KARAR : Taraflar arasındaki "kadastro tesbitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kaş Kadastro Mahkemesince davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen 8.11.1990 gün ve 349-378 sayılı kararın incelenmesi davalı ve mukabil davacı Hazine vekili tarafından isetenilmesi üzerine,
Yargıtay 16.Hukuk Dairesi'nin 20.2.1992 gün ve 9886-3104 sayılı ilâmı:
( ...Nizalı taşınmazın tespit gününe kadar 20 yılı aşkın süreden beri davalı tarafın zilyedin de olduğu bilirkişi ve tanıklarca haber verilmiştir. 23 Temmuz 1983 günü yürürlüğe giren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu ile 5805 sayılı Kanunu yürürlükten kaldırmış, tamamen yeni esas ve usullere yer vermiştir. Kanun kamu düzeni ile ilgili olduğu için, derdest davalara uygulanacağı açıktır. Kanun'un 5.maddesinde Kültür ve Tabiat Varlıklarının Devlet malı niteliğinde olduğu, 11.maddesinde bu varlıklarla koruma alanlarının zilyetlikle kazanılamayacağı öngörülmüştür. 7.maddesi bu varlıkların tespit için Kültür ve Turizm Bakanlığınca yapılacağını, Tapu kütüğüne tescil kararının Yüksek Kurulca verileceğini, 8.maddesi varlıkların koruma alanlarının Bölge Kurullarınca tespit edileceğini, bu kurulun kararına karşı Yüksek Kurul nezdinde itiraz edilebileceğini, 61.maddesi kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerin bu kararlarla bağlı olacağını hükme bağlamıştır. Ancak açılan dava nedeniyle bu kanunla getirtilen düzenleme doğrultusunda mahkemelerce de tescil kararı verilmesinde yasal zorunluluk vardır. Bu itibarla nizalı taşınmazın üzerinde korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı bulunup bulunmadığının Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan sorulması, bulunduğu tespit edildiği takdirde Tapu kütüğüne tescili gerekip gerekmediği yönünden Yüksek Kuruldan karar istenmesi, bu varlıkların korunma alanlarının tespiti için Bölge Kurulu'na müzekkere yazılması ve haritaya bağlanması, bu kurul kararına karşı taraflara Yüksek Kurul'a itiraz için 30 günlük süre tanınması, kurul kararlarına göre kesinleşen Kültür ve Tabiat Varlığı ile korunma alanının Hazine adına tapuya tesciline, tapu kütüğünün beyanlar hanesine varlığın korunması gerekli Kültür veya Tabiat Varlığı ve alanı olduğu şerhi verilmesine, Kültür veya Tabiat Varlığı ile korunma alanı dışında kalan yer için ise şartları varsa davalı kişi adına tapuya tescil kararı verilmesi gerekir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davalı ve mukabil davacı, Hazine, tapulamaca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak davalı adına tesbit edilen dava konusu 130 parsel sayılı taşınmazın, doğal ve arkeolojik "SİT" alanı içinde kalan ve devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek bu yerin davacı ve mukabil davalı adına yapılan tesbitinin iptali ile adına tesbit ve tescilini istemiştir.
Çekişmeli taşınmazın tesbit gününe kadar 20 yılı aşkın süreden beri davalı tarafın zilyetliğinde olduğu ve arkeolojik "SİT" alanı içerisinde bulunduğu hususları tartışmasızdır.
Hemen belirtmek gerekir ki; bir taşınmazın salt arkeolojik "SİT" alanında kalması onun kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile veya diğer bir mülkiyet belgesi ile iktisap edilmesine engel değildir. Koşullarının gerçekleşmesi durumunda bu yer mülk edinilebilir.
Nitekim 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 3.maddesinin 1.fıkrasında, kültür varlıklarından, 2.fıkrasında tabiat varlıklarından ne anlaşılması gerektiği belirtilmiş, 3.fıkrasında "SİT" alanı tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tesbiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlar olarak tanımlanmıştır.
Maddenin 5.fıkrasında da koruma alanının, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan, korunması zorunlu olan alan bulunduğu ifade edilmiştir.
Görüleceği üzere; arkeolojik "SİT" alanı genelde çok geniş bir sahayı kapsamakta kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma alanları ise "SİT" alanı içerisinde ancak daha küçük yüzölçümüne sahip kısımlarda kalmaktadır. Kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunması için zorunlu bulunan alanlardan oluşan bütünler, geçmişten günümüze intikal eden bizlerin de yarınki nesillere aynen devretmemiz gereken yeri doldurulamaz çok değerli kültür Hazine'leridir.
Aynı Yasa'nın 11.maddesi ile de yalnızca korunması zorunlu kültür ve tabiat varlıkları ve bunların korunma alanlarınn zilyetlikle iktisap edilemiyeceği hükme bağlanmıştır. "SİT"alanı olarak ilân edilen yerlerin hukuki durumu yapılaşma ağırlıklıdır. Zira, 17.madde hükmüne göre bu alan içinde kalan yerlere ait imar planları ortadan kalkan ve korunma amaçlı imar planları yürürlüğe girer.
O itibarla arkeolojik SİT alanı içerisinde kalan taşınmaz malların zilyedlikle edinilmesi hakkında ilgili Yasalar çerçevesinde izlenmesi gereken yola işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da aynen benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde Usul ve Yasa'ya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı ve mukabil davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oyçokluğuyla karar verildi.