 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 1992/19-789
K. 1993/126
T. 31.3.1993 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
REPO (BONO MUHAFAZA) BELGESİ
VADE UZATIM BELGESİ
YAZILI DELİL BAŞLANGICI
KANIT YÜKÜMLÜLÜĞÜ
HAZİNE BONOLARI
DEVLET TAHVİLLERİ
BORÇLANMA SENETLERİ
ÖZET "Repo ", bir geri satın alma ve satma anlaşmasıdır. Reponun konusu belli menkul kıymetler olup, satıcının veya alıcının taahhüt altına girmesine göre bu işlem "repo" ve "ters repo" olarak adlandırılmaktadır.
Diğer yandan, repo işlemi yapmaya yetkili kuruluş; sattığı menkul kıymeti, satış anında taraflarca kararlaştırılan ileri bir tarihte ve belli bir fiyatla geri satın almayı taahhüt etmektedir.
İşlem konusu menkul kıymetlerin ise Devlet tahvilleri, Hazine bonoları ve borçlanma senetleri olduğu belirtilmiştir.
Repo işleminde, vadenin ilgili menkul kıymetin itfa tarihini aşmamak üzere serbestçe belirlenebilecek bir süreyi ve repo işlemine konu olan paranın getirisi de, faiz değil fakat menkul kıymetlerin alım ve satımı arasındaki "değer farkını" ifade eder.
(2499 s. SPK. m. 30)
(743 s. MK. m. 6)
(1086 s. HUMK. m. 292)
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.12.1991 gün ve 1991/318-941 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 14.4.1992 gün ve 1209-1821 sayılı ilamı ile; (...Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28.12.1990 gün ve 1990/7982-8470 sayılı ilamında, "karara dayanak yapılan bi lirkişi raporu kendi içinde çelişkileri olup, hüküm kurmaya yeterli olmadığından, yeniden seçilecek uzman bilirkişi kurulunca banka kayıtları üzerinde inceleme yaptırılması" gerekçesi ile karar bozulmuş ve bozma ilamına uyularak yeniden oluşturulan bilirki şi kurulunca verilen rapor doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda bilirkişiler, "vade tarihi olan 23.9.1987 tarihinde ödenen 532.258.880 lira ile,aynı tarihte alındığı belirtilen 414.758.800 TL. ve 117.500.000 TL. toplamı 532.258.800 liralık Hazine bonosu karşılığı olduğu damgası vurulmadan, alıcı ve satıcı kimlikleri belirlenmeden düzenlenmiş ve davaya dayanak yapılan belgenin kıymetli evrak olmadığı vurgulanarak, bu belgenin taraflar arasında kurulan v edia akdinin muhafaza makbuzu olduğu, vediayı kabul edenin malı (parayı) iade için makbuzun kendisine teslimini istemek zorunda bulunduğunu, saklama belgesini almadan malın iadesi gerektiği durumlarda ise, malı iade suretiyle teslim alanın imzası ile düzen lenmiş bir iade belgesi alması gerektiğini, bu durumda Bankanın belge içeriği parayı davacıya ödediğini kanıtlayamadığını, 20.4.1988 vade tarihli Hazine bonolarının vade tarihinde 646.900.000 TL. nominal değere ulaşarak bu tarihten sonra faiz getirmesinin de söz konusu olamayacağını" belirtmişlerdir. Mahkemece bu görüş aynen benimsenmiştir. Oysa, mahkemece re'sen araştırma ilkesinin uygulanmadığı bir davada davacı, davasındaki hukuki olayların koşullarının ve unsurlarının gerçekleştiğini ispat etmelidir. So mut olayda ispat yükümlülüğü davacıya düştüğünden, davacının iddiasına dayanak yaptığı hukuki işlemleri, daha açık bir ifade ile, Bankada kendisini repo işlemi yaptığını ve bunun sonucu bankadan alacaklı bulunduğunu kanıtlamak zorundadır. Şayet davacı ispa t yükümlülüğünü yerine getirememiş ise, artık davalının ödeme def'inin ispatı aranmaksızın davanın reddine karar vermek gerekir.
