 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1992/273
K: 1992/391
T: 17.06.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesince iptal isteğinin reddi ile taşınmazın bedelinin davalılardan alınıp davacıya ödenmesine dair verilen 10.4.1990 gün ve 577-273 sayılı kararın incelenmesinin taraflarca istenilmesi üzerine;
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 20.9.1990 gün ve 8917-9704 sayılı ilamı:
(.. Davacı davasını kanıtlayamadığından ötürü dava reddedildiğine göre, taışnmazın bedeline hükmedilmemesi gerekirken mahkemece yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davalılardan Nuri Özsoy davacının torunu, diğer davalı Fazma Özsoy ise gelinidir.
Davacı, yaşlı ve hastadır. Davalılardan torunu Nuri'ye dava konusu taşınmaz malını satışşa yetkili kılmıştır.
Torun Nuri'de, vekaletnameye dayanarak, davacıya ait taşınmaz malı düşük bedelle diğer davalı annesi Fatma Özsoy'a tapuda satış suretiyle temlik etmiştir.
Davacı, vekaletnamenin, yaşlı ve hasta olmasından yararlanılarak kendisinden alındığını, taşınmazının çok düşük bedelle satılması bir yana, bedelin de kendisine ödenmediğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın davalı Fatma Özsoy üzerinde bulunan tapusunun iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde tespit edilecek değerinin kendisine ödenmesini istemiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, vekil edilenin vekalet görevini, kendisini vekil edenin yararına kullanması asıldır. Bir kimsenin bir taşınmaz malı dilediğine dilediği bedelle satışa yetkili kılınması kendisine drüstlük kurallarını ve günün ekonomik koşullarını gözardı ederek gerçek değerden çok düşük bir bedelle o taşınmazı satma yetkisini veremez. Hele, vekil ile temellük edenin, el ve düşünce birliği içerisinde hareketle, vekil eden aleyhine ve zararına bir temliki tasarrufu gerçekleştirdiklerinin anlaşılması durumunda, vekilin vekil eden adına yaptığı bu tasarruf işlemin MK.nun 2. maddesinde deyimini bulan hakkın kötüye kullanılması söz konusu olacağından vekil edeni bağlamayacağı kuşkusuzdur. Nitekim HGK.nun 18.9.1991 gün ve 3084-418 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
Somut olayda da, dava konusu taşınmaz, vekil tarafından diğer davalı annesine 750.000 liraya satılmasına karşın gerçek değerinin 7 milyon liranın üzerinde olduğu saptanmıştır.
Temellük eden davalı Fatma'nın, dava konusu taşınmazın kayınpederi davacıya ait olduğunu ve gerçek değerini bilmesi bir yana, onun içerisinde bulunduğu fiziki ve ruhsal durumlarını da çok açık olarak bilmesi gereken kişi olduğu muhakkaktır.
Davada, dayanılan maddi vakıaların bildirilmesi taraflara, hukuki niteleme ise hakime aittir (HUMK. md.76).
Bu durumda, olayın vekalet görevini kötüye kullanma olarak nitelendirilmesi yerinde olacaktır.
Ne var ki, dava konusu taşınmazın dava tarihine göre gerçek değerinin davalılardan alınmasına ilişkin yerel mahkeme kararı davacı tarafından değil, yalnızca davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
O itibarla, temyiz edenin sıfatı da gözetilmek suretiyle, sonucu itibariyle isteğe uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 17.6.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.