 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1989/559
K: 1989/668
T: 20.12.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "ferağa icbar - Tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana Asliye 4. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 1.2.1988 gün ve 802-82 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 27.9.1988 gün ve 4220-5987 sayılı ilamı:
(.. Davacı Bilal Serinyürek vekili, Adana 5. Noterliğince re'sen düzenlenen 30.1.1984 gün ve 2686 yevmiye numaralı sözleşme ile davalı Kamil Baş'ın 444 parsel sayılı taşınmazındaki 1/4 payını beşmilyon lira karşılığında davacıya satış vaadinde bulunduğunu, adı geçenin 30.7.1985 gün 2873 yevmiye numara ile tapuda yapılan işlemle aynı payı 700.000 lira karşılığında kardeşi diğer davalı Mehmet Baş'a devrettiğini, her iki davalı arasındaki işlemin aslında alacaklılardan mal kaçırmak amacına yönelik ve muvazaaya müstenit olduğunu, iyi niyetli olmayan davalılar Medeni Yasanın 2/2 maddesi hükmünce korunmayacaklarını bildirerek Kamil Baş'a ait iken Mehmet Baş'a geçen 444 parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 paya ilişkin tapunun iptali ile mezkür payın müvekkili adına tescilini istemiştir.
Mahkemece, satış vaadi sözleşmesi ile davacı lehine doğan ve tapuya şerh edilmiyerek hukuken güçlendirilmeyen şahsi hakkın, satınalma yoluyla çekişşmeli payı tapu ile iktisabeden ve bu suretle aynı hak sahibi olan Mehmet Baş'a karşı ileri sürülmesi mümkün bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Kural olarak tapuya şerh edilmeyen ve dolayısiyle hukuken güçlendirilmeyen şahsi hakkın, aynı hak sahibine karış ileri sürülmesine mümkün değildir. VE bu husustaki görüş doğrudur. Ancak, her iki davalı arasındaki satış işleminin alacaklılardan mal kaçırmak amacına yönelik ve muvazaaya müstenit olduğu bildirilmiştir. Bu gibi muvazaalı ve üçüncü kişilerin zararlandırılması amacına yönelik işlemin varlığı halinde, o işlemden zarar gören üçüncü kişi şahsi hakkını aynı hak sahibine karşı ileri sürebilir. Muvazaa ise, "tarafların aralarında yaptıkları bir işlemi, kendi gerçek iradelerine uymayan ve sırf etrafı aldatma için yaptıkları başka bir işlem altına gizlemeleridir. (Dr. Kenan Tunçomağ Borçlar Hukuku 1. Cilt 1972 baskı sayfa 200) açıklanan durum karşısında davanın dinlenme olanağı vardır. Bu itibarla tüm deliller değerlendirilerek ve bu arada her iki satış bedelleri arasındaki farkta gözetilerek muvazaanın takdiri ve bu hususta bir karar verilmemesi isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve ve H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/2. maddesi gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Mahkeme, ilk kararında uyuşmazlığın niteliğine göre (şahsi hakkın yeni aynı hak sahibine karşı ileri sürülmeyeceği) nedenine dayanarak, davayı reddetmiş bozma üzerine bu kez Özel Daire bozma kararının içeriğinden esinlenerek olayda (muvazaanın isbatlanamadığı) gerekçesiyle başka bir anlatımla, ilk kararında hiç tartışmadığı bir hukuki sebeble direnmiştir.
Bu durumda ortada bir direnme kararı değil yeni delillere dayalı yeni bir hüküm bulunduğunun kabulü gerekir. O halde, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenden dolayı yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 14. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 20.12.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.