 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/600
K: 1991/672
T: 25.12.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 2.11.1989 gün ve 1989/101-1257 sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20.11.1990 gün ve 1990/7221-15717 sayılı ilamı;
(.. Davacı tarafından Hazine aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davası kesin hüküm nedeniyle mahkemece reddedilmiştir. Davanın kesin hüküm nedeniyle reddedilmesi esasa ilişkindir. Dava esas bakımından reddedildiğine göre davayı vekil marifetiyle takip eden davalı Hazine yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifelerinin 3. kısmında yazılı nisbi vekalet ücreti takdiri gerekirken maktu vekalet ücreti takdir edilmesi isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 25.12.1991 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Yasal mahkeme; önüne getirilen davanın daha önce bir başka mahkemede görülüp karara bağlandığına taraflarv e çekişme konusu yönünden kesin hüküm oluştuğnuu saptayarak işin esasına girmeden davayı olumsuz dava koşulu nedeniyle red etmiş ve avukatlık tarifesinin 7 ve 8. maddeleri gereğince vekalet parasını makduen takdir etmiştir.
Olayı inceleyen Yargıtay Özel Dairesi "davanın kesin hüküm bulunması nedeniyle red edilmesi esasa ilişkindir. Dava esastan red edildiğine göre davayı vekil aracılığı ile yürüten davalı için Avukatlık Ücreti Tarifesinin 3. basımında yazılı nisbi vekalet ücreti takdiri gerekirken..." gerekçesiyle hükmü vekalet parasıyla sınırlı olarak bozmuştur.
Yerel mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasındaki görüş aykırılığı davanın kesin hüküm bulunması nedeniyle red edilmesi esasa ilişkin bir hüküm olup olmadığı noktasında saptlanmaktadır.
Konunun yasal kurallara uygun olarak çözümlenmesi, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için bazı kavramların tanımlanması, doktrinde ve yargı uygulamasında konuya yaklaşım biçiminin bilinmesi gerekir.
a) Dava şartları kavramı: Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi, davanın içine girebilmesi için varlığı veya yokluğu gereken olgulara (hallere) dava (yargılama) koşulları denir. Davanın esasına girilebilmesi için varlığı gereken unsurlara (olgulara) olumlu, yokluğu gerekli olan hallerede olumsuz dava koşulları denir.
Dava koşulları davanın açılabilmesi için gereken veya gerekmeyen koşulları olmayıp, mahkemenin işin esası hakkında inceleme yapabilmesi için gereken koşullardır.
b) Yargıda ve bilimsel görüşlere göre dava koşulları.
1- Mahkemeye ilişkin dava koşulları:
a) Yargı hakkı (yetkisi); Türk mahkemelerinin açılan davaya bakabilmesi yetkisini ifade edr. Bu hak ülke sınırlarıyla sınırlıdrı. belirli ayrıcalıkları bulunmakla beraber kişi yönünden mahkemelerin yetkisi yerli yabancı tüm tüzel ve gerçek kişileri kapsar. Türk mahkemeleri gerek coğrafi sınır gerekse kişi yönünden yargı hakkının bulunmadığı bir davaya esastan ele alıp inceleyemez.
2- Mahkemenin önüne gelen konuda hakimin işin esasına girebilmesi için ayrıca işin adli yargıda görülebilir, olması gerekir.
3- Taraflara ilişkin dava koşulları; davanın tarafı ve dava ehliyetine sahip olmaları gerekir. Taraf veya dava ehliyetinin bulunmaması davanın esasına girilmesini önler.
4- Davanın konusuna ilişkin dava koşulları: Davanın esasına girilebilmesi için öncelikle davaya açan tarafın davanın dinlenmesinde eş anlatımla hukuki koruma istemesinden yararının bulunması ayrıca uyuşmazlığın daha önce açılpı sonuçlanan ve davanın tarafları hukuki nedeni ve konusu hakkında oluşmuş bir kesin hükmün bulunmamasına bağlıdır. Bunların dışında usulün öngördüğü ilk itirazlarda yargılama engelleri içine görmekte ise de gerçek anlamda dava koşulu olarak değerlendirilemez. Zira dar ve gerçek anlamda dava koşulları davanın esasdan incelenip karara bağlanması için varlığı veya yokluğu mutlaka gerekli olan hakim tarafından doğrudan (resen) dikkate alınması gereken ve davanın devam ettiği süreci kapsayacak şekilde varolan hallerdir. Olayımızda mahkeme kesin hükmün varlığı nedeniyle işin esasına girmemiş, davayı olumsuz dava koşuluna bağlı olarak usulden red etmiştir. kesin hükmün olumsuz dava koşulu oldufğunda uygulama ve öğretide görüş birliği vardır. Bu konuda bu güne dek bir çekişme ve karşı görüş oluşmamıştır (K. Baki cilt 1; K. Baki, A. Ramazan-Y. Ejder, Medeni Usul Hukuku ders kitabı 1989, sh. 171 ila 178; Prof. U. Saim; Medeni Yargılama Uusül 1977 1 sh 252 Prof. Dr. Bilge Nacip ve Önen Ergun Medeni Yargıtalam şerhleri 1978 baskı 3. sh. 405, İ. Postacıoğlu medeni usul hukuku vs.)
Avukatlık ücret tarifesinin 7/2 ve 8/3 maddeleri uyarınca dava ön şartlarının (davanın dinlenebilirlik koşulları) yokluğu veya davanın dinlenebilmesi için gereken ön şartların yerine getirilememiş olması nedeniyle davanın red edilmiş olması halinde Avukatlak Ücret davanın görüldüoğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci (bölümünde maktu ücrete ilşikindir). Yazılı miktarı geçmemek üzere üçüncü kısımlarda yazılı Avukatlık ücretine hüküm edileceği belirtmektedir.
Dava, davanın dinlenebilirlik koşullarından olan kesin hüküm varlığı nedeniyle red edilmiş olmasına göre Avukatlık parasının tarifedeki kulallara uygun olarak ve makduen takdir edilmesi de isabetsizlik bulunmamaktadır. Kesin hüküm varlığı nedeniyle davanın red edilmiş olmasını esasa ilişkin bir hüküm olarak değerlendiren sayın çoğunluğun görüşlerine katılamıyorum. Zira davanın tesbit olarak değerlendirilmesi halinde esasa ilişkin karala dayanılan hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğunun tesbitine ilişkin; eda davası olarak kabulü halinde dava konusu edimin varlığı veya yokluğunun tesbitine ilişkin; eda davası olarak kabulü halinde dava konusu edimin üzerinde bir hakkın varlığının hüküm altına laınması gerekin. Bütün bunlar içinde öncelikle işin esasının incelenmesi için yukarıda kısaca bir kısmına değinilen olumlu veya olumsuz dava şartı engeleninin bulunmaması gerekir. Davanın kesin hükmün varlığı nedeniyle red edilmesi sonucu hangi hukuki ilişki, hangi edim ve hangi yenilik doğurucu işlem tesbit edilmiş veya hüküm altına alı4nmıştır kuşkusuz hiçbiri. O halde davanın kesin hükmün arlığı nedeniyle red edilmiş olmcasına esasa ilişkin bir karar olduğunun kabulünü gerektiricek yasal bir dayanağı varlığından söz edilemez.
Mahkemenin kararı usulü yasa hükümlerine, uygundur. Onanması gerektiği görüşündeyim.