Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:1989/10-391
K:1990/83
T:14.02.1990

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
* BAĞ-KUR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU
* SAĞLIK YARDIMI
ÖZET : Gerek 1479 sayılı Yasanın ek ilk maddesinin, gerekse 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun .36. maddesinin lafzından, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı davacı kadının kocasına teban olarak 506 sayılı Yasada öngörülen sağlık yardımlarından yararlanacağı, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda düzenlenen Sağlık Sigortası Hizmetlerinden faydalanamayacağı açık seçik orta ya çıkmaktadır.
Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı gibi diğer Sosyal Güvenlik Kurumlarının Bağ-Kur'a göre sağlık hizmetleri verme bakımından daha elverişli düzeyde bulunmaları nedeniyle davacı kadının Sosyal Sigortalar Kurumu'nun kendisine sağladığı Sağlık Yardımlarından yararlanma ya devam etmesi, çıkarlarına daha çok, uygundur. Amaca bağlı yorum yönteminde, çıkarlar dengesine ağırlık tanındığına ve karşılıklı çatışan çıkarlardan hangisinin daha çok korunması gerektiği önem taşıdığına göre, davacı kadının çıkarlarının, davalı Kurumların çıkarlarına oranla daha çok korunmaya değer bulunduğu kabul edilmelidir.
(506 s. SSK. m. 36)
(1479 s. Bağ-Kur K. m. ek m.11)
 
Taraflar arasındaki "muarazanın meni, iptal ve istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Konya İş Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 21.4.1988 gün ve 232-136 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 23.12.1988 gün ve 3386-7797 sayılı ilamiyle; (Davada, davacı kadının isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olduğu, kocasının ise Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlılık aylığı aldığı, yasa gereği kocasının sigortalılığı nedeniyle Kurumun sağlık yardımlarından yararlandığı ileri sürülmüş ve  kendisinden sağlık sigortası priminin kesilmemesi gerektiğinin tesbitine karar verilmesi istenmiştir.
Davada çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlılık aylığı almakta olan kocanın, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı durumunda bulunan karısından sağlık sigortası priminin alınabilip alınamayacağı hususudur. Davacı kadının sigortalı olan kocasından dolayı sağlık yardımlarından yararlanabileceği 506 sayılı Yasanın 36/A-b maddesinin açık hükmü gereğidir. Anılan maddede, başka Sosyal Güvenlik Kurumlarına tabi olan eşin sağlık sigortasından yararlanamayacağına dair herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Kadın olan davacının geçiminin kocası tarafından sağlanması zorunluluğu yasa gereğidir.
Öbür yandan; 1479 sayılı Kanunun, 3235 sayılı Kanunun 1. maddesi ile eklenen ek 11. madde hükümleri uyarınca diğer Sosyal Güvenlik Yasalarından yararlananlar Bağ-Kurun sağlık yardımlarından yararlanamazlar. Ayrıca Bağ-Kur sağlık sigortası yönetmeliğinin 4. maddesi hükümleri bu durumda olanlardan sağlık primi kesilmeyeceğini öngörmektedir.
Bilindiği gibi, yasa maddelerinin lafzından amaç açıkça belli ise başka türlü yorum yapılamayacağı hem uygulamada ve hem de öğretide kabul edilmiş hukuksal gerçeklerdendir.
Az önce sözü edilen yasa maddesi ile tüzük hükümleri davacının, kocasının Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi olması nedeniyle Bağ-Kur'a prim ödememesi ve Sağlık Yardımlarından yararlanmaması gerektiğini hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Yasakoyucunun sözü edilen maddeyi kabul etmesindeki amacının o tarihte ülkenin tümünün sağlık sigortası kapsamına alınamamış olması ile diğer Sosyal Güvenlik Kurumlarının Bağ-Kur'a nisbetle daha güçlü bulunmaları gerçeğidir.
Mahkemece açıklanan bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davada; kocası Sosyal Sigorta emeklisi, kendisi isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olan davacılardan Suna, Sosyal Sigortalar Kanununun hastalık sigortası kolundan yararlandırılması ve giderek Bağ-Kura sağlık sigortası primi ödememesi gerektiğinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Burada çözümlenmesi gereken hukuksal sorun; kocası Sosyal Sigorta emeklisi, kendisi isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı bulunan kadının, hastalık sigortasından kaynaklanan sağlık yardımlarını kocasına bağlı olarak Sosyal Sigortalar Kurumundan mı, yoksa bağlı bulunduğu Bağ-Kurdan mı görecek olduğunun belirlenmesidir.