Davacının ortağı ve yöneticisi bulunduğu iki şirket mevcut olup, davacının dayandığı belge tarihine yakın tarihlerde bu şirketler ile Banka arasında repo işlemleri yapıldığı gerek bozmadan önce alınan, gerekse bozmadan sonra yapılan bilirkişi incelemeleri sonucu verilen raporlardan anlaşılmaktadır.
Davaya konu olan repo ile ilgili hukuki işlem üzerinde kısaca durmak gerekir. Hazinenin kısa vadeli iç borçlanma için çıkardığı faizli bonoları ihale sonucu satın alan bankaların müşterileri ile bu bonolar hakkında yaptıkları repo işleminde, genelde Hazine bonosu müşteriye teslim edilmeksizin, bankada müşteri adına muhafazaya alındığın a dair bir belge düzenlenmekte ve bu belge vedia aktine konu malı temsil etmektedir. Repo işlemindeki vade sonunda, müşteri tarafından belgenin iadesi ile kendisinden daha önce alınan bono bedeli ve repo süresince işleyen faiz tutarı Banka tarafından ödenm ektedir. Yapılan bütün bu işlemler Banka kayıtları dışında tarafların güven esasına göre cereyan etmekte olup, verilen repo (bono muhafaza) belgesine dayanmaktadır. Bu belge kıymetli evrak niteliğinde kabul edilemez ise de, vedia akdinin ispatı aracıdır.
Olayımızda, davacının dava dayanağı olarak ibraz ettiği belge ise "vade uzatım belgesi'dir. "... vadeli Hazine bonolarının aynı şartlar dahilinde 23.9.1987 tarihine kadar uzatılarak sözcüklerini içermekte olup, repo işlemi sırasında verilmesi mutad ve gere kli olan bono muhafaza belgesi değildir. Açıkca vade uzatım belgesi olan bu belge, daha önce yapılmış ve bono muhafaza (repo) belgesi verilmiş repo işlemi için yapılmış vade uzatımına ilişkindir. Reponun uzatılan vadesi sonunda bono bedeli ile faizini müşt erinin yedindeki bono saklama (repo) belgesi ile Bankadan tahsili mümkün bulunmakla müşteri yedinde kalan süre uzatım belgesinin hukuki niteliği itibariyle bir alacağı temsil ve kanıtladığı kabul edilemez.
Şu halde iki belge söz konusudur: Biri, satın alma anında verilen saklama belgesi, diğeri de vadenin uzatılması yolunda taraflar arasında yapılan anlaşma sonunda verilen vade uzatım belgesidir. Bu durumda davaya konu belge; vadenin uzatılıp uzatılmadığı yolunda taraflar arasında çıkan bir çekişmede vaden in uzatıldığını gösteren tam bir delil; vedia akdi gereğince Hazine bonolarının davacı tarafca satın alındığını gösteren Usul Kanununun 292. maddesine uygun bir yazılı delil başlangıcıdır. Çünkü bu belge, Hazine bonolarının davacıya satılmış olduğuna kesin bir şekilde değil, gerçeğe yakın bir şekilde, ihtimal dahilinde, Yasanın tabiri ile vukuuna delalet eder nitelikte bulunmaktadır. İhtimalin kesinlik kazanması diğer delillerle takviye edilmesi ile mümkün olabilir. Davacı, dava dilekçesinde delillerini bil dirmiş ve delillerinin bundan ibaret olduğunu 9.3.1990 tarihinde oturumda açıkça belirtmiştir. Davacı tarafın dava dilekçesinde belirtmiş olduğu delillerin olduğu delillerin icra dosyası, icra hakimliği dosyası, örnek karar ve düşüncelerden ibaret olup, bu nlar yazılı delil başlangıcı niteliğinde belgeyi takviye eder nitelikte değildir. Yazılı delil başlangıcının tek başına delil vasfı yoktur.
Ayrıca davacı son derece ağır bir kanıt yükümlülüğü altındadır.
