 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1989/680
K: 1990/311
T: 23.05.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana Asliye 5. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 4.4.1988 gün ve 1983/284 - 1988/276 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 23.3.1989 gün ve 1988/12143-1989/2709 sayılı ilamı:
(.. Temyiz ilamında bildirilen gerektirici sebeplere göre usulün 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiç birisine uygun olmayan diğer karar düzeltme isteğinin REDDİNE,
Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyle, gerçekte bağılamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmi bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilir.
Bir sözleşmeden doğan hukuki sonuç, o aktin tarafları ile onların hukuki haleflerini bağlar. Onun için sözleşmenin tarafı olmayan kimse, bakalarının yaptığı işleme dayanarak, onlar arasında doğan hukuki sonucu, açacağı bir davaya dayanak yapamaz. Hal böyle olunca Borçlar Kanununun 18. maddesine göre mirasçıların muvazaa iddiasında bulunmaları mümkn değildir. Bu itibarla, muvazaa iddiası, ancak sözlemenin tarafı olan kimse ya da külli halefleri tarafından ileri sürülebilir (1.4.1974 günlü ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
Olayda, dava konusu parsellerden 121, 148 ve kısmen 271, 400, 402 parsellerin parasını, miras bırakan vererek 3. kişilerden davalılar adına satın alıp tapuda ilem yapıldığı iddia edilmiş bu durumun gerçekletiği kabul edilerek anılan parsellerin muvazaa sebebiyle iptallerine karar verilmitir. Oysa davalılar, gerek bu parsellerin, gerekse 346 parseli parasını bizzat vererek, 3. kişilerden satın aldıklarını savunmulardır. Dava konusu işbu taınmaz miras bırakanın mülkiyetine geçmemiştir. Diğer bir anlatımla, miras bırakan satış sözleşmesinde taraf olmamıştır. O, sadece parasını vermiş olsa dahi, bu husus davacıya sözleşmenin iptalini değil, verili sebebine göre, verilen paranın miras payını veya saklı payını aştığı oranında tahsilini isteyebilir. Öte yandan davalı tanıkları, davalı Samiye'nin babasının zengin olduğunu, ölümü ile kendisine 10-15 büyükbaş hayvan, bir kilo altın ve bir kısım taşınmazlar intikal ettiğini, davalının esasen besicilik yaptığının 50-60 ineği olduğunu, onun için dava konusu yerleri kendisi ve oğlu davalı Selahattin namına parasını bizzat verip satın aldığını, öte yandan miras bırakanın mallarını sağlığında mirasçılarına dağıttığını, mirasçılardan mal kaçırma kastının bulunmadığını belirtmişlerdir. Nitekim, 8.3.1969 günlü resmi vasiyetnamede miras bırakanın davacılara da, bazı taşınmazlar bıraktığı görülmektedir. Ayrıca 27.1.1962 tarihinde Noterde yapılan sözleşmede, davacı Mehmet Vahit Acı, miras bırakanın temliklerinin gerçek anlamı ile satış olduğunu, tenkis ve iptali davası açamıyacağını kabul ve beyan etmiştir. Bütün bu anlatımlar karşısında gerek miras bırakanın, gerek 3. kişilerden, davalılar adına parasını vererek satın aldığı iddia edilen taşınmazlar, gerekse diğer dava konusu taşınmazlarda muvazaanın unsurları gerçekleşmediğinden, tapu kaydının iptaline dair kararın bozulması gerekirken temyiz incelemesi sırasında bu yön gözden kaçmış ve hüküm onanmış olmakla, karar düzeltme isteğinin kabulü, onama kararının bu kısmının kaldırılması, hükmün açıklanan sebeplerle bozulması uygun düşer..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, B.K.nun 18. maddesinden kaynaklanan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar miras bırakanın nikahlı eşinden olma çocukları, davalılar ise nikahsız birlikte yaşadığı karısı ve ondan olma çocuğudur.
Gerçekten, miras bırakan dava konusu bir kısım taşınmaz mallarını tapuda satış suretiyle davalılara temlik etmiştir. Ne var ki tüm dosya içeriğine göre, miras bırakan 8.3.1969 günlü resmi biçimde düzenlenen vasiyetnamesinde davacıların da, dahil olduğu mirasçılarına taşınır, taşınmaz mallarını vasiyet etmiştir. Belgelenmiş olan bu maddi olgu, tarafların iddia ve savunmaları dairesinde gösterdikleri dinlenen tanık beyanlarının birlikte değerlendirilmesinden miras bırakanın mevcut mallarını sağlığında mirasçıları arasında bölüştürmeyi amaçladığı ve bunu tahakkuk ettirdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda dava konusu taşınmazlara ait sicillerin oluşmasının muvazaa ile illetli bulunmadığı, miras bırakanın davalılara yaptığı temlikin davacı mirasçılarından mal kaçırma amacını sağlamaya değil aksine mevcut mallarını mirasçıları arasında bölüştürmeyi temine yönelik olduğu kanaatına varılmıştır. O itibarla davanın reddini öngören Özel Daire bozma kararı bu gerekçelerle Hukuk Genel Kurulu'nca da aynen benimsenmiştir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 23.5.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.