 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/670
K: 1992/54
T: 12.02.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.2.1989 gün ve 1986/377-1989/95 sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 10.5.1990 gün ve 3267-6419 sayılı ilamı:
(...Davadaki istek iptal ve miras bırakan adına tescil; diğer bir deyişle taşınmazın terekeye iadesi şeklinde açıklanmış olmasına ve olayda dava dışı mirasçılardan vekalet (onay) alınmak suretiyle de terekenin tümüyle temsili sağlanmış bulunmasına karşın, davacıların miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesi isabetsizdir. Öte yandan, davacıların yabancı uyruklu bulundukları ve yabancı uyruklu kişilerin bir Türk vatandaşına mirasçı olabilmelerinin karşılıklılık (mütekabiliyet) esasına bağlı olduğu gözetilmeden ve belirtilen esas (ilke) çerçevesinde soruşturma yapılmadan sonuca gidilmesi de doğru değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında davalı adına oluşan tapu kaydının iptali gerektiği hususunda görüş ayrılığı mevcut değildir. Uyuşmazlık dava ve talebin niteliğine göre, hükmün kuruluş biçimi ile mütekabiliyet karşılıklılık esasının uygulanmasından kaynaklanmaktadır.
Davacılar, Yugoslav uyrukludur. Türk tabiyetindeki murislerince vekil aracılığıyla davalıya yapılan temlikin iptalini ve taşınmaz tapu kaydının muris adına tescilini istemişlerdir. Diğer bir deyişle çekişmeli yerin terekeye iadesini talep etmişlerdir.
Miras bırakanın ölüm tarihi itibariyle terekesi iştirak halinde mülkiyet üzeredir. Bu tür mülkiyet rejimine tabi taşınmazlarla ilgili olarak iştirakçilerin biri tarafından dava açılabilirse de ancak tüm mirasçıların davaya katılması ya da muvafakatlerinin sağlanması yahut terekeye tayin edilecek bir mümessil aracılığı ile yürütülebilir. (MK. md.581) Temyize konu davada da davacılar dışındaki 7 mirasçı gönderdikleri vekaletnamelerle davaya katılmışlar, bu suretle yasanın öngördüğü birliktelik sağlanmıştır.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin, davada taraf olmayanlar yararına pay verilmek suretiyle hüküm kurulmasının adil olmayacağı düşüncesi doğru değildir.
Mütekabiliyet esasının uygulanma tarzına dair uyuşmazlığa gelince; Mahkemece, sonuçta yabancı uyruklu olan davacılara pay verilmek suretiyle, mülk edinme olanağı sağlayan karardan önce, karşılıklılık esasının gözetilmesi ve bu yolda soruşturma yapılması gereğine değinen daire bozmasına karşı, Lahey sözleşmesine Türkiye ve Yugoslavya'nın taraf olduğundan bahisle, bozma gibi araştırmanın gereksizliği ileri sürülerek direnilmiştir.
Hukuk Sistemimizde, miras, ölenin Milli Hukukuna tabi kılınmış, anca taşınmazlar mallar hakkında Türk Hukuku'nun uygulanması esası benimsenmiştir. 2675 sayılı Milletler arası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkında Kanunun 22 ve 30. maddeleri bu esasları düzenlemiştir.
Yabancıların Türkiye de taşınmaz mal edinmeleri hakkındaki Yasal düzenleme ise, 2644 sayılı Tapu Kanununun 35. maddesi ile yapılmıştır. Anılan Yasa hükmüne göre, "Tahdidi mutazammın hükümler yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahısların Türkiye'de gayrimenkul malları temellük ve tevaris" edebilmeleri öngörülmüştür.
Yasadaki en önemli unsur karşılıklılık esasıdır. Yani bir yabancı gerçek kişinin Türkiye'de taşınmaz mal edinebilmesi, kendi ülkesinde bu hakkın Türk vatandaşlarına sağlanması karşılığına bağlıdır. Bu hal devletin hükümranlık hakkının doğal sonucudur.
Uygulamada karşılıklılık ise sadece yasal olanak sağlamak şeklinde düşünülmemekte, fiilen bu imkanın verilmesi biçiminde anlaşılmaktadır. Bu durumda, akit ülke vatandaşlarına, davalarda adli yardım sağlamayı amaçlayan lahey sözleşmesine Türkiye ve Yugoslavya'nın da taraf olması, yukarda değinilen şekilde karşılıklılığın varlığını kabule yeterli görülemez.
O halde Hukuk Genel kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ :Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA 12.2.1992 gününde oybirliği ile karar verildi.