Şöyle ki;
Son bilirkişi raporunun 10. sayfasında vurgulandığı gibi, davaya konu Hazine bonoları 20.4.1988 tarihinde 646.900.000 bedele ulaşıp, bu tarihten sonra faiz getirmeleri söz konusu değildir. Olayda iki tür vade vardır. Bunlardan birisi; banka ile davacının ibraz ettiği belgede kararlaştırılan va de tarihi olup, 23.9.1987'dir. Diğeri ise; Hazine bonosunun üzerindeki vade tarihi olup, bu da 20.4.1988'dir. Davacının davalı bankaya gönderdiği ve Hazine bonoları bedelinin ödenmesi talebini içeren noterlik ihtarname tarihi ise 7.7.1989'dur. Bu kadar büy ük bir paranın bir sene üç aya yakın bir süre hiçbir faiz alınmadan bankada iki büyük şirket ortağı ve yöneticisi olan davacı tarafca faizsiz bırakılması söz konusu olmaktadır. Bu hal, normal halin aksini iddia etmenin ötesinde bir davranıştır.
Medeni Kan unun 6. maddesi ispat yükü konusunda yetersiz kalması nedeniyle doktrin ve Yargıtay kararlarıyla bazı kurallar benimsenmiştir. Bu kurallardan birisi de olağan hal kuralıdır. Hayat deneylerine göre olağan hal, Hazine bonolarını taraflar arasında kararlaştır ılan vade tarihinde olmadığı takdirde en geç bonodaki vade tarihi olan 20.4.1988 tarihinde paraya tahvilidir. Davacının bu parayı bir sene üç ay faizsiz bıraktıktan sonra davalı bankadan talep etmeye kalkışması, hayat deneylerine ve olağan hale ters düşer. Bu davranışını haklı kılan nedenlerini davacı taraf açıklamamıştır.
Bu nedenlerle, davacı tarafın elindeki belgenin, iddiasını kanıtlar ve iddiası hakkında tam bir delil niteliği bulunmadığından, davanın reddine karar verilmek üzere yerel mahkeme kararının davalı yararına bozulmasına...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/son fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara göre, uyuşmazlığın çözümlenmesi "repo" işleminin dayanağı olduğu ileri sürülen 18.9.1987 tarihli belgenin niteliğinin belirlenmesi ve bu belgede, vadelerinin 13.9.1987 ve 14.9.1987 olduğu bel irtilip (sürenin) 23.9.1987 tarihine uzatılmış. olduğuna değinilen (311.690.400 TL.) ve (214.000.000 TL.)lık Hazine bonolarının, vadesinde ulaştıkları bedel üzerinden davacı tarafa (ya da makbuz hamiline) ödenmiş olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Ü lkemizde "repo" olarak adlandırılan "Repurchase Agreement", bir geri satın alma ve satma anlaşmasıdır. Reponun konusu, belli menkul kıymetler olup satıcının veya alıcının taahhüt altına girmesine göre bu işlem "repo" ve "ters repo" olarak adlandırılmaktadır. Diğer yandan, repo işlemi yapmaya yetkili kuruluş, sattığı menkul kıymeti, satış anında taraflarca kararlaştırılan ileri bir tarihte ve belli bir fiyatla geri satın almayı taahhüt etmektedir.
Repo işlemi ile ilgili olarak, 29.4.1992 tarih ve 3794 sayılı Yasa ile Sermaye Piyasası Kanunu'nun 30. maddesinde değişiklik yapılmak suretiyle "Menkul Kıymetlerin geri alım veya satım taahhüdü ile alım satımı" bir sermaye piyasası işlemi olarak kabul edilerek anılan kuruluşun işlevleri içine alınmıştır. Sermaye Pi yasası Kurulu da Yasadan aldığı bu yetkiye dayanarak, 31 Temmuz 1992 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Menkul Kıymetlerin Geri Alma veya Satma Taahhüdü ile Alım Satımı Hakkında Tebliği" neşrederek repo ve ters repo işlemi yapmaya yetkili kuruluşlar ile i şlem konusu menkul kıymetlerin neler olduğu ve reponun işleyişi hakkında düzenlemeler getirmiştir.
