 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1990/248
K: 1990/350
T: 13.06.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tesbite itiraz ve men-i müdahale" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmaniye Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.12.1988 gün ve 556-312 sayılı kararın incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 28.12.1989 gün ve 17071-14547 sayılı ilamı:
(.. 1955 yılında yapılan tapulama sırasında dava konusu taşınmaz tesbit tarihindeki niteliği gözönünde bulundurularak 766 sayılı Tapulama Kanunun 2. maddesi hükmünce tapulama dışı bırakılmıştır. Tapulama dışı bırakmada bir tapulama işlemi olup uyuşmazlık çıkarılmadığı için işlem kesinleşmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22. maddesinde; evvelce tesbit, tesçil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosunun yapılamıyacağı, bu gibi yerler ikinci bir defa kadastroya tabi tutulmuş ise ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılacağı ve Türk Medeni Kanununun 934. maddesine göre işlem yapılacağı süresinde dava açılmadığı takdirde ikinci defa yapılan kadastronun tapu sicil müdürlüğünce re'sen iptal edileceği öngörülmüş, ancak; tapulama veya kadastro çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakılan, tapuda kayıtlı taşınmaz mallar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlerin bu kanun hükümleri gereğince kadastrosunun yapılacağı vurgulanmıştır. Sözü edilen madde metninin içeriğinden de anlaşılacağı üzere tapulama (Kadastro) çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakılan taşınmazların ikinci kez tapulama işlemlerinin yapılması için taşınmaz tapuda kayıtlı olması gerekmektedir. Olayımızda dava konusu taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığı, tesbit tutanağı içeriği ve yargılama safahatından anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle; ikinci kez 3402 sayılı Kadastro Kanununa göre yapılan işlem, başka bir deyişle tespit geçersizdir. Mahkemece bu yönler gözetilerek ikinci kez kadastroya tabi tutulan dava konusu taşınmazla ilgili kadastro işleminin bütün sonuçları ile birlikte iptaline karar verilmek gerekirken anılan madde hükmnün yorumlanmasında yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava konusu taşınmazlar 1955 yılında ve 5602 sayılı Yasa'nın yürürlük dönemi içerisinde tapulamaca niteliğinin hali, taşlık, çalılık olarak belirlenmesi nedeniyle tesbit ve tescile tabi tutulmamıştır. Bu husus yeniden yapılan ve iptali istenilen kadastro nedeniyle düzenlenen tesbit tutanağı edinme sütunu içeriği ile, keşifte dinlenen, birbirini tamamlayıp doğrulayan tanık beyanlarından anlaşılmaktadır.
Tesbit dışı bırakma işlemi taşınmazın geometrik durumu belirlenmediği cihetle bir tesbit işlemi değilsede Kadastro görevlilerince bir yerin tescile tabi olmadığının saptanması nedeniyle öncelikle bir kadastro işlemidir.
Hemen belirtmek gerekirki tesbit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu ve tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Yapılmışsa ikinci kadastro bütün sonuçları ile hükümsüz sayılır. Bu husus kadastro hukukunda işin özelliğinden kaynaklanan ve ilgili yasada hükme bağlanmış olan vazgeçilemez bir ana kuraldır.
3402 sayılı Yasa'nın 22. maddesinin birinci fıkrasında da bu temel ilke aynen vurgulandıktan sonra ikinci fıkrasında tesbit dışı bırakma işleminin bir kadastro işlemi olduğuna ilişkin kabulün doğal sonucu olarak evvelce tapulama ve kadastro çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakılan yerlerle ilgili olarak bu ilkeye iki istisna getirilmiştir.
Bunlar bu yerin tapulu olması yada kamu kurum ve kuruluşlarına ait bulunması halleridir.
Olayda ise; dava konusu taşınmazların belirlenen nitelikleri gereği bozma kararında da, vurgulandığı üzere 3402 sayılı Yasa'nın 22. maddesinin 2. bendi gereğince kadastrosu yapılacak yerlerden olmadığı ve analına madde hükmünün uygulama yeri bulunmadığının kabulü icap eder. O halde, Hukuk Genel kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 13.6.1990 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
"Dava konusu taşınmazın daha önce tesbit dışı bırakılması bir kadastro işlemi kabul edilerek, bu işlemden sonra yapılan kadastronun 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22. maddesinin 2. bendi uyarınca kadastrosu yapılacak yerlerden olmadığı ve anılan madde hükmünün uygulama yeri bulunmadığı nedeniyle yapılan kadastronun bütün sonuçlarıyla birlikte iptali gerekeceği" şeklindeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyleki:
1- Bu taşınmazın bulunduğu birlikte, kadastro (tapulama) 1955 yılında yapılmıştır. Tesbit dışı bırakılma işlemi, 766 sayılı Tapulama Kanununun yürürlüğe girdiği 1966 yılından sonra uygulamaya konulmuştur. O dönemde 766 sayılı Kanunun getirdiği bu imkandan yararlanmak söz konusu olamaz. Öte yandan 3402 sayılı Kanunun 11. maddesinde "Kadastro müdürü, kadastro tutanaklarına göre yapılan tesbitlere dayanarak, askı cetvellerini düzenler. Bu cetvelleri ve pafta örneklerini, müdüriyette ve ayrıca muhtarın çalışma yerinde 30 gün süre ile ilan ettirir" hükmüne yer verilmişti. Bu hükme göre, 5602 ve 766 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tesbit dışı bırakılma işlemi ilan edilmediği için kesinleşmiş sayılamaz.
