 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 1992/2-717
K. 1993/39
T. 10.2.1993 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
VERASE T BELGESİNİN İPTALİ
MİRASIN AÇILMASI
HAK EHLİYETİ
ÖZET : Miras, ölen bir gerçek kişinin mamelekinin hayatta bulunan gerçek veya tüzel kişilere geçişidir. Miras ölümle açılır, ölenin milli Hukukuna tabidir. Ancak, ehil olanların mirasçı olabileceği, hak ehliyetinin kanunla sınırlandırılması kabul edilmiştir. Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar hakkında Türk hukuku uygulanır. Mirasın açılmasına, iktisabına veya taksimine ilişkin hükümler terekenin bulunduğu yer hukukuna tabidir.
İşte, yabancı unsurlu veraset davalarında hak ehliyetini tesbit bakımından, kanuni tahditler ve mütekabiliyet (ülkeler arasında karşılıklı işlem) esaslı unsurlardandır. Türk Yabancı Hukuku, ırk esasına göre değil vatandaşlık esasına göre düzenlenmiştir.
Bu nedenle; taşınmaz mallar bakımından mirasın açıldığı tarih itibariyle, ilgilinin mirasçı olma ehliyetine sahip olup olmadıkları araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir.
(743 s. MK. m. 522, 517, 519, 439)
(1086 s. HUMK. m. 8,76)
(2675 s. MÖUHK. m. 22,32/2,8)
(2644 s. Tapu K. m. 35, 37)
Taraflar arasındaki "veraset belgesinin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesi) nce davanın kabulüne dair verilen 21.11.1991 gün ve 1937-1129 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,' Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 11.2.1992 gün ve 1217-1514 sayılı il~mı ile; (..1-Türk Mahkemelerinde dava açan, .. .yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve. takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üz ere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadırlar" (2475 sayılı K. 32). Davacı Türk asıllı olmakla beraber yabancı bir devlet tabiiyetindedir. 2475 sayılı Kanunun 32/2. maddesi şartları araştırılarak, şartlar oluşmamışsa teminat alınması gerekt iği düşünülmeden yargılamaya devam edilmesi doğru bulunmamıştır.
2- 'Tahdidi mutazammın Kanun hükümleri yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartı ile yabancı hakiki şahıslar Türkiye'de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler' (Tapu Kanunu 35). Kanun karşılıklılık esasının ne şekilde belirleneceğini açıklamamıştır. Türk Yabancılar Hukukunun genel ilkelerinde olan karşılıklı işlem (mütekabiliyet) esası, en az iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkelerinde diğerinin vatandaşına aynı mahi yetteki-hakları karşılıklı tanımalarını ifade eder. Bu ilke anlaşma ile tanımayanında, iç mevzuat bakımından bir engel koymama biçiminde yazılı hukukta yer alabilir. Ancak en önemli nokta 28.5.1927 günlü, 1062 sayılı Kanunda ifade edildiği üzere idari kara r veya istisnai Kanunlarla Türk uyruklular bakımından mülkiyet haklarının kısmen veya tamamen sınırlanıp sınırlanmadığının daha açık bir ifade ile fiili durumun belirlenmesidir. Yabancı ülke MEVZUATINDA BIR ENGEL OLMAMAKLA BERABER TURK VATANDAŞLARININ O ÜL KEDE TAŞINMAZ MAL EDINMELERI ŞU VEYA BU BİÇİMDE FİİLEN ENGELLENİYORSA, Tapu Kanununun 35. maddesinde açıklanan edinme engelinin bulunmadığını söylemek mümkün değildir.
Öte yandan, edinilecek taşınmaz malın bulunduğu yer bakımından da durumun araştırılması gerekir. Mesela, yabancı ülke kendi sahillerinde gayrimenkul edinmeyi yalnızca kendi vatandaşlarına hasretmişse, bizim mevzuatımız bakımından engel olmasa bile sahildeki taşınmaz malın yabancı tarafından edinilebileceği kabul edilemez.
