 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/523
K: 1992/147
T: 04.03.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "ön alım" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 18.7.1990 gün ve 1105-479 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.11.1990 gün ve 13996-14370 sayılı ilamı:
(... Şuf'a bedelinin satıcı ile davalı arasındaki anlaşmada kararlaştırılan bedel olması lazım geleceğine dair yasal bir mecburiyet yoktur. Bu nedenle objektif olayların yarattığı kıymet değişikliklerine şuf'a hakkı sahibinin borcuna yansıtılması icab eder.
Olayımızda; şuf'alı paylar 22.5.1986 ve 14.7.1986 tarihlerinde dava açılmadan 1,5 yılı aşkın bir zamanda satılmış dava, 16.10.1987 tarihinde açılmıştır. Aradan geçen zaman içerisinde ekonomik ve objektif nedenlerle şuf'a bedelinde bir değişiklik olduğu en azından enflasyon ile taşınmaz fiyatlarındaki artışlar bulunduğu ülkemiz gerçekleri arasındadır. Bu nedenle şuf'a hakkının kullanıldığı dava tarihin de şuf'alı payın bedeli tesbit edilerek davacının ödeme borcunun şuf'alı paydan mevcutsa yaptığı yararlanma da nazara alınarak, saptanması ve bunun sonucuna göre davacının ödeme borcunun tayini gerekirken bundan zuhul olunması hatalı görülmüştür..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Taşınmaz mal mülkiyetinin Yasadan doğan daraltımlarından (takyitlerinden) biride önalım (şuf'a) hakkıdır. Yasal önalım hakkı, yenilik doğuran (inşai) bir haktır. Paydaşa bir payı 3. kişiye satılması durumunda, o pay, alıcıya neye mal olmuş ise (satış bedeli, tapu harç ve masrafları) o miktar ile belirli süre içerisinde satın alma yetkisi verir.
Bu husus 20.6.1951 gün 13/5 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararında da aynen vurgulanmıştır. Dava hakkının kullanılması için öngörülen belirli süre ise, satışın öğrenildiği tarihten itibaren başlayan ve niteliği gereği hakkın özünü etkileyen bir aylık hakdüşürücü süredir.
Somut olayda, davanın satışın öğrenilmesinden itibaren bir aylık yasal süre içerisinde açıldığı hususunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında görüş birliği bulunduğu gibi, davacı şuf'a hakkı sahibince taşınmaza ait tapuda gösterilen satış bedeliyle, bununla ilgili tapu harç ve masraflarının hükümden önce yatırılmadığı da tartışmasızdır. Yine muhakeme aşamasında, davalı, yatırılan şuf'a bedelinin, özellikle paranın alım gücündeki eksilme nedeniyle ve davanın da satıştan birbuçuk yıla yakın bir süre sonra açılmış olması dolayısıyla azlığından bahisle itirazda bulunmuş değildir. Özel Daire bozma kararında ise, dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle değerinin belirlenmesi gereğine işaret edilmiştir. Bu durumda öncelikle davanın niteliği gözetilerek şuf'a bedelinin tesbitinde tarafça bir itiraz bulunmaksızın mahkemece bu konuda re'sen değerlendirmeye girişilip girişilemeyeceği hususu önsorun olarak ele alınmış ve bu konuda müzakereye geçilmiştir.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler Özel Dairenin, şuf'a hakkı sahibinin, şuf'a konusunu ancak alıcıya, kaça mal olmuş ise o bedeli ödeyerek alabilmesinin şuf'a hakkı kurumunun hakkaniyete dayanan temel ve başta gelen bir ilkesi olduğunu gözeterek satış tarihiyle dava tarihi arasında geç öğrenme nedeniyle, uzunca bir sürenin geçmiş olması halinde, aradan geçen zaman kesiti içerisindeki ekonomik ve objektif nedenlerle, şuf'a bedelinde bir değişiklik olacağı gerçeğinden hareketle dava tarihine göre şuf'a bedelinin mahkemece belirli koşullar çerçevesinde tesbitini benimseyen yeni bir görüş geliştirdiğini, davalı tarafça da davaya karşı çıkılarak, reddi, ısrarla istenildiğinden, bu davaya karşı çıkmanın şuf'a bedelinede itirazı içereceğini, o nedenle bu yöne değinen Daire bozmasının değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak bu görüş çoğunluk tarafından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 73-74 ve 75. maddelerinin açık hükümlerine göre, yasada öngörülen saklı haller dışında, hakimin, taraflarca ileriye sürülmeyen hususları re'sen (kendiliğinden gözönüne alıp talebi aşan bir isteğe hükmedemeyeceğini, mahkemece yatırtılan şuf'a bedelinin özellikle paranın ülkede yaşanan enflasyon sonucu alım gücünün düşmesi nedeniyle azaldığı belirtilerek yeni duruma göre değer tesbiti yapılıp, bunun davacının şuf'a borcuna yansıtılması istenilmediği, o itibarla da açık usul hükümleri karşısında mahkemede ileriye sürülmeyen hususların olayda usuldeki ayrık hallerde bulunmadığından bozma sebebi yapılamayacağı görüşü ile kabul edilmemiştir.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığı ve koşullarının da gerçekleştiği yönünde bir uyuşmazlık bulunmadığından, mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi suretiyle davanın kabul edilmesi doğrudur. O halde, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA oyçokluğu ile karar verildi.