 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1991/16-620
K: 1992/83
T: 19.2.1992
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ZİLYETLİKLE İKTİSAP
- ZİLYETLİĞİN DEVRİ
- ZİLYETLİĞİ TERK
743/m.639
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tesbite itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.9.1990 gün ve 138-111 sayılı kararın incelenmesi davacı Emine Başer vekili ile davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 16.Hukuk Dairesi’nin 28.5.1991 gün ve 15826/8112 sayılı ilâmı;
( Yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli bulunmamaktadır. Dinlenen bilirkişi ve tanıkların bir kısmı, dava konusu taşınmazların davacının kök muris Kokar Ömer'den intikal ettiğini adı geçenin ölümünden sonra mirasçılar arasında yapılan paylaşım sonucu davacıya intikal ettiğini, 1974 yılına kadar tarım arazisi olarak kullanıldığını bildirmişlerdir. Uzman ziraatçı bilirkişi de bu taşınmazların 10-15 yıl öncesine kadar kültür arazisi olarak tasarruf edildiğini açıklamıştır. Hal böyle olunca, mahallinde yeniden keşif yapılarak, davacıların göstereceği tanıklar ile tarafsız yaşlı bilirkişiler, taşınmaz başında yeniden dinlenmeli, 1974 yılına kadar davacı ve bunun miras bırakanın "zilyetliği hangi günde başladığı ve ne biçimde sürdürüldüğü, kimin ne zamandan beri bu taşınmazlara zilyet olduğu, zeminin ve kullanımın ekonomik amacına uygun bulunup bulunmadığı" etraflıca sorulmalıdır. Gerektiğinde bu beyanların ışığı altında ziraatçi uzman bilirkişiden yeniden görüş alınmalı, bilirkişiler ile tanık sözlerinin olaylara dayalı olması yönü üzerinde durularak açıklanan bilgilerin neye dayandığı sorulmalıdır. Bundan ayrı 1974 yılından sonra bu taşınmazların ekilmemelerinin terk anlamına gelip gelmediği üzerinde de durulmalı; açıklanan şekilde inceleme, soruşturma ve araştırma sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik inceleme ve yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
1- Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olmadığından ( reddine ) ,
2- Davacı Emine Başer vekilinin temyizine gelince: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Hazine vekilinin itirazlarının reddine ve davacı Emine Başer vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) oyçokluğu ile karar verildi.
- KARŞI OY YAZISI -
Medeni Kanunumuzun 887.maddesine göre "Bir şey üzerinde fiilen tasarruf sahibi olan kimse o şeyin zilyedidir". Tasarruf deyiminin hakimiyet anlamında kullanılmış olduğu gözönünde tutulduğunda zilyedliğin, bir şey üzerinde fiili hakimiyet olduğu hususu tartışmasızdır.
Taşınmaz mülkiyetinin kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla tesciline imkan sağlayan Medeni Kanun’un 639.maddesinde ise, zilyetliğin çekişmesiz ve aralıksız sürdürülmesinin gerektiği öngörülmüştür. Zilyetliğin aralıksız ( fasılasız ) sürdürülmesinden amaç, gerek zamanaşımı süresince ve gerekse dava ya da kadastro tesbiti sırasında yitirilmemiş olmasıdır. Zilyetlik, ya zilyedin isteği ile ya da isteği dışında sona erer. Zilyetliğe istek ile son vermede, fiili hakimiyetin ve buna bağlı olarak malik olma iradesinin ortadan kaldırılması söz konusu olup, zilyetlik konusu taşınmaz, zilyedin isteği ile terkedilmiş bulunmaktadır. Demek ki, zilyetliğin sona erdirilmesi yollarından biri de terkdir ( M.R.Karahasan-İ.Özmen, Zilyedlik Tescil, Tapu İptali Davaları 1983 Basım, sahife 395 ).
Gerek 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 33 ve gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesinde, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisabında benzer hükümlere yer verilmiştir. Örneğin, 3402 sayılı Yasa’nın 14.maddesinin ilk fıkrasında, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazın, yasada öngörülen koşulların yararına gerçekleştiğini kanıtlayan" adına tesbit olunacağı hükmü getirilmiştir.
Bu yön gözönünde tutularak, Yüksek 7.Hukuk Dairesi’nin muhtelif kararlarında zilyetliğin aralıksız sürdürülmesi koşulunun mutlaka aranması gereğine değinilmiş, örneğin 27.11.1975 gün ve 7943-6681 sayılı kararında, "Bilirkişi ve tanıklar, nizalı parselin temyize konu edilen kısmının, tapulamaca adlarına tesbit edilen kişilerin babalarına ait iken, 12 yıl önce ölmesinden sonra taşınmazın kullanılmadığını, mirasçılarının da zilyet olmadıklarını haber vermişlerdir. Bu durumda mahkemece, zilyedliğin bilinçli olarak terkedildiği yönü üzerinde durulmayarak davanın kabulüne karar verilmiş olması isabetsiz", denilmek suretiyle hüküm bozulmuştur.
Somut olayda, 74 ve 83 parsel sayılı taşınmazlar, ham toprak niteliğiyle ve halen "cebel ve çalılık" vasfında olduğu belirtilmek ve 25-30 yıldır kimsenin zilyedliğinde bulunmadığına değinilmek suretiyle Hazine adına tesbit edilmiştir. İtirazı komisyonca reddedilen davacı, herhangi bir belgeye dayanmaksızın taşınmazların miras bırakanından intikal ettiğini ileri sürerek dava açmıştır. Görgü ve bilgilerine başvurulan yerel bilirkişiler ( ve tesbit bilirkişileri ) taşınmazlara, 1974 yılından tapulama tesbitinin yapıldığı 1985 yılına kadar kimsenin zilyet olmadığını beyan etmişler, uzman ziraatçı bilirkişi de bu yönü doğrulamıştır. Yerel mahkemece, zilyetliğin aralıksız sürdürülmesi gerektiği ve davacının bu koşulu yerine getirmediği gerekçe gösterilmek suretiyle davanın reddine ve taşınmazların Hazine adına tesciline karar verilmiş ve temyiz üzerine Yüksek 16.Hukuk Dairesi, araştırmayı öngören bir bozma sevketmekle beraber "1974 yılından sonra, taşınmazların ekilmemesinin terk anlamına gelip gelmediği yönü üzerinde de durulması" gerektiği vurgulanmış ancak mahkemece, bozma kararında değinilen hususların araştırma ve inceleme konusu yapılmış olduğu belirtilmek suretiyle eski kararda direnilmiştir.
Yukarıda açıklanmaya çalışılan hususlardan ayrı olarak, tapulama ( kadastro ) işleminin bir özelliği olarak, tesbit anında tapulama ekiplerinin, yargılama sırasında da mahkemenin, tesbit sırasındaki fiili ve hukuksal durumu dikkate alarak belirleme yapması ve uyuşmazlığı ona göre çözmesi gerekmektedir.
Mahkemece bu yönler gözeltilerek kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmadığı düşüncesiyle, direnme kararının Onanması görüşündeyim.
Y.Mete Günel
19.Hukuk Dairesi Üyesi