 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/9-102
K: 1991/267
T: 15.5.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAZMİNAT DAVASI ( Haksız Fiil Sonucu Cismani Zarardan Kaynaklanan )
- ZARAR HESABI ( Haksız Fiil Sonucu Beden Gücünün Kaybedilmiş Olması Nedeniyle Uğranılan Maddi ve Manevi Zararın Tahsili Davasında )
- HAKSIZ FİİL ( Cismani Zarar Dolayısıyla Açılan Tazminat Davasında Zarar Hesabı )
- BEDEN GÜCÜNÜN KAYBI ( Tazminat Davasında Zarar Hesabı )
818/m.46
506/m.26
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3. İş Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 16.10.1990 gün ve 212-2622 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 6.12.1990 gün ve 12561-12867 sayılı ilamı :
( .. Bilirkişi tazminat hesabında aktif dönemle ilgili zararın olay tarihi ile rapor tarihi arasındaki kısmını bilinen ücrete göre işlemiş tazminat rapor tarihinden sonraki kısmı ile işleyecek tazminat şeklinde belirlemiş ve gelir ortalamasının tesbitinde olay tarihi ile rapor tarihi arasındaki gelir hesaba dahil etmemiş bu süreye ait tazminatı iskontoya da tabi tutmamıştır. Rapor tarihinden sonraki tazminatı ise rapor tarihi itibariyle pasif dönem zararında pasif dönem süresi itibariyle iskontolaştırılmıştır.
Ancak bu tür olaylarda tazminat hakkı genelde iş kazasının meydana geldiği tarihte doğar ve tazminata esas zarar miktarı işçinin olay tarihinde gelir faal ömür süresi içinde belirli bir oranda artırılarak tesbit edilir. Peşin ve toptan ödemenin söz konusu olduğu halde de tazminatın peşin sermaye değerinin saptanması gerekir. Zararın olay tarihine göre tesbit edilmesi ve hükmün olay tarihi itibariyle kurulması sebebiyle tazminatın peşin sermayeye çevrilmesinde de olay tarihinin dikkate alınması icap eder.
Haksız fiil veya akte aykırılık sebebiyle hüküm altına alınan tazminat istek halinde, temerrüde düşürme şartı aranmaksızın olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesi kuralı da tazminatın olay tarihi itibariyle sermayeleştirilmesini zaruri kılar.Aksi halde olay tarihi itibariyle gerçekleşmemiş, muacceliyeti ileri bir tarihte söz konusu olabilecek bir tazminat alacağı için geriye gidilerek olay tarihinden itibaren faiz yürütülmüş olur ki, bu doğru olmaz.
Öte yandan bu tür tazminat hesapları genelde ihtimali verilere dayanır. Bu ihtimali yön olay tarihinden sonraki durumlarda her zaman için söz konusudur. Olay tarihi ile rapor veya hüküm tarihi arasında ücretin tesbit edilebilir olması onun ihtimali olma niteliğini değiştirmez.
Bu hususlar dikkate alınmadan yapılan tazminat hesabına göre hüküm tesisi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
KARAR : Davada haksız fiil sonucu % 8.2 oranında beden gücünün kaybedilmiş olması nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tahsili istenmiştir.
Bilirkişi T.İ.S.'ni de dikkate almak sureti ile davacının belirlenen ücretini, davalının kusur ve beden gücü kayıp oranlarını gözönünde bulundurarak, rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararı somut olarak hesaplamış, rapor tanzim tarihinden sonraki bilinmeyen yıllar zararını da, her yıl gelirlerini % 10 oranında artırıp iskontoya tabi tutmak suretiyle bulmuş, mahkemece, rapor tanzim tarihine kadar somut olarak hesaplanan ve iskontoya tabi tutulmayan zararla, rapor tanzim tarihinden sonraki bilinmeyen yıllar zararı toplamına hükmedilmiştir. Davalının temyizi üzerine karar yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuş, mahkeme eski kararda direnmiş hüküm davalı vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Mahheme ile yüksek daire arasındaki uyuşmazlık, zararın hesaplanmasında hangi tarihin esas alınacağı, rapor tanzim tarihine kadar bilinen verilere göre hesaplanan zararın olay tarihinde göre sermayeleştirilip senmayeleştirilmeyeceği, başka bir anlatımla iskontoya tabi tutulup tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hayata ve beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve şumülü zamanla daha iyi anlaşılabileceğinden mümkün olduğu kadar geç bir tarihin esas alınması gereği meydandadır. Borçlar Kanunu'nun 46/2. maddesinde cismani zararın hangi esas alınarak hesaplanacağı hakkında yeterli açıklık bulunmakta, cismani zararın hüküm tarihindeki duruma göre hesaplanması kabul edilmektedir. ( Tekinay, Destekten Mahrum Kalma Tazminatı. s.201-202 ). Bu itibarla bilirkişinin hüküm tarihine en yakın verileri nazara alarak rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararı somut olarak hesaplamış olması anılan maddeye ve "gerçek belli iken varsayıma gidilemez" ilkesine uygundur.
