin sosyal güvenlik kuruluşları arasında muvazaalı geçişleri önlemek zorunluğu duyulduğu açıklanmıştır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular gözönünde tutularak davanın reddedilmesi gerekirken kabulü yolunda hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü le, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince (bozulmasına), 23.9.1992 gününde oybirliği ile karar verildi.