 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1990/647
K: 1991/80
T: 20.02.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 3.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 1.6.1989 gün ve 395-730 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.9.1989 gün ve 11154-13343 sayılı ilamı:
(..6570 sayılı yasanın 7/son maddesine dayanılarak açılan tahliye davasında, davalı veya eşine ait olduğu ileri sürülen konutun kiralananla aynı şehir veya belediye hudutları içinde olması ve davalının sosyal durumu, aile nüfus sayısı itibariyle oturmasına elverişli bulunması gerekir. Bu iki koşulun birarada bulunması zorunludur. Ankara-İstanbul-İzmir gibi büyük şehirlerde belediye hududu ifadesi İlçe belediyelerini değil büyük şehir belediye hududunu içerir, Mücavir alanda olduğu halde belediye hududu içindeki yerlerden farksız her türlü belediye hizmetlerinden yararlanılan yerlerde bu maddenin kapsamı içinde sayılır. Zira kanun koyucunun amacı, davalının kiralanan gibi varlığı ileri sürülen evinde rahatlıkla oturabilmesidir. Davalı veya eşine ait evin mutlaka tapulu olması gerekmez. Tapusuz konutlarla, kurası çekilip aidiyeti belli olan kooperatif konutları da madde kapsamına girmektedir. Yine muristen kalan henüz taksim edilmeyen taşınmazda davalı ve eşine payı itibariyle bir konut isabet ettiği keşfen saptanırsa o da maddenin uygulaması için yeterli sayılır.
Olayımızda: Mahkemece taşınmaz malın davalıya kiraya verilirken davalının Belediye hududu içinde meskeni bulunduğunu davacının bildiği ve bu nedenle iyiniyetli olmadığı gerekçe gösterilerek dava red edilmiştir. Davacının kira akti sırasında Belediye sınırları içerisinde davalının meskeni bulunduğunu bilmekte olması dava hakkını ortadan kaldırmaz. Çünkü yukarıda açıklanan esaslar ve yasanın amacı karşısında dava açılmış bulunması davacının kötü niyetli olduğu söylenemez. Mahkemece hilafının kabulü ile yazılı şekilde davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 6570 sayılı Yasanın 7/son maddesinden kaynaklanan, kiracının, kiralananla aynı şehir belediye hudutları içerisinde sosyal durumu itibariyle oturmasına elverişli mesken niteliğinde bir evinin bulunduğu iddiasına dayalı tahliye istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki kira sözleşmesi, 1.2.1985 tarihinde yapılmış 1.2.1988 tarihinde ise yenilenmiştir. Kira sözleşmesinde, davalı ikametgah olarak kiralananı değil, bu günde fiilen oturmakta olduğu kendi evini adres göstermiştir. Sözleşmenin başlangıcından tahliye davasının açıldığı 22.2.1989 tarihine kadar da kiralananda davalının hiç oturmadığı bu yerde babası ile kardeşinin fiilen oturdukları ve her ay kira parasının da bunlar tarafından kiralayan davacıya ödendiği hususunda da bir uyuşmazlık yoktur.
Kira akti kural olarak şekle bağlı değildir. Taraflar arasında düzenlenen yazılı kira sözleşmesinin geçerli olup tarafları bağlayacağı da kuşkusuzdur. Ancak somut olayda davacı kiralayanın kendi oturduğu evinin hemen bitişiğinde bulunan kiralananda davalının babası ile kardeşinin oturmalarına muvafakat ettiği aylık kira paralarını bunlardan aldığı ve dava tarihine kadar da 4 yılı aşkın bir süre bu ilişkiyi sürdürmüş olması karşısında artık davacı ile kiralananda fiilen oturanlar arasında en azından sözlü yeni bir anlaşmanın bulunduğunun kabulü gerekir.
Bu itibarla mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi sonucu davanın reddedilmesi doğrudur. O halde usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 20.2.1991 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.