Bu düzenlemeye göre işlem yapmaya yetkili kuruluşların, bu hususta faaliyet izni almış bankalar ile 4. maddede belirtilen aracı kurumlar olduğu, işlem konusu menkul kıymetlerin ise Devlet tahvilleri, Hazine bonoları ve yine anılan tebliğin beşinci maddesinde sayılan borçlanma senetleri olduğu belirtilmiştir.
Söz konusu tebliğde yer alan tanımlarda ise, repo işleminde vadenin ilgili menkul kıymetin itfa tarihini aşmamak üzere serbestçe belirlenebilecek bir süreyi ve repo işlemine konu olan paranın getirisi de, "faiz" değil fakat menkul kıymetlerin alımı ve satımı arasındaki "değer farkını" ifade ettiği açıklanmaktadır (Prof. Dr. Seza Reisoğlu, Temmuz 1992 - "B ankacılar Dergisi" Yeni Yasal Düzenleme Açısından Repo).
Sermaye Piyasası Kurulu'nca bu düzenlemeler yapılıncaya kadar, repo işleminin gerekli disiplin ve denetimden uzak olarak yürütülmüş olduğu bir gerçektir. Ancak düzenleme öncesi dönemde de, işleme konu Hazine bonolarının geri alma taahhüdü ile satışının yapıldığına dair bir saklama makbuzu verildiği ve düzenlenen makbuzda tayin edilen vade ile satışı yapılan ve bankaca muhafaza altına alınan Hazine bonolarının (Menkul Kıymetin) vadede ulaşacağı değer üzerinden bedelinin ödeneceğinin taahhüt edildiği dosyadaki örnek belgelerden anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacı tarafın dayandığı 18.9.1987 tarihli belgede "... satışı yapılan 13.9.1987 vadeli 311.690.400 TL.lık ve yine 14.9.1987 vadeli 214.000.000 TL.lık Hazine bonolarının aynı şartlar dahilinde (vadelerinin) 23.9.1987 tarihine uzatıldığı..." bildirilmektedir. Davacı, davalı bankaya 7.7.1989 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile söz konusu belgede belirtilen Hazine bonolarının vadelerinin 23.9.1987 ta rihine uzatılmış olduğunu bildirerek bedellerinin ödenmesini talep etmiş, bu sebeple giriştiği icra takibine davalının itirazı üzerine icra Tetkik Merciine vaki başvurusunda da aynı hususu yinelemiştir. Ancak, Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada ise bu kez, 18.9.1987 tarihli repo işlemi sonucu Hazine bonosu aldığını ancak davalı bankanın 7.7.1989 tarihli ihtara ve 20.7.1989 tarihinde giriştiği icra takibine rağmen bono bedellerini ödemediğini ileri sürmüştür.
Banka defter ve kayıtlan üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde, 18.9.1987 tarihli belgede vade uzatım tarihi olan 23.9.1987 tarihinde söz konusu Hazine bonolarının ulaştığı değer olan 532.258.880 TL.nın, Banka Genel Müdürlüğü Menkul Kıymetler Grup Müdürlüğüne borç kaydedildiği, ancak bono b edellerinin kime ödendiğinin belirlenememiş olduğuna değinilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, Sermaye Piyasası Kurulunca 1992 yılında çıkarılan tebliğe kadar, repo işlemleri sebebiyle verilen belgelerin hamiline düzenlendiği ve saklama makbuzunun ibrazı halinde ödemenin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, 18.9.1987 tarihli belgede miktarları belirtilen Hazine bonolarının vadede ulaştığı değer üzerinden karşılığının; repo işlemi sırasında düzenlenen saklama makbuzunun ibrazı üzerine ödendiği 18.9.1987 tarihli belgenin ise vade uzatım belgesi olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer yandan, vadeden sonraki dönemde, davalı bankanın alacağı bulunduğu, icra takiplerine muhatap olduğu bildirilen davacının, 23.9.1987 tarihinden yaklaşık bir yıl on ay sonra bono bedellerinin ödenmemiş olduğunu ileri sürerek tahsili isteği ile davalı bankaya başvurması da hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir.
Bu nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu'nca da aynen benimsenen özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 31.3.1993 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
|