DAVA : Taraflar arasındaki "Orman tahdidine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karamürsel Kadastro Mahkemesi`nce davanın kabulüne dair verilen 6.11.1990 gün ve 23-83 sayılı
kararın incelenmesi Orman İdaresi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi`nin 4.2.1991 gün ve 801-1027 sayılı kararı; ( ... 3402 sayılı Yasanın mülkiyet ve zilyedlikle ilgili 45. maddesinin Anayasa Mahkemesi`nce iptal edilmesi karşısında taşınmazların Maliye Hazinesi adına orman sınırları dışına çıkarılması olanağı sağlanmıştır. Bu durumda aslı orman sayılan yerlerin zilyedlik ve mülkiyet hakkı ileri sürülerek kazanılması olanaksız hale gelmiştir. Davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava konusu taşınmazın, gerek 3116 sayılı Yasa döneminde yapılan Orman tahdit alanı içerisinde gerekse, davacının iddiasına dayanak yaptığı 1974 yılında hükmen oluşan 1894 parsel sayılı çapı kapsamında bulunduğu tartışmasızdır. Yine bu taşınmazın 4785 sayılı Kanun`la devletleştirilen ve 5653 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan yönetmelikle kurulan maki tefrik komisyonunca makilik olarak belirlenerek orman sayılmayan yerlerden olduğu saptanan, 5658 sayılı Kanun uyarınca iadeye tabi olduğu da, davalı Hazine`nin taraf olduğu aynı yerdeki diğer taşınmazlarla ilgili olarak yine tapu kayıtlarına dayanılarak açılan ve önce görülüp gerçek şahıslar aleyhine sonuçlanarak kesinleşen davalara ilişkin ilam örneklerinden anlaşılmıştır. Bu belirlemenin taraf bulunmaması itibariyle davacı yönünden kesin hüküm oluşturmasa dahi, taşınmazın hukuksal niteliği bakımından bir güçlü delil teşkil ettiği kuşkusuzdur.
Nitekim bu husus Orman Bakanlığı`nın cevabi yazısında çekişme konusu taşınmazı da içerisine alan genişçe bir arazinin, orman sayılmayan, makilik sahalarının tefrikini sağlamak üzere makiliklerle Ormanların birleştiği yerde orman sınırlarının tespitine dair yönetmelik gereğince kurulan yetkili maki tefrik komisyonunca 25.8.1951 tarihinde makilik olarak ayrıldığı, orman sayılmayan yer bulunduğu ve Hazine`nin özel mülkiyetinde bir arazi olduğu açıklanmak suretiyle tamamen doğrulanmıştır.
Bu durumda Mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi suretiyle Hazine ile görülen dava sonucu hükmen oluşan, davacı tapusu kapsamında kaldığı saptanan dava konusu taşınmaz hakkındaki tapu iptal ve tescil davasının kabul edilmesi doğrudur. O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davalının temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu taşınmaz 1949 yılında 3116 Sayılı Yasa gereği tahdit edilip, orman sınırları içine alınmıştır.
1950-1951 yıllarında ise 5653 Sayılı Yasa gereği maki tefrik komisyonunca maki olarak belirlenmiş, 1974 yılında tapulama yolu ile zilyetliğe dayalı olarak gerçek kişi adına tesbit edilmiştir.
1985 yılında 6831 sayılı Yasayı değiştiren 2896 Sayılı Yasa`nın 2/B maddesi uyarınca nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına dışarı çıkarılmıştır. Bu işleme karşı gerçek kişiler itiraz etmiş ve yargılama sonucu Yerel Mahkeme davayı kabul etmiştir.
Yüksek 14. Hukuk Dairesi tapu ve zilyetlik yolu ile ormandan yer kazanma olanağı sağlayan 3402 Sayılı Yasa`nın 45. maddesinin ilgili fıkralarının iptal edilmiş olması nedeniyle, kişilerin bu yeri kazanamayacağını ve Hazine adına çıkarılmasının doğru olduğunu vurgulayarak kararı bozmuştur.
Mahkeme bozmaya uymayıp, direnmiştir. Yüksek Hukuk Genel Kurulu`nda çoğunluk direnme kararını yerinde görmüş ise de aşağıda belirttiğimiz nedenlerle çoğunluk kararına katılmamaktayız.
1 - Öncelikle Yüksek Hukuk Genel Kurulu`nun daha önce 1992/1-553-659 sayılı 18.11.1992 günlü kararında Orman Yönetimi taraf değildir ve anılan olayda konu, tapu kapsamının belirlenmesi ile ilgili olup, maki konusu olayın esasını teşkil etmemektedir. Dolayısıyla Orman Yönetiminin taraf olmadığı karar bu yönetimi bağlamadığı gibi, paralel sayılacak bir karar olarak kabul edilemez.
Kaldı ki anılan karara da Dairemiz katılmamış ve tarafımızdan karşı oy yazılmıştır.