İşin esasına girmeden önce, Bağ-Kur Yasasının sonradan kapsamına alınan Sağlık Sigortasının geçirdiği evrim ile bu sigorta kolundan yararlanma koşullarını özetle açıklama gereği duyulmuştur.
Bilindiği gibi, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu başlangıçta uzun vadeli sigorta kollarından sadece malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarını içermekte idi. Sağlık sigortası, 5.11.1985 tarih ve 3235 sayılı Kanunun 1. maddesiyle az önce anılan yasaya eklenen "ek madde 11" ile getirilmiştir Böylece yasada bu sigorta koluna Bağ-Kur Kanununun yürürlük tarihinden 13 sene gibi uzunca bir süre sonra yer verilmiş, ancak gecikmeyle yetinilmeyip, 3235 sayılı Yasa ile eklenen geçici 6. maddede Sağlık Sigortası hizmetlerinin Bakanlar Kurulu Kararı gereğince kademeli olarak üç yıl içinde uygulamaya konulacağı hükmüne yer verilmiştir. Hemen söylemek gerekirse, kademeli uygulama 1989 yılında tamamlanmış ve ülkede ,sözü edilen hizmetlerin uygulanmadığı herhangi bir ilimiz kalmamıştır.
Sağlık hizmetlerinin ne şekilde yerine getirileceğini düzenleyen 1479 sayılı Yasanın ek 11. maddesinin sondan bir önceki fıkrasında aynen; "Sağlık hizmeti, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Mahalli İdareler, Üniversiteler, Kamu İktisadi Teşebbüslerine ait Sağlık Tesisleri ile diğer sağlık tesislerinden satın alınmak suretiyle yürütülür" hükmü getirilmiştir. Maddenin son fıkrasına göre de, sağlık hizmetinin hangi sağlık kuruluşlarından satın alınacağının tesbitine Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bu durumda; gerek geçici 6. madde, gerekse az önce değinilen ek 11. maddenin ilgili fıkraları gözönünde tutulduğunda, Bağ-Kurun sağlık hizmetini görme işlevinin çeşitli aşamalardan geçmekte olduğu ve henüz tam olarak yerine oturmadığı anlaşılmaktadır. Meseleyi bir örnekle açıklamak gerekirse; Bakanlar Kurulu, Ankara'da sadece üç hastahane ile yaptığı anlaşma ile yetinmiş; Hacettepe, Yüksek İhtisas, Ankara Tıp gibi yüksek düzeyde sağlık hizmeti verdiği bilinen hastahanelerle herhangi bir anlaşmaya girişmemiştir. Böylece Bağ-Kurulunun sağlık hizmetlerinden yararlanma olanağı henüz sınırlı ve dar tutulmuş olmaktadır. Öte yandan, bu Kurumun anılan hizmetler yönünden Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu düzeyine erişemediği de bilinen gerçeklerdendir. Esasen daha avantajlı bulunsaydı davacının Sosyal Sigortalar Kanununun hastalık sigortası hizmetlerinden yararlanmak için ısrarla çaba sarfetmeye devam etmeyeceği de aşikardır.
Baştan beri yapılan bu açıklamalardan sonra işin esasına gelince; davada uyuşmazlığı oluşturan asıl sorun, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 3235 sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen "ek 11. maddenin" 2. fıkrası ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 36. maddesinin yorumundan kaynaklanmaktadır. Sözü edilen ek 11. maddenin 2. fıkrası aynen; "  ancak, diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına ve Özel Kanunlara göre sağlık yardımlarından faydalananlar Bağ-Kurdan yararlanamazlar" hükmüne yer vermektedir. Olayda, davacı kadın isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olup ek 11. maddenin yürürlüğe girdiği tarihte kocası Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlılık aylığı almaktadır. Kimlerin Sosyal Sigorta Emeklisine (bağlı olarak) hastalık sigortasından yararlanabileceği 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 36. maddesinde düzenlenmiştir. (Davayı ilgilendiren 36-A/b) maddede aynen; "yukarıda sözü edilen kimselerin geçindirmekle yükümlü oldukları eş   bu Kanunun 33. maddesinde belirtilen yardımlardan yararlanırlar" hükmü getirilmiştir. Yasa metinleri bu şekilde yazıldıktan sonra nasıl yorumlanacakları önem kazanmaktadır. Türk Hukukunun lafzi (gramatikal) ve amaca bağlı (gai) yorum yöntemlerini benimsediği bilinen gerçeklerdendir. Lafzi yorum, yasanın metnine, yazılış biçimine, dilbilgisi kurallarına, kullanılan ifadelere, sözcüklerinin gerek günlük gerekse hukuk dilindeki anlamlarına, başlık ve kenar başlıklarına göre yapılır. Şayet kullanılan sözcüklerden yasanın anlam ve amacı anlaşılıyorsa artık başka bir yorum yöntemine gitmeye gerek yoktur. Kuşkusuz yasanın bu şekilde ortaya çıkarılan anlamı özüyle de çelişmemelidir. Çeliştiği takdirde özüne değer verileceği söz götürmez. Burada yorum yapılırken yasama belgelerinden de yararlanabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Amaca bağlı (gai) yorum çıkarlar dengesine ağırlık tanıyan bir yorum yöntemidir. Her yasa, toplumsal yaşamdaki çeşitli kurum ve ilişkileri düzenlerken karşılıklı çatışan çıkarlardan birini daha çok korumak ister. İşte yasanın dayandığı temel ilkeyi ve amacı araştırılıp ortaya çıkarmak gerekir. Bu işlem yapılırken de toplumun o anda sahip olduğu güncel olan gereksinimler, gerekçeler, değer yargıları, olayın özellikleri gözönünde tutularak bir sonuca varmaya çalışılır. Yasalara anlam verilirken toplumsal değişme ve ilerlemeler ihmal edilmemelidir.
