 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1990/130
K: 1990/239
T: 01.04.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "vasiyetnamenin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Kadiköy Asliye 4. Hukuk Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 11.10.1988 gün ve 67-798 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.2.1989 gün ve 11729-1488 sayılı ilamiyle; (..Medeni Kanunun 459/2. maddesi uyarınca iptalin tasarruf nisabı miktarında geçerli olacağı düşünülmeden tasarrufun tümünün iptaline karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davalılar vekillleri.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüdü:
KARAR : Dava, tarafların müşterek miras bırakanı annelerinin, davacıyı mirastan iskat hükmünü taşıyan ölüme bağlı tasarrufunun iptali isteğine ilişkindir.
Miras bırakan, noterde yaptığı 20.8.1973 gün ve 15260 sayılı vasiyetnamede davacı kızını, (kendisini kötüleyerek hacir altına alınması için babasının mahkemeye başvuruda bulunmasını sağladığı, yine babasına tahrikle aleyhinde boşanma davası ikame ettirdiği, davalı kızlarından Seza'nın avukatlığı kabulünü önlemek için İstanbul Baro Başkanlığına müracaatla akli melekelerinin noksan olup, avukatlık yapamıyacağı ihbarında bulunarak onun geleceği ve ayrıca şeref ve haysiyeti ile oynadığı) gibi sebepleri tek tek sayarak mirastan iskat etmiştir.
Bilindiği üzere mirastan iskat edilen saklı pay sahibi mirasçı, miras bırakana mirasçı olabilme niteliğini tamamen kaybeder ve ileride kazanabileceği beklenen (muntazar) miras hakkından da yoksun kalır. Bu nedenle de terekeden hisse talep edemiyeceği gibi, tenkis davasıda açamaz (Prof. Dr. Bülent Köprülü, Miras Hukuku Dersleri 2. Bası, sahife 285-286).
Ancak somut olayda, miras bırakanın vasiyetnamesinde işsak için gösterdiği sebeplerin Medeni Kanunun 457. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında belirtilen iskata yeterli nitelik ve ağırlıkta bulunmadığı hususunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında görüş birliği mevcuttur.
Bu durumda uyuşmazlık, ölüme bağlı tasarrufun tam olarak mı iptal edilmesi gerektiği, yoksa iptalin ancak saklı pay bakımından mı mümkün olduğu eş anlatımla, "..müteveffanın arzuları iskatın sebebi hakkında aşikar bir hatanın neticesi olmadıkça, tasarruf nisabı miktarında infaz olunur" hükmünü içeren MK.nun 459. maddesinin son cümlesinin uygulanmasının icap edip etmediği noktasında toplanmaktadır. Bu konuda bilimsel görüşler arasında özde tam bir paralellik bulunduğu açıklıkla gözlenmektedir. Nitekim Esat Şener (Miras Hukuku adlı eserinin 218. sayfasında) "Miras bırakanın iskatın sebebinde yanılmasında söz ederken", Prof. Dr. B. Köprülü (Miras Hukuku Dersleri adlı eserin 258. sayfasında) bunu "miras bırakının iskat nedeni üzerinde belirlenebilen aşikar bir hataya düşmesi" olarak ifade etmektedir. Prof. Dr. Y. Kocayusufpaşaoğlu ise (Miras Hukuku adlı eserinin 317. sayfasında) bunu "muris iskat ettiği mirasçısının kendisi aleyhine ağır cürüm ika ettiğini sanarak iskat tasarrufunu düzenlemişse.." demek suretiyle örnek vererek konuya açıklık getirmiştir.
(Escher Şerhinin Prof. Dr. S. Şakir Ansay tarafından yapılan çevirisinin 195. ve izahatın verildiği 197 ve devamı sayfalarda) "iskat sebebi için isbat getirilemezse yahut bir sebep gösterilmemişse tasarruf, iskat edenin mahfuz hissesi ile telif edilebileceği nisbette tutulur. Meğerki müteveffa tasarrufu mirastan iskatın sebebi hakkında açık bir hata içinde yapmış olsun" demektedir. Yine bakınız Prof. N. İmre (Miras Hukuku adlı eserinin 239. sayıfasında Prof. Dr. N. Ayiter ve Prof. Dr. A. Kılıçoğlu miras hukuku adlı eserlerinin 181. sayfasında) aynı görüşü paylaşmışlardır.
Özetlemek gerekirse miras bırakanın iskat sebebi olarak kabul ettiği olaylar bulunmadığı halde kendisi bulunmayan bu olayları varmış gibi algılayıp açık hataya düşmüşse ölüme bağlı tasarruf tam olarak iptal edilmelidir. Aksi durumda yani miras bırakan mirastan iskatta hiç sebep göstermemiş veya gösterdiği sebepler iskatı mucip ağırlıkta değil ise iptal yalnızca tasarruf nisabı miktarında mümkün olabilir.
Bilimsel görüşlerdeki uzun yıllardır süren bu birlik kaçınılmaz olarak Yargısal kararlarada aynen yansımış ve uygulamada tam bir kararlılık kazanmıştır. Nitekim Hukuk Genel Kurulu'nun 27.9.1972 gün, 90 esas, 186 karar sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
Temyize konu davada ise, miras bırakan ile davacı kızı ve davalılar arasında cereyan eden ve zaman zaman yazılı basında da haber olarak yer alan ve iskat sebebi olarak vasiyetnamede belirtilen olayların, varlığı belgelenmiş durumdadır.
Tüm dosya içeriğine göre miras bırakanın iskat sebepleri yaptığı olaylarda aşikar (diğer bir ifade ile esaslı) bir hataya düştüğü sabit olmamıştır. Aksine ortak miras bırakan, iskat sebeplerinin varlığına samimi olarak inanmış ve bu itibarla tasarrufta bulunmuştur. Hataya da düşürülmüş değildir, iskat için gösterdiği sebepler MK.nun 457. maddesine uygun bulunmamışsada subjektif ölçüler içerisinde saklı pay sahibi mirasçılarından kızı davacıyı miras hakkından iskat etmeyi arzulamıştır.
Bu itibarla önceki kararda direnilmesinde isabet görülmemiştir. O halde Hukuk Genel Kurulu'nca benimsenen ve olayda MK. 459./2. maddesinin uygulanması gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 1.4.1990 gününde, oybirliği ile karar verildi.