2 - Anılan karar tapulama tesbitine karşı yapılmış itirazla ilgili olup, burada orman tahdidine karşı itiraz söz konusudur. Tabi olduğu Yasalar ve hukuki prosedürü tamamen farklı olan bu iki ayrı dava ve sonuçlarını birbirinden ayrı tutmak gerekir. Değerlendirmede ilk Genel Kurul Kararı ile bağımlı kalınması yolundaki düşünceye yer yoktur.
3 - Bu güne dek 1-8 ve 14. Hukuk Dairelerinden verilen bu konu ile ilgili kararlar orman tahdidi ile ilgili olmayıp, tapulama veya genel kadastro tesbitleri ile ilgilidir. Orman tahdidi ile ilgili olarak gelen değişik bir konudur. Dolayısıyla ayrı bir inceleme ve tartışmayı zorunlu kılar.
4 - Şimdi olayın hukuki niteliği ve içeriğine gelince;
Bu parsel 2896 Sayılı Yasa`nın 2/B maddesi uyarınca öncesi orman iken niteliğini kaybettiği belirlenerek hazine adına dışarı çıkarılmıştır. Bu işleme bakıldığında taşınmazın öncesinin orman olduğu kabul edilip nitelik kaybı nedeniyle dışarı çıkarıldığı açıklanarak, maki olmadığı ve ayrıca maki tefrik komisyonunca yapılan tefrik işinin yasal sonuç sağlamadığını vurgulamak mahiyetindedir. Demek ki orman tahdit komisyonu makiye tefriki yasal bir olay olarak benimsememiştir.
Maki tefrikini sağlayan 5653 Sayılı Yasaya gelince;
Şöyle ki; 3116 ve 4785 Sayılı Yasalara göre orman sayılan makiler 3.04.1950 tarihinde yayınlanan 5653 Sayılı Yasa`nın 1. maddesine göre orman sayılmayan yer olarak kabul edilmiştir.
5653 Sayılı Yasa`nın 1. maddesinin ( e ) fıkrasında ( maki cinsinden her türlü ağaçcıklarla örtülü yerler orman sayılmaz ).
( Bu Kanun`un 43. maddesi gereğince muhafaza ormanı mahiyetini taşıdığı veya devamlı orman hasılatı verdiği Tarım Bakanlığınca fennen belirtilecek olan makilerle örtülü sahalar yukarıdaki ( e ) fıkrası hükmünün dışındadır ) denilmiştir.
5653 Sayılı Yasa`nın 1. maddesindeki bu açıklamanın dışında, makilerin nasıl belirleneceği ve nasıl ayrılacağı yolunda başka bir maddeye yer verilmediği gibi bu işi gerçekleştirmek üzere ayrı bir komisyon kurulacağı yolunda da hiçbir işaret yoktur. Buna rağmen 17.8.1950 tarihinde çıkarılan yönetmelik ve buna bağlı talimatnamenin 10. maddesinde ( funda ve maki sahalarının tesbiti işi Umum Müdürlükçe, Başmüdürlük merkezlerinde vazifelendirilen biri, tercihen toprak muhafazası mevzuunda yetişmiş üç yüksek orman mühendisinden müteşekkil komisyonlar marifetiyle yapılır. Komisyon reisini Orman Umum Müdürlüğü tesbit eder. ) denilerek ayrı ve yeni bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyondan yasada hiç sözedilmemiştir. Yönetmelik yasaya aykırı ve yasada yer almayan özel hususlar gündeme getirmiştir. Tüm orman yasaları ve en son çıkarılan 3373 Sayılı Yasa ile değişik 6831 Sayılı Yasa`nın 7. maddesi ( tüm ormanların tesbit ve sınırlandırılmasının ) Orman tahdit koisyonları tarafından yapılacağını vurgulamış ve orman tahdit komisyonlarının nasıl oluşacağını da aynı madde göstermiştir. Bu açık, kesin ve amir yasa hükmüne göre, ormanların tesbiti, tahdidi, dışarı çıkarılma işlemleri yalnız orman tahdit komisyonlarına tanınmış bir yetki ve görevdir.
Bu komisyonun dışında hiçbir komisyon bu işi yapamaz. Bu kesin olguya rağmen 5653 Sayılı Yasada dahi maki tefriki için ayrı bir komisyona değinilmediği halde, yönetmelikle özel bir komisyon kurulmuştur ki bu yasaya aykırı olduğu gibi bu tür bir komisyonun yaptığı tasarruflarda yasaya uygun sayılamaz.
5653 Sayılı Yasa`nın 1. maddesinin ( e ) fıkrasında sadece makilerin orman sayılmayacağı belirtilmiş, fakat maki alanlarının nasıl ayrılacağı, neler yapılacağı belirtilmemiştir.
