 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1989/11-357
K. 1989/538
T. 18.10.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "marka iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce davaların birleştirilmesine dair verilen 8.7.1987 gün ve 155-559 sayılı karar ile 24.11.1987 tarihli ok kararın incelenmesi davacılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 22.6.1988 gün ve 260-4220 sayılı ilamı ile; ( ...Ayrı mahkemeler arasındaki birleştirme kararları yerleşmiş dairemiz içtihatları ve hakimin bu şekilde dosyadan el çekmiş olması nedeniyle nihai karar niteliğinde ve temyizi kabil olup bu nedenle mahkemenin gönderme kararının kabili temyiz olmadığına, davacıların temyi isteğinin reddine ilişkin 24.11.1987 günlü kararın bozulup işin esasına gidilmek gerekmiştir.
İstanbul'daki Ticaret mahkemeleri her ne kadar aynı mahkemelerin muhtelif daireleri niteliğinde ise de HUMK 45/1. maddesi yönünden yerleşmiş dairemiz ve H.G.K. kararları gereğince ayrı ayrı mahkemeler niteliğinde kabul edilerek birleştirme kararlarında ayrı mahkemeler olması nedeniyle tarafların talepleri gerekmekte olup 4. Ticaret Mahkemesi'ne gönderilmesine ilişkin 8.7.1987 tarihli hükmün bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemede önceki kararda direnilmiştir:
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekilleri
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Hukuken yürürlükte olmakla beraber, günün değişen ve gelişen koşulları karşısında ihtiyacı karşılaması artık tartışma konusu olan 26.4.1340- ( 1924 ) tarih ve 469 sayılı ( Mehakim;i şer'iyyenin ilgasına ve senukimin teşkilatına ait ahkamı muaddil kanun )'a göre; aynı yargı çevresindeki birden fazla aynı sıfat ve görevdeki mahkemeler, aynı mahkemenin muhtelif daireleri niteliğindedir.
Ancak, ayrı kadro ve personeli, ayrı defter ve işleri olan ve başkanları arasında artık ( reis-ievvel-reis-i sani ) münasebeti kalmamış bulunan ve birinin gördüğü işleri diğerlerinin bilmesine imkan olmayan aynı sıfat ve görevdeki özellikle büyük şehirlerde sayıları 10'lar ya da 20'lerle ifade edilen bu mahkemeleri, aynı mahkeminin muhtelif daireleri olarak kabul etmek toplumun bu gün ulaştığı düzeye ve ülkemiz insanının bu konudaki beklentisine uygun düşemez.
Nitekim yasa koyucu davaların birleştirilmesine ilişkin HUMK.'nun 45. maddesindeki değişikliği bu amaçla gerçekleştirmiştir.
Bu yön madde metninde yer verilen sözcüklerden de anlaşılmaktadır.
Her ne kadar, Hukuk Genel Kurulu'nun 30.5.1986 tarih ve 232/595 sayılı kararında; aynı yargı çevresindeki Asliye Hukuk Mahkemeleri'nin tek Asliye Hukuk Mahkemesi'nin daireleri sayılacağı vurgulanmışsa da bu karar, İcra ve İflas Kanunu'n 235. maddesinin uygulamasına ilişkin olup, HUMK'nun 45. maddesiyle ilgili değildir. Anılan usülün 45. maddesinin uygulanması yönünden ise bu mahkemeleri ayrı mahkemeler olarak kabul etmek ve verilen birleştirme kararları hakkında esas hüküm beklenmeksizin tek başına temyiz yoluna gidilebileceği sonucuna varılması gerekir.
Diğer taraftan HUMK.'nun 2494 sayılı kanun ile değişik 45. maddesinin ikinci fıkrası ve 187. maddesinin 5. bendi hükmüne göre davaların ayrı mahkemelerde açılmış olması halinde bağlantı nedeniyle birleştirme kararı verilebilmesi ancak ikinci davanın açıldığı mahkemesinde ilk itiraz olarak görülmüş olması koşuluna bağlıdır. ( Baki Kuru cilt 1. s.989 cilt 3 S.7486 ) Olayda ise açıklanan biçimde ilk itiraz olarak ileri sürülmüş bir birleştirme isteği yoktur.
