 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1992/1-241
K: 1992/322
T: 13.5.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Vekâlet görevinin kötüye kullanılması )
- VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Tapu iptali ve tescil )
- VEKİLİN TASARRUFUN İPTALİ
- VEKİL İLE İŞ YAPANIN KÖTÜ NİYETİ TEMSİL YETKİSİNİN KAPSAMI
743/m.2
818/m.386,390
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.6.1989 gün ve 1988/6951989/409 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 6.3.1990 gün ve 1989/12756
1990/3039 sayılı ilamı:
( ... Dava, davalı köoperatif yöneticilerinin hilesinden kaynaklanan ikinci ( tevkil edilen ) vekilin vekalet görevini kötüye kullandığı savına dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı M. Kemal Selçuker, davaya konu altı parça taşınmazın kayden malikidir. Dava dışı babası Kemal Selçuker ise vekilidir.
Türh dosya içeriğine göre;
Davalı Kooperatif idarecileri ile vekil Kemal Selçuker arasında 9 kata imarlı çekışmeli arsaların yanların payı % 50 olacak şekilde kat karşılığı inşaat yapılması, 8 katta yapılacak 80 daireden 30 adedinin her birı 5.250.000 lira hesabı ile 157.500.000 lira karşılığında Kooperatife bırakılması geriye kalan 50 dairenin yarı yarıya taraflara ait olması ve yer sahibine ait 25 daireden 10'nun ise zemin kattaki bütün dükkanların arsa malikine verilmesi koşuluyla koop6ratife aktarılması hususunda sözlü bir ön anlaşma yapılmıştır.
Bundan sonra bu sözlü ön anlaşmanın gerçekleştirilmesine ilişkin yazılı sözleşmenin yapılması ve işlemlerin yürütülmesi için vekil Kemai Selçuker tarafından davalı vekilı Ahmet Nedim Tarcan tevkil yoluyla görevlendirilmiştir.
Bu vekilin kooperatif yetkilileri ile yaptığı yazılı ön protokol sözlü ön anlaşmaya aykın düzenlendiği ve taşınmazlann tümden kooperatife satılması öneriside tevkil eden vekili Kemal Selçuker tarafından kabul edilmediği için yazılı ön protokol 25.9.1987 günü yine yazılı olarak bozulmuş ( feshedilmiş ) ve yanlar birbirlerini ibra etmişlerdir.
Bu aşamadan sonra kooperatif yetkilileri arsa sahibi, vekili ve yakınları ile yaptıklan tüm görüşmelerden başka bir sonuç alamayınca ilk sözlü anlaşma koşullarını aynen kabul ettiklerini ve yazılı sözleşmeyi yapıp yollayacaklarını tevkil edilen davalı vekilin bilgisi tahtında asıl vekjl Kemal Selçuker'e bildirmişlerdir.
Ancak, bu arada kooperatif yöneticileri, ortakların aşırı baskısı altında olduklarından, ölümle tehdit edildiklerinden, çok zor durumda bulunduklarından ve hemen yazılı sözleşme yapacaklarından bahisle davalı ikinci vekili inandırarak fesih ve ibradan 4 gün sonra dava konusu 6 parça arsanın 210.000.000 lira bedelle tapu da kayden satışını sağlamışlardır. Bedelin resmi senedin aksine taksitlerle banka hesabına yatırıldığı ve yer sahibi tarafından alınmadığı tartışmasızdır.
Açıklanan biçimdeki temliki işlemin yer sahibi ve birinci vekilinden gizlendiği olgusu da kanıtlanmıştır.
Nitekim tapu harcının noksan ödendiğine iJişkin resmi duyuru üzerine durum öğrenilir öğrenilmez davalı vekilin görevine son verilmiş, kayıtlar üzerine tedbir koydurulmuş ve ardında da hemen bu dava açılmıştır.
Davalı kooperatif yer sahibine verilecek 40 dairenin ön anlaşmada öngörülen 5.250.000 lira bedel üzerinden toplam 210.000.000 liraya yapılan satışın gerçek olduğunu savunmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu bedelin sözlü ön anlaşma ile yer sahibine sağlanan çıkar ile dengeli olduğunu savunmaya ve kabule olanak yoktur.
Borçlar yasasının temsil ve vekalet kurumunu düzenleyen hükümlerine göre eğer vekil ( mümessil ) esaslı bir hataya düşürülmüş veya hile ya da ikrah tesiriyle sözleşme yapmaya sevkedilmiş ise böyle bir kağıdın temsil edilen kimseyi bağlaması söz konusu değildir.
Yine temsil yetkisinin kapsamını "e temsil olunanın vekiline verdiği talimatın içeriğini bildiği ya da bilebilir konumda olduğu hallerde bağıtın öteki tarafının iyi niyetinden söz edilemez.
Ayrıca temsil yetkisinin kapsamını tayinde asıl olan dar yorumdur. Vekaleten temsil yetkisinin vekalet verenin yararına kullanılması Yasa hükmü gereğidir. Temsil yetkisinin vekalet verenin zararına vekilin kendi ya da iş ve fikir birliği içinde bulunduğu bir başkası yararına kullanılması durumunda temsil yetkisi sınırları içinde kalsa bile yapılan işlemin vekalet vereni bağlamayacağı kuşkusuzdur.
H.G.K.nun 16.11.1979/gün ve 1582/1371 sayılı kararında açıkça vurgulandığı üzere vekili ile sözleşmenin tarafı anlaşarak temsil olunanı zarara uğratmış iseler bu takdirde artık Borçlar Yasasının 390. maddesinin uygulanması söz konusu olmaz ve doğrudan doğruya sözleşmenin tarafı hakkında dava açılabilir.
Bu ilkeler doğrultusunda değinilen biçimde gelişen ve gerçekleşen somut olaya bakıldığında davalı kooperatif yetkililerinin vekilin temsil yetkisinin kapsamını ve tevkil edenin vekile verdiği talimatın içeriğini bildiklerinin ve vekilin de temsil edilenin zararına olan davaya konu işlemi bile bile yaptığının kabulü gerekir.
Ne var ki davacı yan, işin başından beri sözlü ön anlaşma ile öngörülen haklarını elde etmeyi amaçlamıştır. Burada yargıcın somut olayın kendine özgü özelliğini gözönünde tutarak istek sınırları içinde kalmak koşuluyla Anayasa ve yasalar çerçevesinde uyuşmazlığın adaletli ve hak dengesini sağlayacak biçimde çözüme ulaştırması en doğru yoldur.
Bunun içinde davalı kooperatiften davacının elde etmeyi amaçladığı sözlü ön anlaşma koşullarını kabul edip etmediğinin sorulması, kabul etmesi halinde işin iyi niyet kurallarına göre davacı tarafıda bağlayıcı niteliği bulunan anılan çerçevede karar bağlanması aksi takdirde tümden iptal ve tescile hükmolunmak suretiyle sonuçlandırılması gerekir.
O halde, değinilen yönleri içermeyen ve var olan kanıtların değerlendirilmesine ilişkin gerekçesinde isabet bulunmayan hüküm bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) oybirliği ile karar verildi.