 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1989/542
K: 1989/630
T: 29.11.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "Tapu iptali ve elatmanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; EYÜP Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.12.1987 gün ve 770-870 sayılı kararın incelenmesi Davacı Vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 25.10.1988 gün ve 11597-11161 sayılı ilamı:
(... İptal davacılarının "taraf muvazaasına" dayandıkları duraksamaya olanak vermeyecek biçimde anlaşılmaktadır. Sözcüklerle ifade edilmemiş olsa bile Mahkemece de bu yolda "nitelendirme" yapıldığı açıktır. Türk Hukuk uygulamalarında "Namı müstear" olarak adlandırılan bu tür davaların içinde "İnanç Sözleşmesi ne de yer vardır. Fakat çerçeve davanın dayanağını; taraflara ait muvazaanın oluşturduğunda hiç kuşku yoktur.
O halde, iddianın 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararına göre, muvazaa iddiasının "yazılı delil" ile kanıtlanması zorunluğu ortadadır. İnançları Birleştirme Kararları yasa hükmündedir. İhmal edilemez. Tanık sözleri "yazılı delil" yerine geçmez.
Somut olayda, davacı taraf hiç bir yazılı delil göstermiş değildir. Dava dilekçesindeki delil listesinde bile böyle bir kanıt belirtilmemiştir.
Bu durumda, davanın tümü ile reddedilmesi gerekir. Ne var ki; davalı İbrahim Aytaç, evin yapımı için davacıların Yugoslavya'dan para gönderdiklerini, kendisinin de kamyon şoförlüğünden kazandığını, inşaata harcadığını, çok emeğinin geçtiğini, karar düzeltme dilekçesine kadar uzanan, tevilli ve yazılı savunmalarında dile getirmiş, taşınmazın taraflar arasında yarı yarıya tesciline, razı olduğu kanısını uyandırmaya elverişli, takdire muhtaç açıklamalar yapmıştır.
Davalının bu beyanları, eğer "ikrar" ya da "kabul" biçiminde nitelendirilebilirse, her iki davanın yarı hisse oranında kabul edilmesi yasaya, dosya içeriğine ve tarafların yıllardır sürdürdükleri fiili kullanma şekline uygun olacaktır.
Mahkemece, bu konuda her hangi bir değerlendirme yapılmış, takdir hak ve görevi kullanılmış, davalı İbrahim Aytaç'a tamamlayıcı kesin sorular yöneltilmiş değildir. Böyle bir noksanlık ortada dururken iptal davasının tümü ile kabulü ve elatmanın önlenmesi davasının reddi yoluna gidilmesi doğru ve hakkaniyete uygun değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 29.11.1989 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.