Diğer taraftan amaçsal yorum yöntemine göre, yalnızca belirli bir maddeden çıkan anlam değil yasanın tümüne egemen olan anlam ve temel düşünce ele alınmalıdır (bkz: Prof. Dr. Aydın Zevkiiler, Medeni Hukuk, 1989, shf: 87, 88).
Yorum yöntemleri hakkında kısaca yapılan bu açıklamaların ışığında dava konusu somut olayın irdelenmesine geçildiğinde, gerek 1479 sayılı Yasanın ek 11. maddesinin gerekse 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 36. maddesinin lafzında isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı davacı kadının kocasına teban 506 sayılı Yasada öngörülen sağlık yardımlarından yararlanacağı, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda düzenlenen Sağlık Sigortası hizmetlerinden faydalanamayacağı açık-seçik ortaya çıkmaktadır.
Zira, ek 11. maddede ifade edilen "diğer Sosyal Güvenlik Kanunları" sözcüklerinin Sosyal Sigortalar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Güvenlik hakkı tanıyan özel Kanunları amaçladığı kuşkusuzdur. Her halde maddede anlatımı bulunan "diğer Sosyal Güvenlik Kanunları" kapsamına Sosyal Sigortalar Kanunu ile Emekli Sandığı Kanununun girmediği söylenemez. Tersini düşünmek lafzi yorum yönteminin açıklanmasından değinilen dilbilgisi kurallarına dahi aykırı düşer. 36, maddede, hastalık sigortası hükümlerinin uygulanmasında 506 sayılı Yasaya göre yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle yükümlü oldukları eşlerinin bu kanuna göre Sağlık yardımlarından yararlanacakları yazılıdır. Olayda davacı Su-nanın kocası tarafından geçindirilmekle yükümlü olduğu hususu uyuşmazlık konusu bulunmadığına göre bu maddenin de lafzından davacı kadının Sosyal Sigortalar Kanununda öngörülen hastalık sigortası yardımlarından yararlanması gerektiği olgusu hiç bir kuşku ve duraksamaya meydan vermeyecek şekilde açıktır. Gerek bu maddede, gerekse yasanın diğer hükümlerinde isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı kadının 506 sayılı Yasadan yararlanamayacağına dair hiç bir hüküm yoktur. Öbür yandan "Bağ-Kur Sağlık Sigortası Yardımları Yönetmeliğinin 5. maddesinin sondan bir önceki fıkrasında aynen "Ancak, diğer Sosyal Güvenlik Kuruluşları Kanunlarına ve Özel Kanunlara göre Sağlık yardımlarından faydalanan Bağ-Kur sigortalılarından bu durumlarını belgelendirmeleri halinde Sağlık Sigortası primi alınmayacak ve bunlara sağlık yardımı da verilmeyecektir' hükmünün bulunduğu görülmektedir. Yönetmeliğin bu düzenleme biçiminin ek 11. madde hükümlerine uygun olduğu ortadadır. Esasen Bağ-Kur'un, başlangıçta konuyu doğru anlayarak davacıya sağlık sigortası primi ödememesi gerektiğini resmen bildirdiği aradan 6 ay kadar bir sürenin geçmesinden sonra bu uygulamadan vazgeçtiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Konu bu kadar açıkken davanın temyiz aşamasında bulunduğu dönemde Resmi Gazete'nin 31 Ocak 1990 tarih, 20419 sayılı nüshasında yayımlanan "Bağ-Kur İsteğe Bağlı Sigortalılık Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"le de başka Sosyal Güvenlik Kanunlarına göre, sağlık yardımı gören isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalıları Bağ-Kur Yasasından kaynaklanan sağlık sigortası hizmetlerinden yararlanamayacakları hükmü getirilmiştir. Normlar hiyerarşisinde yasadan sonra gelen Tüzük ve Yönetmeliklerin Kanuna aykırı olmamak koşuluyla Kamu Kurum ve Kuruluşları tarafından uygulanması gereği gözardı edilemez. Buraya kadar davada uygulanması gereken yasa maddelerinin lafzından yola çıkılarak anlamları belirlenmiştir. Şimdi de anılan maddelerin neyi amaçladığı başka bir anlatımla amaca bağlı yorum yöntemi izlendiğinde hangi anlama geldiklerinin açıklanmasına gerek duyulmuştur.