Bu durumda evvelce orman tahdidi yapılıp kesinleşmiş orman alanları içinde maki varsa, bunların tesbiti ile beraber orman sınırları dışına çıkarılması gerekir. Sadece maki tesbiti yeterli ve sonuç sağlayıcı olamaz. Orman dışına çıkarma işlemi ile tamamlanması gerekir. Bu çıkarma işlemi yapılmadıkça belirlenen maki alanları yine orman tahdit alanı içinde kalmış sayılır. Dışarı çıkarılmadıkça kimseye mal edilemez. Kaldı ki, yasada maki alanlarının orman dışına çıkarılıp kişi veya kurumlara verileceğine dair bir hükümde mevcut değildir. Maki alanları belirlendiği takdirde bu yerler ne olacaktır? Bu sorunun cevabı yasada yoktur. Yasanın açıklık getirmediği bu önemli olaya yönetmelikle yön verilemez. Çoğunluk düşüncesine göre, sanki belirlenen maki alanları kişi ve kurumlara verilecek veya tapu ibraz edenlerin tapuları hukuki değer kazanacakmış gibi yeni bir yol açılmak istenmiştir.
Ne var ki, burada bu tür bir düşünceye asla yer verilemez. Zira 4785 Sayılı Yasa ile Devletleştirilmiş ve tahdit edilmiş ormanlardan 6831 Sayılı Yasa`nın değişik 2/B maddesine göre nitelik kaybı sebebiyle tahdit dışına çıkarılan yerler Hazineye verilmekte, Hazine adına çıkarılmaktadır.
Yalnız özel ormanlar sahipleri adına çıkarılır. Olayımızda maki alanları belirlenmiş fakat paralel bir düşünce ile dahi tahdit dışına çıkarılmamıştır. Yasa yolu ile makiler için dışarı çıkarma düşünülse dahi, tapu ibraz edenlere veya zilyetlerine verileceğine dair bir hüküm de yoktur. O halde maki alanlarının belirlenmesi için görevlendirilen komisyon yasaya uygun olmadığı gibi, belirlenen maki alanlarının iadesi gibi bir yolda açılmamıştır.
Devletleşen makilere ait tapular var olsa dahi hukuki değeri kalmamıştır. Bunlara hukuki değer kazandırmak için yasada bu yolda açık bir hükme yer verilmemiştir. Yapılan maki tesbitinin sonunda belirlenen makileri tapu ibraz edenlere vermek yasada dayanağı olmayan bir işlemdir.
Yukarıda açıkladığımız olguya göre;
a ) Maki tefrik komisyonlarına 5653 Sayılı ve diğer orman yasalarında yer verilmemiştir.
b ) Maki tefrik komisyonlarının oluşumunu sağlayan yönetmeliğin yapılması yolunda dahi yasada belirli bir madde mevcut değildir.
c ) Bu sebeplerle yönetmelik yasaya aykırıdır.
d ) Yasaya aykırı yönetmelikle kurulan maki tefrik komisyonlarının yaptıkları tefrik ve tesbit işlemi yasaya aykırıdır. Hukuki geçerlilik tanınamaz.
e ) Değinilen komisyonlar bir an için yasaya uygun sayılsa dahi, yaptığı iş maki alanlarının sadece tesbitinden ibarettir. Orman rejimi dışına çıkarma işlemi yoktur ve bu komisyonun böyle bir yetkisi de yoktur.
O halde tesbit edilen maki alanları orman tahdidi içinde kalmaya devam edecektir. Devletleştirme nedeniyle hukuki değerini yitiren tapulara bu tesbit işlemi hukuki değer kazandırmaz.
Dolayısıyla, tapu ibraz edenlere bu yerlerin verilmesine yol açacak yasal hiçbir olanak yoktur ve tapuların geçerli sayılması makiye ayrılan yerlerin kişi ve kurumlara verilmesi 5653 Sayılı ve diğer Orman Yasalarında kaynağı bulunmayan, geçerli sayılması olanaksız bir tasarruftur.
Bu sebeplerle esasen davanın dinlenme olanağı yoktur.
Şimdi bu davanın knusunu teşkil eden parsel orman tahdit komisyonu tarafından öncesi orman iken nitelik kaybettiğinden bahisle 2896 Sayılı Yasa`nın 2/B maddesi uyarınca hazine adına dışarı çıkarılmıştır. O halde öncesini, komisyonda orman saymıştır. Maki olarak kabul etmediği gibi, maki tefrik komisyonunca yapılan işleme de değer vermemiştir.
Açıkladığımız nedenlerle maki tefrik komisyonu ve bu komisyonca yapılan işlem hukuki ve yasal dayanaktan yoksundur. Bu taşınmazın öncesi Devlet ormanıdır. Nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına 2896 Sayılı Yasa uyarınca çıkarılmıştır. Bu işlem doğrudur. Kaldı ki aynı madde uyarınca Devlet ormanları Hazine adına çıkarılır. Yalnız özel ormanlar sahipleri adına çıkarılır. Özel orman savı dışında gerçek kişilerin dava açmakta hukuki yararı dahi yoktur. Tüm bu sebeplerle davanın reddi gerekirken kabulü yolsuzdur. Dolayısıyla Yerel Mahkeme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, Yerel Mahkeme kararının bozulması gerektiği kanısı ile çoğunluğun onama yolundaki düşüncesine katılmıyoruz. Ferruh Atbaşoğlu Gültekin Nazlıoğlu
20. Hukuk Dairesi Başkanı 20. Hukuk Dairesi Üyesi Altan Ertürk 20. Hukuk Dairesi Üyesi