Rapor tanzim tarihine kadar somut olarak hesaplanan zararın olay tarihi itibariyle iskontoya tabi tutulup tutulmayacağı sorusuna gelince;
Bilindiği gibi iskonto, vadesi gelmemiş bir borcun vadesinden önce ödenmiş olması halinde, alınan paranın vadeye kadar değerlendirme olanağı bulunduğundan borcun haksız iktisaba imkan vermiyecek oranda indirilmesidir. Rapor tanzim tarihine kadar hesaplanan beden gücü kaybı zararı tazminat sorumluları tarafından davacıya henüz ödenmemiş bulunduğundan vadesinden önce ödenmiş bir borçtan sözedilemez. Dolayısıyla rapor tanzim tarihine kadar somut olarak saptanan beden gücü kaybı zararı iskontoya tabi tutulamaz. Aksinin kabulü, vadesi gelmiş ve henüz ödenmemiş bir borcun iskontoya tabi tutulması olur ki, iskonto kavramı ile bağdaşmaz. Nitekim, Federal Mahkemede haksız fiilden zarar gören kişinin ölmeyip devamlı olarak sakat kalması halinde iratların hüküm tarihi itibariyle sermayeye çevrilmesi ve haksız fiil tarihi ile hüküm tarihi arasında geçecek süre içinde zararın somut olarak hesap edilmesi görüşündedir. İlmi İçtihatlar da bu doğrultudadır. ( BGE 77 11308 jdt 952 I 304, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümleri C.1.1985, s.822 ) Federal Mahkeme, ölümler halinde, iradların sermayeye çevrilmesinde ölüm tarihinin esas alınması gerektiği şeklinde içtihadını değiştirmiş ise de, ( BGE 84 II 300 jdt. 1959 I 444 - 445 ) bu değişiklik haksız fiil sonucu ölen kişinin bu fiil olmaması halinde de hüküm tarihine kadar sağ kalmaması ihtimali bulunduğu, gerek ortalama yaşama hadlerine, gerekse ekonomik faaliyet sürelerine ait istatistikler ölüm tarihindeki yaşlara göre düzenlendiği için iratların sermayeye çevrilmesinde bu tarihin esas tutulması gerektiği görüşünden kaynaklanmakla ve doktrinde eleştirilmektedir. ( Tekinay Destekten Mahrum Kalma Tazminatı s.226-227 ) haksız fiil sonucu ölen kişinin haksız fiil olmaması halinde rapor tanzim tarihine kadar her zaman sağ kalmaması olasılığının bulunması ve istatistiklerin ölüm tarihine göre düzenlenmiş olması, bilinen veriler nazara alınarak rapor tanzim tarihine kadar destek kaybı zararının somut olarak belirlenmesine rapor tanzim tarihinden sonraki zararın da gelirler % 10 oranında artırılıp iskonto edilmek suretiyle varsayıma dayalı olarak hesaplanmasına engel değildir. Örneğin 70 yaşında ölen bir desteğin PMF tablosuna göre bakiye ömrü 9 yıl olup rapor ölüm tarihinden 3 sene sonra düzenlenmişse, 3 senelik destek zararının bilinen verilere göre somut olarak 6 yıllık destek zararının da varsayıma dayalı olarak hesaplanması, istatistiklerin, Aktif ve Pasif dönemlerinde aynı şekilde değerlendirilmesi mümkündür.