Tüm bu yönler göze tilerek yetkili mercilerden (Dış İşleri Bakanlığı'ndan) davacının tabiiyetinde bulunduğu ülke MEVZUATI ve uygulanan fiili durum sebebi ile Türk vatandaşlarının taşınmaz mal edinmelerine engel bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Yalnız hukuki duru mu belirleyen belgeler hükme esas alınamaz (Y. 2. HD. 9.4.1991 günlü, 3398-5857 sayılı kararı). Bu yönler gözetilmeden hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
3- "Miras ölümle açılır (MK. 517)" mirasçı olabilmek için murisin vefatında mirasçılığa ehil olarak sağ olmak" yeterlidir (MK. 522). Şu halde bir kişinin mirasçılığa ehil olup olmadığını murisin ölüm gününe göre araştırıp, değerlendirmek gerekir. Murisin furuu İsmet ile Meliha'nın mirasın açıldığı günde hangi ülke vatandaşı oldukları araştırılıp belirle nmeden ve sonradan Türk Vatandaşı olmalarının mirasçılığa ehliyeti etkilemeyeceği düşünülmeden eksik inceleme ile hüküm oluşturulması usul ve Kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahk emece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Miras, ölen bir gerçek kişinin mamelekinin hayatta bulunan gerçek veya tüzel kişilere geçişidir. Anayasamız tarafından temel haklar arasında teminat' altına alınmış; kamu yararı amacıyla Kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır (Anayasa 35). Öte yandan, Medeni Kanunun 517. maddesinde mirasın, ölümle açılacağı belirlendikten sonra, Anayasaya paralel olarak 519. maddede ancak, ehil olanların mirasçı olabileceği kabul edilmiş; Kimlerin ne oranda mirasçı olabileceği 439 ve müteakip maddelerde açıklanmıştır.
Şu halde mirasçılık belgesi, muris ile mirasçılar arasındaki Kanuni veya ölüme bağlı tasarruf la oluşan bağı; mirasçıların, mirasın açıldığı anda sağ olduklarını veya cenin olup sağ doğduklarını; Türk Kanunlarına göre mirasçı olmaya hak ehliyetlerinin bulunduğu ve yine Türk Kanunlarına göre t erekedeki payları gösterir.
Hukukumuzda (Mansup mirasçılar için olanlar hariç) özel bir düzenleme ile belirlenmeye veraset belgesi, çekişmesiz yargı yolu ile mahkemelerce verilmekte olup (HUMK. 8); unsurlarından biri üzerinde ihtilaf halinde, çekişmeli yargı yolu ile iptali ve doğrusunun düzenlenmesi mümkündür. Bir yargı işlemi olması sebebiyle; Hakim, düzenleme sırasında tüm Türk Kanunlarını gözetmek zorundadır (HUMK. 76).
Medeni Kanunun 519. maddesinde yer alan ehliyetin, aynı Kanunun 8. maddesinde genel olarak düzenlenen hak ehliyeti olduğu yönünde görüş birliği oluşmuştur. "Her şahıs medeni haklardan istifade eder. Binaenaleyh KANUN DAİRESİNDE haklara ve borçlara ehil olmakta herkes müsavidir' (MK. 8).
Genellik ve eşitlik, hak ehliyetinin temel niteliğini oluşturmakla birlikte, bu özellikler mutlak değildir. Anayasanın yukarıda değinilen 35. maddesinin verdiği imkan çerçevesinde mirasa ilişkin hak ehliyetinin, Kanunla sınırlanması mümkündür. Farklı yapı ve durumlar için değişik düzenleme eşitlik ilkesi ne aykırı olmaz. Bu cümleden olarak yabancı unsurlu hukuki ilişkilerde hak ehliyeti 2675 sayılı Kanunla düzenlenmiştir. "Hak ve fiil ehliyeti ilgilinin milli hukukuna tabidir... Aile ve miras hukuku ile yabancı ülkedeki taşınmaz mallar üzerindeki ayni hakl ara ilişkin işlemler bu hükmün dışındadır' (2675 s. Kanun 8). "Miras ölenin milli hukukuna tabidir. Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar hakkındaki Türk Hukuku uygulanır. MİRASIN AÇILMASINA, İKTİSABINA ve TAKSİMİNE İLİŞKİN HÜKÜMLER TEREKENİN BULUNDUĞU YER HU KUKUNA TABİDİR. Türkiye'de bulunan mirasçısız tereke devlete kalır" (2675 s. Kanun 22) denmek suretiyle yabancılar bakımından yapılan düzenlemelerin dikkate alınması zaruretine açıklık getirilmiştir. İşte bu açıklamalar çerçevesinde Medeni Kanunun 519. mad desinde yer alan mirasçılığa hak ehliyetini, yabancılar bakımından araştırırken, Kanunlar da yer alan kısıtlamaları da dikkate almak gereklidir.
