 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1992/331
K: 1992/414
T: 24.06.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "nafaka ve velyeten tevdii" davasından yapılan yargılama sonunda; Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesince yoksulluk nafakası davasının reddine dair verilen 24.5.1991 gün ve 1990/357-1991/287 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.10.1991 gün ve 1991/10221-12443 sayılı ilamı: (... Boşanmaya karar verilip hükmün kesinleşmesinden sonrada yoksulluk nafakası istenebilir. Bu yolda açılan davaya bakılır. O halde tarafların delillerinin toplanması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Yazılı biçimde karar verilmesi Yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, M.K.nun 3444 sayılı Yasa ile değişik 144. maddesinden kaynaklanan "yoksulluk nafakası" isteğine ilişkindir.
Taraflar arasındaki fiili ayrılık hukuksal nedenine dayalı olarak önce görülen boşanma davasının olumlu sonuçlanmasından sonra açılmıştır. Gerçekten, yoksulluk nafakası boşanmanın eki niteliğindedir. Boşanma davası sonucu ile sıkı biçimde bağlıdır. Bu nedenle de yine boşanmanın eki niteliğinde bulunan MK.nun 143/2. maddesinden kaynaklnan manevi tazminat isteğinin, taraflar arasında görülüp kabulle sonuçlanarak kesinleşen boşanma davasından sonra da açılabileceğini hükme bağlayan, 22.1.1988 gün 5-1 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararındaki espirinin gözönünde bulundurulması gerekir.
Gerçekten anılan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere, temel haklardan olan dava hakkı, T.C. Anayasasının 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilerek güvence altına alınmıştır. Yine Anayasanın 13. maddesi hükmünce temel hak ve hürriyetler, ancak milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeni ve kamu yararının... korunması amacıyla Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak Kanunla sınırlanabilir.
Yoksulluk nafakası davasının, boşanma davasının sonuçlanmasından sonra açılamayacağının kabulünün ise, sonucu itibariyle, hukuksal açıdan temel haklardan olan dava hakkının sınırlandırılması niteliğini doğuracağı kuşkusuzdur. Oysa T.C. Anayasasının 13. maddesi uyarınca bu hakkın sınırlandırılmasının Yasaya dayanması zorunludur. M.K.nun 144. maddesi metninde ise, yoksulluk nafaksının boşanma davasının sonuçlanmasından sonra açılamayacağı yolunda bir kısıtlama mevcut değildir. Nitekim, H.G.K.nun 31.10.1990 gün ve 452-549 syılı kararında da ynı ilke benimsenmiştir. Bu itibarla, T.C. Anayasasının 36. ve 13. maddeleri hükümleri de gözetildiğinde dava hakkının varlığı vurgulanarak iddianın araştırılması gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da aynen benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde, Usul ve Yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 24.6.1992 gününde oybirliği ile karar verildi.