Ülkemizde zarar hesapları hakimler tarafından yapılamadığından bu hesapların bilirkişi aracılığı ile yapılmasında ülke gerçekleri bakımından zaruret bulunmaktadır. Hüküm tarihinin önceden bilinememesi nedeniyle bilirkişinin hüküm tarihi itibariyle iratları sermayeleştirilmesi de mümkün değildir. Yurt sathında uygulamada birlik beden gücü kaybı zararının hesaplanmasında rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve iskontoya tabi tutulmadan somut olarak, rapor tanzim tarihinden sonraki zararın bilinen son gelir nazara alınıp her yıl % 10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmasında zaruret bulunmaktadır. Bundan ötürü Federal Mahkeme'nin içtihat değiştirmesine rağmen ölümler nedeniyle destek kaybı zararının hesabında da bu ilkenin uygulanması Hukuk Genel Kurulu'nun 16.3.1988 tarih, 611/249, aynı tarih 795/269, 13.6.1990 tarih 215/356 ve 1.5.1991 tarih 9-114-238 sayılı kararlarında benimsenmiştir. Bu nedenle mahkemece rapor tanzim tarihine kadar somut olarak hesaplanan ve iskonto edilmemiş zararla, rapor tanzim tarihinden sonraki bilinmeyen dönemle ilgili varsayıma dayalı olarak bulunmuş zarara hükmedilmiş olması, bu konuda yerleşmiş ve kökleşmiş bulunan içtihatlara uygundur.
Bazı üyeler faizin olay tarihinden başlatılmış olmasının isabetsizliğine değinmiş ise de, çoğunluk tarafından kararın faiz başlangıcı ile ilgili kısmının kesinleşmiş bulunduğu kabul edilmiş olduğundan faiz başlangıcının ne olması gerektiği konusu tartışılmamıştır. O halde usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, yapılan 3. görüşmede 15.5.1991 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI ( 1 )
Uyuşmazlık, iş kazası ned8eniyle uğranılan zararların tazmini davalarında, peşin ve toptan ödemenin söz konusu olduğu hallerde tazminatın nasıl hesaplanacağına ilişkindir.
Haksız fiillerde ( sözleşmeye aykırılık ) zarar, haksız fiilin yapıldığı anda meydana gelir.
Zarar görenin tazminat talep hakkı, zarar verinin tazmin borcu; haksız fiilin yapıldığı anda doğar.
Zarar miktarının tayininde haksız fiilin yapıldığı gün nazara alınmalıdır.
Belirlenen zarar miktarına tazminat borcunu doğuran olayın gerçekleştiği andan, yani olayın meydana geldiği günden itibaren faiz yürütülür.
Haksız fiil faizi, tazminatın bir unsurunu teşkil eder. Tazminat faizi, temerrüt faizi değildir. Bu faiz, zarar göreni, haksız fiilin işlendiği gün zararı tazmin edilseydi hangi durumda olacak idiyse, o duruma getirmek amacını güder.
Ancak hüküm tarihinden sonraki günler için ödenmeyen tazminat temerrüt faizine tabidir. Tazminat faizi miktarı BK 72. maddedeki faizdir. ( Prof. Dr. Fikren Eren BH C II, Sh. 304, Prof. Dr. Kenan Tunçomağ BH C. I. Sh. 296, 297'deki görüşlerinden ).
İşte hakim, tazminatın şeklini ve kapsamının derecesini tayin ederken, az önce işaret edilen kuralları ve olay tarihinden itibaren yürütülecek faizi gözönünde tutmalıdır.
Öte yandan bu tür tazminatlar, ileriye yönelik muhtemel yaşam süresince yoksun kalınan kazanç kaybının karşılığı olarak hesaplanır peşin ve toptan ödemenin söz konusu olduğu hallerde zararın olay tarihi itibariyle peşin değerinin saptanması icabeder. Peşin değer için de, belirlenen zarar olay tarihine göre iskonoya tabi tutulur.
Muhtemel yaşam süresi aktif ve pasif olmak üzere iki dönemden oluşur.
Aktif dönem hesabında ileriki yıllara ait gelirler benimsenen prensip uyarınca % 10 artırılmak suretiyle tesbit edilip, maluliyet ve kusura isabet eden zarar miktarı bulunduktan sonra bu miktar olay tarihi itibariyle iskontoya tabi tutularak peşin değeri saptanır. Pasif dönem için de aynı yöntem uygulanır. Bu şekilde bulunan her iki dönem toplam tazminat tutarı, ( sigorta geliri varsa, tenzil edilerek ) olay tarihinden itibaren yürütülecek kanuni faiziyle birlikte, zarar görenin haksız fiilin işlendiği gün zararı tazmin edilseydi hangi durumda olacak idiyse, o duruma getiren tazminat miktarını oluşturur.
