 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1990/461
K: 1990/574
T: 14.11.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tesçil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ANKARA 18.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.10.1989 gün ve 97-881 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 13.2.1990 gün ve 14555-1867 sayılı ilamı:
(...Esas dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tesçil, karşılıklı dava ise satışın geçerli olduğunun saptanarak sataşmanın önlenmesi, aksi takdirde satış bedeli olarak karşı tarafa devredilen 4892 ada, 1 parseldeki binanın 1-4-10 numaralı bağımsız bölüm kayıtlarının eski hale getirilmesi ve ödenen 50.000.000 TL.nın de faiziyle birlikte tahsili isteğine ilişkindir.
Esas davanın davacısı Mustafa Faik Arıkan'ın 1959 yılından beri vesayet altında olduğu ve tasarruf ehliyetinin bulunmadığı tartışmasızdır. Taraf olduğu satış suretiyle yapılan temliki işlemin hukuken geçersiz olduğu kuşkusuzdur. Bu durumda yanlar aldığını geri vermekle yükümlüdür. Özellikle ve öncelikle kasıtlı davacı adına temlikten bir gün önce açılan banka hesap kayıtları yazılı kanıt (delil) başlangıcı niteliğindedir. Karşı davacı Rızvan Akçelik ile ilgili banka yanıtları ile karşı tarafa ait malların öteden beri vasi aracılığı ile yönetildiği gerçeği karşısında aksinin kabülünde yasal olanak yoktur.
Kısıtlının somut olayda bedel adı altında herhangi bir para ödemediği savunması üzerinde de durulması gerekir.
Hal böyle olunca, yanların tanık da dahil tüm kanıtları toplandıktan sonra tümü birlikte değerlendirilerek ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, satış bedeli olarak ödendiği ileri sürülen 50.000.000 TL.nın faiziyle birlikte tahsili isteğinin reddedilmesi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
KARAR : Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Vasi tarafından davacı Mustafa Faik Arıkan'a vesayeten açılan esas dava hukuki ehliyetsizlik sebebine dayalı tapu iptali ve tesçil, davalı tarafından açılan karşılık dava ise satışın geçerli olduğunun tesbit edilerek sataşmanın önlenmesi olmadığı takdirde arsa satış bedeli olarak karşı tarafa devredilen 4892 ada 1 parseldeki binanın 1-4-10 numaralı bağımsız bölüm kayıtlarının eski hale getirilmesi ve ödenen 50 milyon liranın faizi ile birlikte geri alınması isteklerine ilişkindir.
M.K.nun 15.maddesine göre kanunda gösterilen ayrık haller saklı kalmak üzere mümeyyiz olmayan şahsın tasarrufu hukuki bir hüküm ifade etmez.
Bir tasarruf zamanında temyiz gücünden yoksun bulunduğu anlaşılan kişinin o tasarrufunun hüküm taşımayacağı iddiasının kabulü için bunu dava eden vasiye bundan başka karşı tarafın kötü niyetini dahi kanıtlamak yükü yükletilemiyeceği de 11.6.1941 gün 1941/4-21 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı gereğidir.
Yine anılan İçtihatları Birleştirme kararında mümeyyiz olmayan bir kimse ile hukuki muamelede bulunan diğer akidin bunu bilmeyerek iyiniyetle hareket etmiş olmasının M.K. 15. maddesinin mutlak ve kati sarahatı karşısında öyle bir kimsenin tasarrufuna hukuki geçerlik sağlayamıyacağı da açıkça vurgulanmıştır
O itibarla 1959 yılından itibaren vesayet altında olduğu ve tasarruf ehliyetinin bulunmadığı tartışmasız olan davacı Mustafa Faik Arıkan'ın diğer tarafla tapuda satış suretiyle yaptığı temliki işlemin hukuken bir hüküm ifade etmeyeceği kuşkusuzdur.
Taraflar arasında yapılan sözleşme geçersiz olunca da yanların karşılıklı olarak aldıklarını yekdiğerine geri vermeleri gerekir.
Olayda da uyuşmazlık yükümlü bulunan geri vermenin kapsamının tayininde odaklanmaktadır.
Davalı satış konusu arsasına karşılık davacıya aynı semtte bulunan kendisine ait apartmanın 3 dairesinin tapusunu devir etme dışında ayrıca tapuda 10 milyon lira gösterilmesine rağmen elden 50 milyon lira ödediğini savunmuştur.
Gerçekten istenilen bedelin miktarı gözetildiğinde ödeme iddiasının kural olarak senetle isbatı icap eder. Ancak akit tarihinden bir gün önce davalının Ziraat Bankası Ankara Keçiören Şubesindeki hesabından 42.000 Alman markı karşılığı para çektiği ve aynı gün davacı adına Türk Ticaret Bankası Ankara Şubesinde 40 milyon lirası vadeli 6.500.000 lirasıda vadesiz olmak üzere mevduat hesabı açıldığı 5 gün sonrada vadesiz mevduat hesabındaki paranın davacı tarafından banhkadan çekildiği anılan banka cevabi yazılarından ve dekontlarından açıkça anlaşılmakla belgelenmiştir.
Davacı adına temlik tarihinden bir gün önce bankaya yatırılan bu paranın kaynağı vesayet altında bulunması nedeniyle hesabını ve mallarını idare eden vasisi tarafından da gösterilememiştir.
O nedenle artık bu belgelerin iddianın tamamen ispatına kafi olmamakla beraber bir yazılı delil başlangıcı olarak kabulü gerekir.
Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da aynen benimsenen ve anılan belgelerin yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunduğu kabul edilerek yanların gösterecekleri bütün delillerin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykıra bulunduğundan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,14.11.1990 tarihinde, bozmada oybirliği, nedeninde oyçokluğuyla karar verildi.