Bağ-Kur Yasasının tümüyle temeline egemen olan ilkenin başta sağlık sigortası olmak üzere kapsamına aldığı diğer sigorta kollarından Anayasanın 65. maddesi hükümleri çevresinde, "ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek Devletin Mali Kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde Sosyal Güvenliği yaygınlaştırmak sigortalılara olabildiğince daha iyi ve daha elverişli yardımlarda bulunmak olduğu anlaşılır. Olayda davacı kadın Sosyal Sigortalar Kanununun hastalık sigortası hizmetlerinden yararlanmakta iken 1995 yılında Sağlık Sigortası Bağ-Kur Kanununun kapsamına alınmıştır. Ancak kararın başlarında anlatıldığı gibi bu sigorta kolunun uygulanmasının uzun bir hazırlık dönemini gerekli kıldığı, yerli yerine oturmasının zaman alacağı çok açıktır. Yeterli olmamakla beraber Sosyal Sigortalar Kurumu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı gibi diğer Sosyal Güvenlik Kurumlarının Bağ-Kur'a nazaran sağlık hizmetleri verme bakımından daha elverişli düzeyde bulunmaları nedeniyle davacı kadının Sosyal Sigortalar Kanununun kendisine sağladığı Sağlık yardımlarından faydalanmaya devam etmesi çıkarlarına daha çok uygundur. Madem ki amaca bağlı yorum yönteminde çıkarlar dengesine ağırlık tanınmaktadır ve karşılıklı çatışan çıkarlardan hangisinin daha çok korunması gerektiği önem taşımaktadır; o halde davacı kadının çıkarlarının davalı Kurumların çıkarlarına nazaran daha çok korunmaya değer bulunduğu kabul edilmelidir. Zira Sosyal Güvenlik hakkı kişilere tanınmış Anayasal haklardan olup Sosyal Güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri almak ve teşkilatı kurmakta devletin asıl görevlerindendir. insan mutluluğunun temelinde sağlıklı. yaşam sürme arzusu bulunduğu yadsınamayacak bir gerçektir. Bunun için de ülkemizde artarak devam eden sağlık sorunları nedeni ile genel sağlık sigortası yasasının bir an önce çıkarılması için her kesimde yoğun çabalar sarfedilirken, davacının sağlık sigortasından yararlanma hakkının daraltılması sorfucunu doğuracak şekilde davayla ilgili ek 11. madde ile 36. maddelerin yoruma tabi tutulması hem yasanın amacına hem de Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerine aykırı düşeceği kuşkusuzdur. Elbette her sigortalının bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik Kurumundan Sosyal Sigorta yardımı görmesi asıldır. Ne var ki bu kuralın istisnasının yasa koyucu tarafından kabul edilmesinde yasal bir engel yoktur. Bağ-Kur sigortalısının Bağ-Kur'dan değil Sosyal Sigortalar Yasasından yararlandırılmış olması çifte sigortalılığa yol açan bir durum değildir. Şayet hem Bağ-Kur Yasasından hem de Sosyal Sigortalar Kanunu'ndan yararlanmış olsaydı o zaman çifte sigortalılıktan sözedilebilirdi.
Kanunun çok açık olmasına karşın yinede kuşkulu bir durumun varlığı iddia edildiği taktirde şüphenin sigortalının lehine yorumlanacağı ise iş ve sosyal güvenlik hukukunun temel ilkelerindendir. Bu husus bilimsel görüşlerle de ağırlıklı biçimde benimsenmektedir. Nitekim, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Milli Komitesinin Yargıtay'ın 1988 yılı kararlarının değerlendirilmedeki amacı ile 23.11.1989 - 25.11.1989 tarihleri arasında İstanbul'da yapmış olduğu sempozyumda bildiri sunan Prof. Dr. A. Can Tuncay ile Yardımcı Doçent Dr. Müjdat Şakar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin bu davanın konusu ile ilgili kararını eleştirmişler ve çoğunluk görüşünün doğru olduğu sonucuna varmışlardır (Bkz., Can Tuncay'ın Bildirisi, sh: 21, Müjdat Şakar'ın Bildirisi, sh: 31).