Davanın hemen açılıp bir süre sonra sonuçlanması, ya da sonradan açılmış ve olay tarihi ile tazminatın hesap edildiği tarih arasındaki ücretlerin bilinebilir olması, başka bir ifade ile belli olması, bu hesap şeklini değiştirici faktör olamaz. Ücretin belli olması, sadece varsayıma dayanan hesabın biraz daha gerçeğe yaklaşılmasını sağlayan bir unsurdur.
Mahkemenin hükme esas aldığı raporda ise bilirkişi, aktif dönem zararını ikiye ayırarak olay tarihi ile rapor tarihi arasındaki kısmı bilinen ücrete göre işlemiş tazminatı adı altında iskontoya tabi tutmaksızın birikmiş yıllar zararlar toplamı olarak, rapor tarihinden sonraki kısmı ise rapor tarihi itibariyle iskontolaştırarak işlemiş tazminat şeklinde hesaplamış, pasif dönem zararını da yine rapor tarihi itibariyle iskontoya tabi tutmuştur. Mahkeme de bu miktarların toplamına olay tarihinden itibaren faiz yürütmek suretiyle hüküm kurmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki bu şekildeki tazminat hesabı yukarıda açıklanan esas ve kurallara aykırıdır.
Davacının rapor tarihinde yaşıyor ve ücretinin rapor tarihine kadar biliniyor olması, az önce değinildiği gibi tazminatın başka şekilde hesaplanması için bir neden olamaz.
Davacı gerçekleşecek tazminatın olay tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Bu durumda tazminatın olay tarihi itibariyle gerçekleştirilmesi gerekirdi.
Tazminatın olay tarihi itibariyle gerçekleştirilmesi demek, devre gelirlerinin olay tarihi itibariyle iskontolaştırılması demektir. Zaten belirlenen tazminata olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesi kuralı da tazminatın olay tarihi itibariyle gerçekleştirilmesini, yani olay tarihi itibariyle iskontolaştırılmasını zaruri kılar.
Tazminatın işlemiş ve işleyecek tazminat şeklinde hesabı ise, tazminat olay tarihi itibariyle gerçekleştirileceği ve buna olay tarihinden itibaren faiz yürütüleceği kuralıyla oluşan tazminatın bütünlüğıü ilkesine ters düşer. Ve dolayısıyla zarar görenin haksız kazanç sağlamasına ve yeni hukuki sorunlara yol açar ki bu hukuken kabul edilemez.
Davada da böyle olmuş ve davacının haksız kazanç sağlaması sonucu hasıl olmuştur.
Şu noktayı önemle vurgulamak gerekir ki, sonraki bir tarih için gerçekleştirilen tazminata geriye gidilerek faiz yürütülmesi doğru olmaz.
İşte daire bozma kararında bu hususlar vurgulankak istenmiş olup, sisteme ve kurallara uygun olması bakımından tamamen isabetli olduğu kanaatindeyiz.
Öte yandan elbetteki bozma kararında faiz konusu da işlenmiştir. Aksi hal varılacak sonucun isabetli olduğunun tayinine imkan veremezdi. Çünkü tazminat faizi, temerrüt faizi değildir. Tazminatın bir bölümü olup, hüküm altına alınan olay tarihine göre belirlenmiş tazminat ile, bu tazminata olay tarihinden hüküm tarihine kadar yürütülecek kanuni faiz miktarı toplamı, hüküm tarihindeki gerçek tazminatı verir.
Bu bakımdan tazminatın kapsamının tayininde, faizin gözönünde tutulması zorunluğu vardır.
Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde faizin de inceleme ve irdeleme konusu yapılması gerekir.
Faizden bozma olmaması, bu sonucu değiştirmez.
Davalı da mahkemede bozmaya uyulmasını istemiş, direnme kararının temyizinde de bozma kararına dayanmıştır.
Sonuç olarak; direnme kararının, daire bozma kararı gibi bozulması gerektiği kanaatiyle, çoğunluğun onama yönünde oluşan görüşüne iştirak edilmemiştir.
