 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1989/250
K: 1989/361
T: 17.05.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. iş Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen, 28.10.1988 T. ve 71/695 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 26.12.88 gün ve 7593 - 7867 sayılı ilamı ile; "...27.7.1979 ve 20.1.1982 tarihli toplu iş sözleşmeleri hükümleri gereğince toplu sözleşmeler, bağıtlandığı tarihlerden geriye yürütülmüş ve bu nedenle, 1.1.1982 ve 1983 tarihleri arasındatki dönem için ücret artışı meydana gelmiştir. Önceki ücretle yeni ücret arasındaki ücret farkı üzerinden prim tahakkuk ettirileceği ve zorunlu olarak bu prim tahakkukun toplu sözleşmelerin imzalandıkları tarihlerden sonra gerçekleştirileceği açıktır. Ne var ki, ücret farklarının toplu sözleşmenin yürürlüğünü kovalayan ayın kazancıyla birleştirilmesi gerekmez. 506 sayılı Kanun'un madde 77/c'ye yanlış anlam verilerek böyle bir birleştirme yapılıp, ücretin tavanı aşan kesiminden prim kesilmemesi hatalıdır. Böyle bir işlem toplu sözleşmenin geriye yürütüldüğü dönemin ücret farklarından prim kesilmemesi sonucunu doğurur. Nitekim bu olayda, aynı sonucu doğurmuş ve ücret farklarından birleştirme yönünde tavanın aşılması gerekçesiyle prim kesilmemiştir. Oysa, toplu sözleşme geriye yürütüldüğüne ve işveren tarafından kendiliğinden icra ve infaz edildiğine göre, geriye yürütülen dönemin her ay için önceden alınan ücretle geriye yürütme nedeniyle doğan ücret farkı toplanıp tavanı aşmayan kesiminden prim kesilmesi ve önce alınan primler düşülmek suretiyle prim hesaplanması gerekirdi ve böylece 506 sayılı Kanun'un 77/1 maddesine uygun prim matrahı elde edilir ve prim alınmış olurdu. Bu işlem toplu sözleşmenin yürürlük tarihinden sonra dahi yapılsa, hesaplanan ve alınan primler ücret farklarının ait olduğu ayların primleri olarak kabul edilir ve böylece hem Kurum prim kaybına uğramaz, hem de sigortalı bu prime bağlı sigortalılık halklarından yararlanmış olurdu.
İşverenin ek prim bordrosuyla açıklanan biçimde tahakkuk ettirilecek primleri ödemesi koşuluyla, tavan ücret üzerinden prim kesilmesi sonucu doğduğu takdirde, bu yolda tespite karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir..."gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü :
KARAR : 1 - Davacı, 27.7.1979 tarihinde bağıtlanan ve 1.1.1979 tarihinden geçerli sayılan ve gene 20.1.1982 tarihinde 1.1.1981 gününden geçerli olmak üzere bağıtlanan toplu iş sözleşmeleri gereğince, 1.1.1979 - 27.7.1979 arası 6 ay 27 gün ve 1.1.1981 - 20.1.1982 arası 1 sene 20 günlük dönemlerde, hakettiği ücretlerin, (eski ücret artı toplu sözleşme farkı) toplamından oluştuğu kabul edilerek ve tavanla sınırlı olarak primlendirilmesi gerekirken ücret farklarının hep birlikte ödenmesi nedeniyle ve tavanı aştığı iddiasıyla primlendirilmemesi yüzünden, normal gösterge toblosunun 1'nci derecesinin 5'nci kademesinden aylık bağlandığını, ücret farklarının ait oldukları ayın eski ücretleriyle birleştirilerek primlendirilmesi halinde, 1'nci derecenin 9'ncu kademesine intibakı gerekeceğini ve bunun sonucu olarak da 3395 sayılı Kanunun geçici madde 5'deki borçlanma hakkından yararlandırılmasını istemiştir.
Davalı kurum'un bu yolda işlem yaptığı, 1'nci derecenin 9'ncu kademesine intibak ve borçlanma isteklerini reddettiği, dosya içeriğiyle sabittir.
