 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1990/67
K: 1990/197
T: 21.03.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Korkuteli Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.9.1988 gün ve 1986/278-1988/188 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29.5.1989 gün ve 662-4892 sayılı ilamı:
(.. Davacılar, haksız haciz nedeniyle çalıştıramadıkları kamyonunun hacizle bağlı kaldığı süre içinde çalıştıramamadan doğan maddi zararlarının faiziyle birlikte tazminini istemişlerdir. Borçlar Kanununun 41. maddesinde, zarardan söz edilmekle beraber, bu kavram tanımlanmış değildir. Ancak İsviçre Türk doktrini ve uygulamasına göre zarar, malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile, bu olay meydana gelmese idi mevcut olacak durum arasındaki farkı ifade eder. Hukuk literatüründe "fark teorisi" adı verilen bu kuram gereğince zararın matematiksel olarak ele alınarak ve soyut biçimde tespit ve değerlendirilmesi gerekir.
Mahkemece, 26.1.1988 günlü bilirkişi raporunda (davacıların defter ve vergi beyannameleri incelenerek ve ticari defterlerine yansıtılan kazançlar esas alınarak) 180 gün için tesbit edilen 63.000 lira kazanç kaybı ile faizinin tahsiline ve fazla istemin reddine karar verilmiştir. Oysa, davaya konu kamyonla davacılarınn nakliye hizmetleri yaptıkları anlaşılmakta olup, haksız hacizden önceki dönemlerden vergi mükellefi olarak tutukları defter ve verdikleri vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağtaştırılamaz. Kazanç vergisine ilişkin bu belgeler vergi dairesine karşı hazırlanmış olup davamızda üçüncü kişi durumundadır. Hal böyle olunca, vergi mevzuatın ilgilendiren bu belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek delil olabilir ve ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez.
Yargıtayın yerel mahkeme kararı doğrultusundaki, eski ve ender bazı içtihatları kurulca gözönünde tutularak tekrar müzakere edilmiş, yukarıdaki gerekçeler karşısında eski ve ender bu uygulamanın devamında hukuki yarar görülmemiştir.
Açıklanan esaslar gözetilmeksizin yukarıda yazılı olduğu şekilde kazanç kaybının hesabına ilişkin bilirkişi raporuna göre kazanç kaybı hakkında hüküm kurulmuş olması bozmayı gerektirmiştir. Mahkemece yapılacak iş; davacıların gerçek kazanç kayıplarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre bu kalem istemleri hakkında karar vermekten ibarettir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 21.3.1990 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.