 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1991/11-40
K. 1991/127
T. 13.03.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı bozma üzerine direnme yoluyla İstanbul Asliye 3. Ticaret Mahkemesinden verilen 21.3.1990 gün ve 27-55 sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 7.11.1990 gün 1990/11-289 esas 1990/558 karar sayılı ilamın karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı vekilleri tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçe düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü;
KARAR : Dava çatmaya ilişkin olarak verilen hüküm sonucu Türk Lirası olarak tahsil edilen paranın yabancı para ile olan alacağı karşılamamasından doğan munzam zarar isteğine ilişkindir.
Davacılar sigorta şirketleri vekili çatmaya ilişkin hükümde, zararın 2.619.345 Amerikan Doları olarak belirlenmesi üzerine açtıkları sigortalı gemi sahibine ödenen tazminatın TTK.nun 1361 maddesi gereğince rücuan tahsili davasında; mahkemece verilen kararın icraca infazında ödenen 67.998.239 Tl. karşılığı ellerine ancak 317.585.54 Amerikan Doları geçtiğini asıl zarara göre 2.301.760 Amerikan Doları tutan eksikliğin döviz kur farkından doğduğunu ileri sürerek, bu miktardaki munzam zararlarının faiziyle birlikte alınmasını istemiştir.
1-Öncelikle olayda, gerçek alacak miktarının yabancı para olarak kesinleşmediği, çatma ile ilgili hükümde de yabancı bir para alacağının tesbit edilmemiş olduğu, yabancı para alacağı olmayınca bu para kurundaki değişiklikten doğan bir zararın da söz konusu edilmeyeceği özel dairenin çatmaya ilişkin hükümde alacağın yabancı para ile tesbit edilmiş olduğuna değinen 28.6.1988 günlü bozma kararındaki kabulünün maddi yanılgıdan kaynaklandığı maddi yanılgıya dayalı Yargıtay dairelerince verilen onama veya bozma kararlarına uymanın da usuli kazanılmış hak bahşetmeyeceği bu nedenle davanın esastan reddi gerektiği ileri sürülerek yapılan karar düzeltme nedeni üzerinde görüşmeye geçilmiştir.
20.12.1989 gün 539-662 sayılı Hukuk Genel Kurulu kararında da tam bir açıklıkla belirtildiği üzere maddi yanılgıya dayalı bozma kararına uyulmuş olması itibariyle kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için ancak Yargıtay Dairesinin vardığı sonuç her türlü değer yargısının dışında hiçbir suretle başka bir biçimde yorumlanamayacak tartışmasız ve açık bir maddi yanılgıya dayanıyorsa ve onunla sıkı sıkıya bağlı ise, o takdirde usuli kazanılmış hak kuralının sonuç doğurmayacağı kuşkusuzdur.
Yine özellikle belirtilmelidir ki bozma kararında hukuki yönden bir nitelendirme yapılmış veya deliller belli bir doğrultuda değerlendirilerek, bozma kararı verilmişse bu karara uyulması halinde bozmayı yapan daire hukuki görüş değiştirse ya da delil değerlendirmesinin yanlış olduğunu sonradan benimsese dahi hatadan söz edilemeyeceğinden usuli kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekir.
Somut olayda özel daire 28.6.1988 gün 3667-4342 ve 17.11.1989 gün 7125-6364 sayılı bozma kararlarında toplanan taraf delilleri, dosya içeriğine uygun biçimde değerlendirilerek hukuki niteleme yapılmış ve davacıların kur farkı ile reeskont faizi isteminde bulunabileceklerine işaret edilmiştir.
Bu durumda artık, özel daire bozma kararlarının maddi yanılgıya dayandığı ve bozmaya uyulmakla da usuli kazanılmış hakkın oluşmayacağından söz edilmesi mümkün değildir.
O nedenle alacak miktarının yabancı para olarak kesinleştiğinin kabulünün maddi yanılgıdan kaynaklandığına yönelik karar düzeltme sebebi yerinde görülmediğinden 6.3.1991 günlü ilk toplantıda oyçokluğuyla reddedilmiştir.
2-Mahkemece, uyuşmazlığın niteliği gözetilerek 3 nolu bendinde temerrüt faizine zararın Türk parasının yabancı paraya çevrilerek yurt dışına transfer edildiği 12.5.1983 tarihinden itibaren hükmedilmesi gerektiğine değinen özel dairenin 28.6.1988 gün 3667-4342 sayılı bozma kararına tarafların da istekleri doğrultusunda uyulmakla bu husus kesinleşmiş olduğundan artık temerrüdün 12.5.1983 transfer tarihinden başladığının kabulü zorunludur.
Bu itibarla temerrüt faizinin hesabında transfer tarihinin başlangıç alınması doğrudur. Anılan tarihin, faizin hesaplanmasında haksız bulunduğu ileri sürülerek yapılan karar düzeltme sebebi de yerinde görülemediğinden yine oyçokluğuyla reddedilmiştir.