Özel Daire ile, yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, toplu iş sözleşmelerinin geriye yürütülmesi nedeniyle doğan ücret farklarından, ne yolda prim kesileceği ve 506 S.K., m: 77/a'nın yorumundan kaynaklanmaktadır.
Yerel Mahkeme, bu maddeyi kurum'un uygulaması paraleline yorumlanmakta ve davanın intibak kesimini, bu görüşle reddetmekte ve direnmektedir.
Oysa 506 sayılı kanun+un prime esas ücretleri düzenleyen 77/a maddesinde "sigortalıların o ay için hakettikleri ücretlerin" matrah olacağını vurgulamıştır. Madde'de özellikle "o ay içinde" sözcükleri kullanılmamış "o hükümleri ile kazanılan ücret farkları, geriye yürüme dönemi içerisinde kalak her bi ay için hakedilmiş olmaktadır.
Öte yandan fıkrada "o ay içinde ödenen" denmemiş, "o ay için hakkettikleri"nden söz edilmiştir. "o ay içinde ödenen", ile "o ay içinde hak edilen"in farkı açıktkır. O ay içinde hakedilen bu olayda olduğu gibi, geriye yürütmeyle sonradan kazanılan ücretleri kapsadığı halde, "o ay içinde ödenen" kelimeleri kullanılsaydı, geriye yürütme dönemi içinde kalan herhangi bir ay içinde fiilen ödenen dışında, sonradan vaki ödemeler, bu sözcük kapsamına girmeyecekti. 77/a maddenin bu lafzi açıklığı gereği, toplu sözleşmenin geriye yürütülmesinden kaynaklanan ücret farklarının, ait olduğu ay ücretleriyle birleştirilmesi ve bu nedenle, geriye yürüme dönemi içinde kalan aylarda, hakedilen ücretlerin, "eski toplu sözleşme uyarınca alınan ücret artı yeni toplu sözleşmesinin geriye yürütülmesi nedeniyle gerçekleşyen ücret farkları"nden oluştuğunun kabulü ve eski toplu sözleşmenin 2822 sayılı kanun, madde 6 uyarınca hizmet sözleşmesi olarak devamı nedeniyle ödenen ücretlerden sigorta primi kesilmiş olduğundan yeni toplu iş sözleşmesinin geriye yürütülmesiyle oluşan ücret farklarından fark sigorta primi kesilip, ücret toplamının gerektirdiği ölçüde tavanla sınırlı biçimde, prim tahsilinin sağlanması, zorunludur.
77/a maddenin tersine bir yorum tabi tutulması ve ücret faklarından prim kesilmemesi, SSK'yı primden yana kayba uğratır. Ayrıca, sigortalıların, aylık farklarından prim alınmaması nedeniyle, bu olayda olduğu gibi hakettiklerinden düşük aylık almalarına ve dolayısıyla sosyal güvenlikten hakettiklerinden daha az oranda yararlanmalarına yol açar.
Bundan başka, toplu iş sözleşmelerinin alabildiğince uzatılmasına sebep olur. Zira toplu pazarlık uzadıkça, sözleşme ne kadar geç imzalanırsa işverenler bu gecikmeyle doğru orantılı olarak sigorta primlerini ödememe imkanını elde ederler.
Kaldı ki, toplu iş sözleşmesinin geriye yürütülmesi nedeniyle gerçekleşen ücret farklarından prim kesilmeyeceğine ilişkin bir yasal hüküm mevcut olmadığı gibi, 3.11.1969 tarihinde neşredilip 1.3.1969'dan geçerli olarak yürürlüğe sokulan 1189 s.K., tavan ücret artırımına ilişkin prim farklarını alarak, geçmişe yönelik prim akmalı yapmıştır. Bu kronolojik olgu dahi, 77/a maddenin açıklanan biçimde yorumlanmasını zorunlu kılar.