Mahkemecede kendiliğinden birleştirme kararı alınamıyacağı cihetle Hukuk Genel Kurulu'ncada benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi isabetsizdir. Direnme kararı bu nedenle bozulmadır.
SONUÇ : Davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 11.10.1989 günü yapılan ilk görüşmede üçte iki karar çoğunluğu sağlanamadığından 18.10.1939 günü yapılan ikinci görüşmede salt çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi'nin Bozma ilamında "İstanbul'daki Ticaret Mahkemeleri ...aynı mahkemenin muhtelif daireleri niteliğinde ise de..."denilmiş, böylece İstanbul'da bir tek Ticaret Mahkemesi bulunduğu, Daire'lere ayrılarak çalıştığı, bu Daire'lerin mahkeme niteliğinde olmadığını bozma kararını veren Yargıtay dairesi ( 11. HD. ) tarafından da kabul edilmiştir. Gerçekten yasal durumda budur. ( 469 b.k. m. 2; TTK 5/11, III; 26/11, İİK 235 ) O halde birleştirme kararını veren daire ( 6.Tic. ) dosyadan elini çekmiş ise de dosyanın diğer dairedeki ( 4. Tic. ) dosya ile birleştirilmesine karar verildiğinden İstanbul Ticaret Mahkemesi dosyadan henüz elini çekmemiştir. Çünkü davaya aynı mahkeminin bir diğer dairesinde devam edilecektir. Öyle ise nihai karar verilmediğinden temyiz yolu kapalıdır. ( HUMK 48, 427/I ).
Ne var ki, İstanbul Ticaret Mahkemesi'nin dairelerden oluştuğunu kabul eden Yargıtay dairesi ( 11.D. ) davaların aynı mahkemede birleştirilmesi ( HUMK. 45/1 ) "yönünden" bu bütünlüğü kabul etmemiş, dairelere "ayrı ayrı mahkemeler" şeklinde nitelemiş, son kararın temyiz edilebilir olduğu, hem de re'sen birleştirme kararı verilemeyeceği sonuçlarına varmıştır.
Özellikle İİK 235. maddesinde son defa 3494 S.K.ile yapılan değişiklikle bu gibi tereddütler tamamen giderilmiş ( 25.11.1988 ), konuya açıklık getirilmiş olduğu halde İstanbul ( Ankara, İzmir ) Ticaret Mahkemesi dairelerince verilen bazı kararların "aynı" mahkemeden ( HUMK 45/1 ) değil de "ayrı" mahkemeden ( HUMK 45/II ) verildikleri gibi bir sonuca ulaşmak mahkemeler teşkilatı kanunu, usul ve esas kanunları arasında bu konuda da gözetilen bağlantı ve ahenge uygun olmayan, olumsuz sonuçları görülecek bir yorum biçimidir.
Davaların birleştirilmesi-ayrılması uygulanmasında hangi mahkemelerin/dairelerin Aynı/ayrı sayılması gerektiği öğretide açıklıkla incelenmiş, özellenmeğe çalışılan sonuçlara varılmıştır. ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Ank. 1974, s. 536 ). Yargısal pek çok görüş de bu doğrultuda yerleşmiştir.
Kanunda yer almayan biçimde yapay görev ve iş bölümü anlaşmazlıkları yaratmak, asliye ve sulh mahkemeleri arasında bile görev uyuşmazlığının kaldırılmasına yönelik hiddetli baskılar karşısında davaların süratle ve az masrafla görülmesine dair usül kurallarına dahi ters düştüğü meydandadır.
Hele, 3495 sayılı kanunla değiştirilen İİK.nun 235. maddesinin son metni ve buna ilişkin gerekçe, kanun yapısının bu şekilde bir ayrıma kesinlikle karşı çıktığını gösteren en son ve en yeni bir misaldir.
SONUÇ : Açıklamaya çalıştığım nedenlerden ötürü ( 18 )'e karşı ( 21 ) oyla oluşan çoğunluk görüşüne katılmam mümkün değildir.