KARŞI OY YAZISI ( 2 )
Davacının açtığı tazminat davasında, yerel mahkemenin direnme kararının faize ilişknin kısmının da temyiz igncelemesine tabi tutulması gerektiği halde, Özel Daire bozmasının içeriğine göre faiz hususunun kesinleştiğinden söz edilerek çoğunluk oylarıyla inceleme isteminin reddi kararına katılma olanağı yoktur. Zira, davalı, yerel mahkemenin direnme kararının temyiz etmiş, bu kararın inceleme sırasında rastlanacak nedenlerle de bozulmasını istemiştir. Yargıtay'ın kökleşen uygulamasına göre tazminat hesabı resen incelenmelidir. Davalı temyiz dilekçesinde bu yöne değinmiş olduğundan, tazminata ilişkin faizin başlangıç ve süresinin saptanması dahi temyiz edilmiş demektir.
Yerel Mahkeme kararına dayanak yapılan bilirkişi raporunda, davacının bilinen gelirig ( işlemiş ve birikmiş ) olay tarihi 17.9.1981'den kararın muhtemel verilme tarihi 31.12.1990'a kadar toplam ( 25.048.425 ) lira hesap edilmiş ve bilinmeyen gelirler ( işlememiş ve birikmemiş ) için de aktif ve pasif devreler gözönüne alınarak ayrı ayrı hesaplar yapılmış ve bu devre gelirleri iskonto edilerek peşin sermaye değeri bulunmuş ve tüm gelirler otplanarak kusur ile malüliyet oranı düşülmüş ve net zarar bulunmuştur. Bu topqlan zarar tutarı hakkında da fazini başlangıcı 17.9.1981 olarak gösterilmiştir.
Kanımızca faizin olay tarihi olan 17.9.1981 olarak karara bağlanması doğru değildir. Davacının zararı olay tarihinde oluşmakla birlikte tüm zarara yın gün meydana gelmemektedir. Bu zarar her gün artan bir zarar olduğu, yani zararın tamamı olay tarihinde gerçekleşmediği halde tüm tazminata olay tarihinden faiz yürütülmesi doğru değildir. Ayrıca, dosyadaki bilirkişi raporu içeriğinden, davacının bilinmeyeng elirlerinden 1991-1996 yılları aktif devresi için iskontonun 1991 yılına kadar ve pasif devre ( emeklilik ) için 1996-2014 yılları gelirinin de 1996 yılına kadar iskontoları yapıldığı ve fakat bu gelirler hakkında da faizin başlangıcının olay tarihi 17.9.1981 olarak tesbitiyle, bu tarihten itibaren yasal faizin yürütülmesi davalı aleyhine olmuş bulunmaktadır. Çünkü, olay tarihinden sonra zaman aralıklarıyla ( davacının aylık gelirleri veya dosyadaki bilirkişi raporunda yıllık gelirler olarak hesap yapılmışıtr ) oluşan tüm zararı için olay tarihinin esas alınması isabetli değildir.
Yapılan bu açıklamalar gözönüne alındığı takdirde, kanımızca yapılacak işlem şudur. Davacının olay tarihinden başlayarak artın ( biriken ve ödenmeyen ) gelirleri hakkında olay tarihi 17.9.1981'den itibaren bilirkişi raporunda öngörülen 31.12.1990 tarihen kadarki devre için faizin yıllık gelirleri bakımından ( bilirkişi aylık değil, yıllık gelir hesabı yaptığından ) ayrı ayrı hesabı veya bu iki tarih arasında ortalama bir tarihin esas alınarak faizin bir tarihten hesabı gerekir. Ayrıca davacının 31.12.1990 tarihinden sonraki aktif ve pasif devreler için oluşan tüm gelirlerinin de raporda öngörülen 31.12.1990 muhtemel tahsil tarihine iskonto edilmesi ve 17.9.1981 ila 31.12.1990 tarihleri arasında oluşan ve bilinen geliri ( bunun faizi hariç ) ile toplandıktan sonra bu toplam tazminat için 31.12.1990 tarihinden itibaen yasal faizin yürütülmesi ve önce hesap eadilen 17.9.1981 ila 31.12.1990 devresi fazinini ( ayrıca buna faiz yürütülmeksizin ) karara bağlanması en gerçekçi bir yaklaşım olur.
Sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan ve faize ilişkin temyiz incelemesini red eden görüşüne açıklanan nedenlerle katılma olanağı bulunamamıştır.