Bu nedenle, ek prim bordrosuyla, ücret farklarından prim kesilmeli, şayet toplam ücret tutarı, tavana oluşayorsa, tavadndan prim tahakkuk ettirilmesi tavanı aşıyorsa tavanla sınırlı kısmından prim kesilmeli, ücret toplamına göre hesaplanacak primlerden, önce alınan normal gösterge tablosunun halin yararlanmakta olduğu derece ve kademesinde daha ileri bir derece ve kademeye ve örneğin 1. derecenin 9. kademesine aylığının ayarlanmasına yol açıyorsa, o derece ve kademeden aylık alması gerektiğinin tespitinde hukuki yararı bulunacağından, o yolda tespite karar verilmelidir.
Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken yazılı gerekçelerle eski kararda direnilmesi isabetsizdir. O halde, direnme kararının bu kesimi bozulmalıdır.
2 - Ne var ki, davacı normal gösterge tablosunun en üst derece ve kademesine dahi intimak ettirilse, bozma kararından sonra davacının borçlanma talebinin Yasal dayanağını oluşturan 3395 s.K.'nın Geçici 5. maddesi Anayasa Mahkemesi'nin 26.10.1988 tarih ve 19/33 sayılı olup, 11 Aralık 1988 tarih ve 200165 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan kararıyla, tümü ile iptal edilmiştir.
Bu maddenin düzenlendiği alanda doğuracaı boşluğun, kimi sigortalıların sosyal güvenlik hakları yönünden neden olacağı sonuçlar, kamu düzen ve yararını doğrudan etkileyecek nitelikte bulunduğundan, bu boşluğun doldurulması için 6 ay önel verilmiş, iptal kararının 11.6.1989 tarihinde yürürlüğe gireceği öngörülmüştür.
Ne var ki, yasa koyucu, 29.12.1988 tarih ve 352 sayılı KHK ve 24.2.1989 tarih ve 3522 sayılı olup, 29.12.1988 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe sokulan kanun'la, Anayasa Mahkemesi kararında öngörülen düzenlemeleri yapmıştır. Söz konusu KHK ve Kanun'un gerekçelerinden, bunların, anayasa Mahkemesi kararında değinilen mevzuat boşluğunu doldurmak
için çıkarıldığı, yeterli olup olmadığı yönü bir yana, önel içerisinde çıkarılması istenilen mevzuat olduğu, açık ve seçik olarak anlaşılmaktadır. Diğer bir deyimle, yasa koyucu, önelin sonunu, yeni 11.6.1989 tarihini beklememiş, düzenlemeyi daha önce yapmış ve 29.12.1988 de yürürlüğe sokmuştur. Bu durum karşısında, 29.12.1988 tarihinde iptalin yarattığı mevzuat boşluğunu dolduran düzenlemenin yapılması nedeniyle, 29.12.1988 tarihinde anayasa mahkemesi Kararı'nın yürürlüğe girdiğinin kabulü zorunludur. O halde 29.12.1988 tarihinden itibaren 3395 s.K, Geçici madde 5 iptal edilmiştir ve yok sayılmalıdır.
Anayasa'nın 153/6 maddesindeki "iptal kararları geriye yürümez" hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere tesir etmeyeceği anlamından olup, elde bulunan, uyuşmazlığın sürdüğü davalarda "geriye yürümeme kuralı" uygulanmaz. Diğer bir deyimle, bir davada uygulanması gereken bir Kanun maddesi, başka bir dava vesilesiyle iptal edilmiş ise, bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz. Zira, davanın yasal dayanağı kalkmıştır ve davacının iptal edilen maddenin sözkonusu hukuki yararı da kalmamış olur. Bu davada da, davacının 3395 S.K., madde 5'e göre borçlanması ve karşılığında geçici gösterge ayrıldığından yararlanma olnaağı kalmamış bulunduğundan borçlanma istemine ilişkin davanın reddi açıklanan gerekçelerle ve sonucu itibariyle doğrudur.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda 1 nolu bnette açıklanan nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 17.5.1989 gününde oyçokluğu ile karar verildi.