 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/640
K: 1992/72
T: 19.02.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "elatmanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Hınıs Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 8.2.1990 gün ve 95-13 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 31.5.1990 gün ve 7074-7562 sayılı ilamı ile; (..Yanlar arasında önceden görülen davadaki "vazgeçme" davanın geri alınması anlamındadır. Olayda kesin hükümden söz edilmesi olanağı yoktur. Bu itibarla işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, MK.nun 618. maddesine dayanan elatmanın önlenmesi isteğine yönelik olup; yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, kesin hükmün unsurlarının eldeki dava için gerçekleşip gerçekleşmediği noktasından kaynaklanmaktadır.
Bilindiği üzere MK.nun 618. maddesi, (..Bir şeye malik olan kimseye; o şeye haksız olarak vaziyed eden herhangi bir kimseye karşı istihkak davası ikame ve hamevi müdahaleyi menedebilme..) hakkını vermektedir.
Öğretide özet olarak (..zilyet bulunmayan malikin; malik olmayan zilyet aleyhine açtığı davadır..) şeklinde tanımlanan istihkak davasında da kuşkusuz kesin hüküm oluşabilir. Dr. Suat Bertan; Ayni Haklar adlı eserinin 296. sh.de bu konuya değinerek (..muhakem kaziye vardır denilebilmesi için, istihkak davası sonunda verilen hüküm ile yalnızca bir malın davacıya teslimi gerektiğinin veya hukuki bir sebepten dolayı o malın davacıya teslim edilmesi gerekmediğinin o davanın tarafları arasında muhkem kaziye halini alması gerekir..) görüşünü ifade etmektedir. Öte yandan, müdahale yenilendikçe veya sürüp gittikçe, mal sahibi mülkiyet hakkını korumak için müdahalenin önlenmesini isteyebilecektir. Öyle ise, yanlar arasındaki ayni taşınmaza ilişkin olan önceki davada, davalıların, "..biz, söz konusu 88 parsel sayılı taşınmazı bıraktık, müdahalede bulunmuyoruz.." demeleri üzerine; davacının o davadan vazgeçmesine ve davanın vazgeçme nedeniyle reddedilmesini temyize konu elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin davada, kesin hüküm niteliğini vermek olanağı yoktur.
Ancak davada dayanılan tapu (parsel) kayıt malikinin (kök miras bırakanın) mirasçılarından olan ara miras bırakan Halit'in 1939 yılında öldüğü ve terekesinin iştirak halindeki mülkiyet hükümlerine tabi bulunduğu ve başkaca mirasçılarının da olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, 11.10.1982 tarih, 3/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararına göre, Halit'in öteki mirasçılarınında (iştirakçilerininde) davaya katılmalarının veya muvafakatlarının alınmasının yada Halit terekesine bir temsilci atanarak davanın onun huzurunda görülmesinin (yürütülmesinin) gerekeceği açıktır. Yerel mahkemece davanın yürütülebilmesine imkan veren yasal ve yargısal ilkenin gözönünde tutulmaması doğru değildir. Bu itibarla ve açıklanan gerekçelerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına karşı direnilmesi usül ve yasaya aykırıdır. O halde, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.2.1992 gününde, oybirliğiyle karar verildi.