3-Yabancı para olarak tesbit edilen munzam zararın karar tarihindeki kur üzerinden Türk lirasına çevrilmesinin hatalı olduğu sebebine dayalı karar düzeltme isteğine gelince;
Hemen belirtmek gerekir ki, dava Türk hukukuna göre açılmış bir tazminat davasıdır. Mahkeme Türk Kanunları mucibince hüküm verecektir. ( HUMK. md. 76 ) 2675 sayılı, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkındaki Kanunun 25/1. maddesinde de ayrıca bu husus açıkça vurgulanmaktadır.
Türk Usul Hukukuna göre her dava açıldığı tarihteki maddi ve esaslar çerçevesinde hükme bağlanır. Dava açıldığı tarihte var alacaklar hüküm altına alınabilir. Dava tarihinden sonra doğacak haklar için açılmış davada karar verilmesi mümkün değildir. ( Prof. Baki Kuru Hukuk Usulü Cilt 2, 1980, sh. 1150, 1151, 2109, Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1966 sh. 297 vd ). Türk Usul Hukukunun gereği olan bu yön ayrıca 28.11.1956 gün ve 15/15 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile de teyit edilmiş bulunmaktadır. İçtihadı birleştirme kararları ise Yargıtay Dairelerini ve tüm mahkemeleri bağlar ( Yargıtay K. md. 20 )
Tekrarlanacak edimleri ihtiva eden dava türlerinde ( Nafaka, kira irat şeklinde tazminat gibi ) ileriye dönük olarak hüküm verilebilmesi, bu ilkeyi zedeleyecek nitelikte değildir. Zira bu tür davalarda da içtihadı birleştirme kararına uygun olarak dava tarihindeki şartlar gözönüne alınarak sonuca varılacaktır.
Borçlar Kanununun 105/2. maddesinin hüküm tarihine göre karar vermeye olanak tanıdığı ve içtihadı birleştirme kararının bu hükmün ( B.K. 105/2 )'nin uygulanmasına engel teşkil etmediği şeklindeki mahkeme görüşü yukarıdaki açıklamalar ne usul hukukumuzda ne de içtihadı birleştirme kararında Borçlar Kanununun 105/2. maddesinin istisna edildiğine dair bir kayıt bulunmaması karşısında kabul edilemez. Borçlar Kanununun 105/2. maddesi hakkında İsviçre uygulamasının hüküm tarihine göre karar vermeye imkan tanıdığı kabul edilecek olsa dahi memleketimizde uygulanması gereken Türk Usul Hukuku ve içtihadı birleştirme kararı buna cevaz vermemektedir.
Hüküm tarihindeki kur farkına göre sonuca gidilmesinin ardarda dava açılmasını önleyeceği ve dava ekonomisi sağlayacağı görüşü de ilkeyi bozmak için bir neden olamayacağı gibi, temyiz ve karar düzeltme yollarının mevcudiyeti hükmün kesinleşmesi için belli sürelerin geçmesine ve binnetice yeni davalara her zaman yol açabileceğine göre bir dava ekonomisinden söz etmek de mümkün bulunmamaktadır.
Her ne kadar Medeni Kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine, bu kanuna bazı maddeler eklenmesine dair 23.11.1990 günü yürürlüğe giren 3678 sayılı kanunla değişik Borçlar Kanununun 83. maddesinde yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı, bu borcu vade veya fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parasına göre isteyebilir, hükmü getirilmişse de geçici 1. maddede bu hükmün görülmekte olan davalarda uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Bu durumda yerel mahkemece karar tarihinin esas alınması suretiyle kur farkının hesaplanması doğru değildir. Yerel mahkeme direnme kararının bu sebeple bozulması gerekirken onanmasının yanılgıdan kaynaklandığı bu kez yeniden yapılan inceleme üzerine anlaşıldığından bu konudaki karar düzeltme isteği yerinde olup kabul edilmelidir.
SONUÇ : 1-Yukarıda açıklanan nedenlerle 1 ve 2. bentlerinde gösterilen karar düzeltme sebepleri yerinde görülmediğinden REDDİNE,
2-3 numaralı bentte gösterilen yabancı para olarak kesinleşen alacak miktarına ilişkin kur farkının karar tarihi esas alınmak üzere hesaplanmasına ilişkin yerel mahkeme direnme kararının onanmasına dair Hukuk Genel Kurulunun 7.11.1990 gün 289-558 sayılı kararının kaldırılarak kur farkı hesabının zararın doğduğu 12.5.1983 transfer tarihindeki kur üzerinden yapılması gerektiğine işaretle yalnızca bu sebepten ve davalı yararına BOZULMASINA, istek olursa temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.3.1991 günlü ikinci salt çoğunlukla karar verildi.