 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/315
K: 1991/446
T: 02.10.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "yargılamanın iadesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ANTALYA Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.10.1989 gün ve 1043-882 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.9.1990 gün ve 10394-9958 sayılı ilamı:
(.. Dava yanlar arasında görülen miras bırakan danışığı hukuksal nedenine dayalı davada kurulan ve kesinleşen hükmün; 389 parsel yönünden yargılamanın yenilenmesi yoluyla ve usulün 445/10 madde uyarınca ortadan kaldırılarak anılan parsel hakkındaki davanın reddi isteğine ilişkindir.
Çekişmeli 389 parselin tapulama tesbitine karşı yanlar ya da miras bırakanları Tapulama Mahkemesinde dava açmış değillerdir. Bu parselin tesbitine karşı tapulama mahkemesinde dava dışı kişiler dava açmışlardır. Kök miras bırakan Halil Kethüda'dan kalma taşınmazların tapulama tesbitlerine yönelik açılan diğer tüm davalar birleştirilerek görülmüştür. Bu davanın (muris muvazaası davasının) yanları da o davada taraftır.
Tapulama Mahkemesinin 30.11.1983 gün ve 197/630 sayılı ilamında yazılı olduğu üzere yüzyıl önce yapılan taksim ve eylemli kullanmaya değer verilerek ara miras bırakanlarından kendisine kaldığı gerekçesi ile 389 parselin dava dışı Havva Çil adına tesciline karar verilmiş ve hükmen bunun üzerine tapuya yazılmıştır. Böylece bu taşınmazın yanların miras bırakanı ile bir ilgi ve alakasının bulunmadığı hususu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşmuştur.
Muris muvazaasına dayalı dava açıldıktan sonra 389 parselin maliki Havva Çil tarafından satış suretiyle bu davanın davacısan temlik edildiği de tartışmasızdır.
Muris muvazaası davasında bu parselinde iptal ve tesciline karar verilmesinin; kaydın evveliyatının getirtilmemesinden, tapulama mahkemesi dosyasının incelenmesinden ve açıklanan olgunun o davada ileri sürülmesinden ötürü düşünülen hatadan kaynaklandığı anlaşılmış ve yargılamanın yenilenmesi isteği açısından usulün 445/10 maddesinde öngörülen koşulların davacı yararına gerçekleştiği kesinlikle kanıtlanmıştır.
Hal böyle olunca, isteğin kabul edilmesi gerekirken yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı gerekçe ile reddedilmesi isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Yargılamanın iadesi, olağanüstü bir yasa yoludur. Bu nedenle de, böyle bir istekte bulunabilmesi için dayanılacak sebepler HUMK.nun 445. maddesine tahdidi (sınırlı) olarak gösterilmiştir.
Somut olayda, yargılamanın iadesi isteğinde 445/10. maddesine dayanılmıştır.
Anılan maddeye dayalı yargılamanın iadesi isteği için; tarafları, sebebi ve müddeabihi aynı olan ve yekdiğerinden habersiz olarak kurulup kesinleşen iki mahkeme kararının bulunması gerekir.
Oysa olayda, dava konusu 389 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak, önce görülen tapulama tesbitine itiraz davasındaki taraflar ile, Tapulama Mahkemesi kararının kesinleşmesini takiben B.K.nun 18., maddesinden kaynaklanan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak asliye Hukuk Mahkemesinde bakılan tapu iptali ve tescil davasının, tarafları ayrı değildir. Yine, davada dayanılan maddi vakıalar olarak anlaşılması gereken sebep birliği de, bu davalarda mevcut bulunmamaktadır.
Ayrıca muvazaa sebebine dayalı olarak açılıp görülen davada; önce görülen çekişmeli 389 parsele ilişkin Tapulama Mahkemesi dava dosyası getirtildiği gibi, bu yerle ilgili olarak Tapulama Mahkemesince verilip kesinleşen karar örneği de ibraz edilmiştir.
Bu durumda, ikinci davanın görülmesi aşamasında; çekişmeli yerle ilgili olarak önce görülen davadan ve verilen karardan, mahkemenin haberinin bulunduğu duraksanmayacak kadar açıktır.
O itibarla olayda HUMK.nun 445/10. maddesinde öngörülen yargılamanın iadesi sebebinin gerçekleştiğinin kabulüne imkan yoktur.
Mahkemece de, mevcut delillerin değerlendirilmesi suretiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur.
O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 2.10.1991 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.