2- 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22. maddesinin 1. fıkrasında "evvelce tesbit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci bir defa kadastroya tabi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçları ile hükümsüz sayılır ve Türk Medeni Kanununun 934. maddesine göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde ikinci defa yapılan kadastro Tapu Sicil Müdürlüğünce re'sen iptal edilir" hükmüne yer verilmiştir. Görülüyor ki, burada her kadastro işleminden sonra yeniden yapılan kadastronun hükümsüz sayılacağına yer verilmemiş, özellikle; ikinci kez yapılan kadastronun hükümsüz sayılabilmesi için evvelki işlemin tesbit, tescil veya sınırlandırma şeklinde olması gerektiğine açıkça işaret olunmuştur. Başka bir söyleşiyle tesbit dışı kalan yerin yeniden kadastrosu yapıldığında bunun hükümsüz olacağına bu maddenin 2. fıkrasında yer verilmemiştir.
3- Kanımca 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2. maddesinin yorumlanmasında yanılgıya düşülmüştür. Bu maddenin ikinci fıkrası sadece kadastro teşkilatına hitab etmekte, gerektiğinde bir kamu kurumu olan Hazineye ait tesbit dışı bırakılmış yerler ile tapulu yerlerin kadastrosunu yaparak 5602 ve 766 sayılı Kanunların uygulanması ile yapılan kısmi kadastronun tamamlanması amaçlanmıştır. Kadastro Kanununun geçici 4. maddesinin son fıkrasıyle 22/2. maddesi beraberce incelendiğinde yukarıda açıkladığım sonuca varmış oluruz.
4- Gerek 5602 ve gerekse 766 sayılı Tapulama Kanunlarında, özel mülkiyete konu olan taşınmazların tesbit ve tescili, kamu mallarının ise sınırlandırması yapılmıştır. İmkanlar elvermediği için bunların dışında kalan taşınmazlar tesbit dışı bırakılmış ve bunların eometrik ve hukuki durumları saptanmamıştır. Başka bir söyleyişle kısmi kadastroya geçme zarureti doğmuş, bu nedenle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2. maddesi düzenlenmiştir. 1 ve 18. maddeleriyle de önceki kanunlardan farklı olarak değişik bir sistemle, Yurdumuzun kadastral topoğrafik haritasına dayalı olarak taşınmazların arazi ve harita üzerinde belirtilmesi amaçlanmıştır. Başka bir söyleyişle kısmi pafta sisteminden dolayı pafta sistemine geçilmiş, daha önce yapılan kadastro sırasında ölçüsü yapılmayan yani tesbit dışı bırakılan yerlerin de kadastrosunun yapılması sağlanmıştır. Bu uygulama sonucunda her yerin kadastrosunun yapılması öngörülmüştür.
5- Gelişmiş Batı Ülkelerinde olduğu gibi ülllke topraklarının planlı ve rasyonel bir biçimde kullanılması, Toprak-Tarım Reformu ve Topraklandırma gibi çalışmaların düzenli bir şekilde yürütülmesi için imkansızlıklar nedeni ile daha önce tesbit dışı bırakılan yerlerin de kadastrosunun bir an önce yapılması düşünülmüş, bu yerlerin haritaya aktarılması için 3402 sayılı Kanunun 22/2. maddesi düzenlenmiştir. Batı ülkelerindeki "kadastro bittiği gün yeniden başlar" özdeyişi Yurdumuzdaki kadastro için de geçerliliği sağlanmıştır.
6- Hukuk kuralları yorumlanırken sosyal ve ekonomik koşullar gözönünde bulundurulması gerekir. Dava konusu taşınmaz 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2. maddesi uyarınca tesbiti yapılmış, daha önce tesbit dışı bırakılan çok geniş bir saha ile birlikte poligon ve nirengi notkalarına bağlanarak, milyarlarca lira sarfıyla yıllarca uğraşılarak sözü edilen Kanunun öngördüğü ilkeler uyarınca kadastrosu tamamlanmış, dava konusu olmuş, gerekli tüm araştırma ve inceleme yapılarak dava sonuçlandırılmıştır. Çoğunluk görüşü kabul edildiği zaman, bunca emek, zaman ve masraf hiçe sayılarak yapılan kadastro geçersiz sayılacak, bu nedenle vatandaşlar yeniden genel mahkemelere başvurarak Medeni Kanunun 639/1. maddesi uyarınca tescil isteminde bulunacak; poligonsuz, nirengisiz ve kadastro standartlarına uygun olmayan haritalara dayalı tescil kararları tapu kütüğüne işlenecektir. Bir süre sonra sağlıksız yapılan bu tesciller, Medeni Kanunun uygulanmasına elverişli olmadığı için bu taşınmazların yeniden kadastrosunun yapılması zarureti doğacak, bundan önceki işlemler aynen tekrar edilecektir. Sonuç olarak yeniden yapılan bu kadastronun geçersiz sayılması, Kadastro Kanununun amacına ruhuna ve Türkiye'mizin gerçeklerine aykırıdır. Amaç en kısa zamanda Ülkemizin bütün taşınmazlarının geometrik ve hukuki durumlarını tesbit etmek, kısmi kadastrodan bütün kadastroya geçmek olduğuna göre Devlet eli ile milyarlarca lira sarf edilerek sağlıklı şekilde yapılan bu işlemler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2. maddesi amacına tamamen uygundur.
Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.