 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/294
K: 1991/368
T: 19.06.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 11.10.1988 gün ve 790-774 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 24.12.1990 gün ve 12626-10876 sayılı ilamıyla; (...Davacı Bakanlık, davalı donatana ait tankerin Karadeniz'de infilak ederek batması sonucu, Türk Karasuları'nda meydana gelen aşırı kirlenme nedeniyle uğranılan zararın tazminini istemiştir. Mahkeme, kirlenme ile geminin batması arasında illiyet bağı bulunmadığından söz ederek isteğin reddine karar vermiştir.
Davalı donatana ait tankerin Karadeniz'de infilak ederek battığı ve bunu takiben Karadeniz Boğaz giriş çevresinde ve kısmen boğaz içinde petrolün yoğun kirlilik oluşturduğu tartışmasızdır.
Davacının isteği üzerine yaptırılan tesbitte bilirkişiler denizden ve havadan yaptıkları inceleme sonucunda denizde oluşan kirliliğin davalı donatana ait tankerin batmasından oluştuğunu beyan etmişlerdir. Yargılama sırasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde ise tankerin yükünü boşalttığı ve akıntılar nedeniyle Boğaz'da ve girişinde oluşan kirliliğin davalı donatanın tankerinin batmasından oluşmayacağını açıklamışlardır.
Tesbit nedeniyle alınan bilirkişi raporunda varılan sonuçlar büyük ölçüde havadan ve denizden yapılan görgülere dayanmaktadır. Ve ayrıca Karedeniz'de meydana gelen akıntılar da incelenmiştir. Dosya içerisinde mevcut Türk Deniz Kuvvetleri görevlileri tarafından düzenlenen "mesaj formlarında" da olay mahallinde geçen gemilerin aktardığı bilgilere göre davalı donatana ait tankerin Karadeniz'de infilak ederek battığı ve tankerden yayılan kirletici zararlı maddelerin Karadeniz'in doğal akıntısıyla yayılarak İstanbul Boğazı Karadeniz Sahilleri'ne ulaştığı" belirtilmiştir. Ayrıca o sırada Karadeniz'de başka bir geminin battığı da ileri sürülmemiştir.
O halde, mahkemece dosya içinde bulunan belgelere göre yaptırılan bilirkişi raporunun karar vermeye elverişli olduğunu söylemek olanağı yoktur. İki rapor arasında mevcut çelişki giderilmeden karar verilmesi usule aykırıdır. Mahkemece kararın onandığından davalının karar düzeltme istemi kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
Mahkemece yapılacak iş, davacının gösterdiği tanıklarla tesbit raporunu veren ve olayı karadan ve denizden izleyen bilirkişileri de dinleyip olayın gelişmesi şekli tesbit edildikten sonra Karadeniz akıntılarıyla ilgili sahada uzmanlıkları olan kişilerden oluşturacağı bilirkişi heyetinden alınacak bilgilerin sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir...) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Mahkeme, tazminat isteğinin reddine dair kararın, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce eksik inceleme nedeniyle bozulması üzerine, yargılama sırasında iki kez uzman bilirkişilerden görüş alınarak karar verildiğini ileri sürerek eski kararında direnmiştir.
Dava, davalı donatana ait petrol tankerinin Karadeniz'de infilak ederek batmasından sonra Türk Kara Suları'nda oluşan çevre kirliliğinden kaynaklanmıştır. Mahkemenin, yargılama sırasında, evrak üzerinde yaptırdığı iki ayrı bilirkişi incelenmesinde; Türk Kara Suları'nda meydana gelen çevre kirliliği ile, davalı donatana ait tankerin, batması arasında illiyet bağı bulunmadığı sonucuna varıldığı doğrudur. Hükme esas alınan 23.2.1988 tarihli bilirkişi raporunda ortaya konulan görüşe, "davalıya ait tankerin boş iken infilak ederek batması sonucu kendi akaryakıtının (bunker) denize akması ihtimalinin az olduğu, akıp yayılmış olsa bile bunun Karadeniz Boğazı'na girebilecek kısmının azlığı karşısında çevre kirliliğinin davalıya ait geminin batmasından oluşmayacağı" gerekçe yapılmıştır.
Görülüyorki; bilirkişi raporunun gerekçesi, gözlemlerle ortaya çıkan olgulara değil, içinde petrol bulunmayan tankerin infilak ederek batması sonucu, çevreye petrol yayılmayacağı ve yayılsa bile bunun Türk Kara Sularına ulaşmıyacağı gibi varsayımlara dayandırılmıştır.
Olay anında, davacının isteği üzerine denizden ve havadan yaptırılan bilirkişi incelemesinde ve yine resmi makamların çoğu gözleme dayanan yansız raporlarında ise, davalı donatana ait tankerin infilak ederek battığı, bunu takiben denizde çevre kirliliğinin oluştuğu ve bunun da akıntıların etkisiyle Türk Kara Suları'na geldiği açıkça belirlenmiştir. O tarihte Karadeniz'de başka bir tankerin infilak ederek battığı da ileri sürülmediğine göre denizde çevre kirliliği oluşturan petrolün davalıya ait tankerden meydana geldiği kabul edilmelidir. Çevre kirliliğinin petrolden (sintine değil) oluşması ve o tarihte Karadeniz'de başka bir tankerin infilak ederek batmasının söz konusu olmaması olguları karşısında; Davalı donatanın "geminin boş olduğu yolunda dayandığı belgenin" duraksama yarattığının kabulü zorunludur.
O itibarla, zararla geminin batması olayı arasında illiyet bağının varlığı başka bir araştırma ve incelemeyi gerektirmeden kabul edilmelidir. Bu durumda mahkemece izlenecek yol, zarara ilişkin bilirkişi raporu ve BK.nun 42. maddesinden yararlanılarak, zararın kapsamının belirlenip hüküm altına alınmasından ibarettir. O halde, bu husus düşünülmeksizin verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmadığından bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.6.1991 gününde bozmada oybirliği, nedeninde oyçokluğuyla karar verildi.