Tapu Kanununun 35. maddesinde, "Tahdidi mutazammın Kanuni hükümler yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahıslar Türkiye'de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler" hükmü yer almaktadır. Gerek bu hüküm ve gerekse 2675 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan hükümleri sebebiyle yabancı unsurlu veraset davalarında, hak ehliyetini tesbit bakımından, Kanuni tahditler ve mütekabiliyet (ülkeler arasında karşılıklı işlem) esaslı unsurlardandır.
Hukuk Genel Kurulu'unda yapılan müzakereler sırasında veraset belgesinin münhasıran bir irs ilişkisi belgesi olduğu, mirasçının yabancı olduğunun belirlenmesi ile yetinilmesi görüşü bazı üyeler tarafından ileri sürülmüş ise de; Özellikle taşınmaz mallar bakımından mirasçının mülkiyet hakkını tescil-siz iktisap edeceği (MK. 633) kuralının Medeni Kanun tarafından benimsenmiş olması ve Tapu Sicili Nizamna mesinin 19 ve Tapu Kanununun 37. maddesi uyarınca, kendisine Türk Mahkemelerinden alınmış veraset belgesi ibraz edilen Tapu Memurunun intikal işlemini red etmesinin mümkün olmayışı karşısında, bu görüş çoğunlukça kabul edilmemiştir.
Bir Sayın Üye, bu takyitlerin sosyal ve politik amaçlı olduğunu, nitekim bazı meslek ve sanatların yabancılar tarafından Türkiye'de icrasının (2007 sayılı) Kanunla yasaklandığını, fakat daha sonra kabul edilen 2527 sayılı Kanunla Türk asıllıların bu yasaklama kapsamı dışına çıkarıldığını; bir Kanun boşluğu bulunduğunu, bu olayda da davacıların Türk asıllı olması sebebiyle Kanuni kayıtlamalardan istisna tutulabileceğini ileri sürmüş is ede; çoğunluk burada, bir Kanun boşluğu olmadığını, Türk Yabancılar Hukukunun ırk esasına gör e değil, vatandaşlık esasına göre düzenlendiğini, özellikle 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunda düzenlemenin vatandaşlık esasına göre yapıldığını vurgulayarak; bu davaya has özel bir durumun bulunmadığını kabul etmiştir.
Bu itibarla, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Daire bozma kararında açıklandığı üzere; özellikle taşınmaz mallar bakımından, mirasın açıldığı tarih itibariyle, ilgililerin mirasçı olma ehliyetine sahip olup olmadıkları araştırılıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. O halde usul ve Yasaya uygun olmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 10.2.1993 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Veraset belgesi isteyen davacı Yunan uyruğunda, ancak Türk soyundan olan kişidir. Yabancı uyruğundan olan kişilerin Türkiye 'de taşınmaz edinmeleriyle ilgili "karşılıklılık kuralının amacı sosyal ve politik nedenlere dayanmaktadır. Türk soyundan olup da yabancı bir devletin uyruğunda olanlar için "karşılıklılık kuralının amacı" gerçekleşmemektedir. Bu nedenle Yasa kuralı amacına göre yorumlanmalıdır.
Diğer taraftan, böyle bir uygulama taşınmazı miras olarak bırakanın Türk uyruğunda mirasçıları ile yabancı uyruğundaki mirasçısı arasında adaletsiz durum meydana getirir. Bir taraf haksız zenginleşmiş olur.
Bu nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum; mahkeme kararı bu nedenle onanmalıydı.
|