Özetlemek gerekirse, yasakoyucu bilerek ve isteyerek Bağ-Kurun bu konuda gereken organizasyonu kurmasının uzun zaman alacağı düşüncesiyle başka güvenlik yasalarından yararlananların aynı şekilde yararlanmaya devam etmelerini istemiştir. Davada uygulanması gereken yasa maddelerinin amacının da bu doğrultuda olduğunda kuşku duyulmamalıdır.
Bu itibarla davacılardan Suna'nın davasının reddedilmesi doğru değildir. Usul ve yasaya uygun olmayan hükmün bu kısmı bozulmalıdır.
Diğer davacı Sezai'nin ise uyuşmazlığın niteliğine göre davada aktif dava ehliyeti bulunmadığı cihetle davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Hükmün bu kısmı ise onanmalıdır.
Sonuç : 1- Davacılardan Sezai'nin davasının reddine ilişkin direnmeye yönelik temyiz itirazlarının reddiyle hükmün bu kısmının (ONANMASINA), 5.000 lira onama harcı alınmasına, peşin harcın mahsubuna,
2- Diğer davacı Suna'nın davasının reddine dair direnme kararına yönelik temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün bu kısmının Özel Daire bozma kararı ve yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
14.2.1990 gününde, oyçokluğuyla karar verildi.
 
KARŞI OY YAZISI
1-3235 sayılı Kanunun 1. maddesi ve 1479 sayılı Kanuna eklenen ek m. 11 ve geçici m. 6 uyarınca, Bağ-Kur'da hastalık sigortası, 1985 yılından beri mevcut olup 1989 yılında bütün yurt sathına teşmil edilmiştir.
Bu durumda; Bağ-Kur'un güçsüz, Sosyal Sigortalar Kurumunun güçlü olduğu, yada Bağ-Kur'un sağlık hizmetlerinin sınırlı, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun daha elverişli bulunduğu yollu bir ön fikirle ve düşünceyle İçtihat kurulamaz. Her Sosyal Güvenlik Kurumunun, kendi kural ve imkanları çerçevesinde mensuplarını hastalık sigortasından yararlandıracağı kuşkusuzdur.
Bağ-Kur'un sağlık hizmetlerinin, henüz tam olarak -yerli yerine oturmadığı şeklindeki bir görüşle sonuca gidilmesi de, fevkalade izafı ve isabetsiz bir görüş tür. Hukuk Genel Kurulu'nun böyle bir" takdir yapmaya, Bağ-Kur'daki sağlık hizmetlerinin Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu düzeyine erişemediğini saptamaya yetkisi yoktur. Böyle bir görüş belirlemenin etkisiyle hüküm kurulmasına katılmak mümkün değildir.
2- Sigortalının veya sigortadan yaşlılık aylığı alan emekli sigortalının eşinin 506 sayılı Kanunun madde 32-42 'deki hastalık sigortası hükümlerinden yararlandırılmasının koşulları, madde 35-36'da düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanunun madde 36/A-b'de, yaşlılık aylığı almakta olanın geçindirmekle yükümlü olduğu eş... madde 33/A-B 'deki sağlık yardımlarından yararlanacaktır. Burada, kocanın karısını geçindirmekle yükümlü olduğu, yasa gereğidir. Ve maddede, başka sosyal güvenlik kurumuna tabi olan eşin, kocasına tebean sağlık yardımından yaralanamayacağına ilişkin bir açıklık yoktur. Ne var ki, bu durum, başka Sosyal Güvenlik Kurumuna tabi olan karının, kocasının hastalık sigortasından yararlanmasını gerektirmez. Zira gerek 506 sayılı Kanunun madde 35, gerekse 36, Sosyal Güvenliğe sahip olmayan eş ve çocuklar için sözkonusudur. Ayrıca Sosyal Güvenliğe tabi olan eş ve çocukları, esasen kapsamaz. 506 sayılı Yasanın, mükerrer sigortalıyı kabul etmemiş olması ve sistemin tümü bu görüşü ayrıca doğrular. Nitekim, Dairenin 18.6.1974 tarih ve 3196/457; 20.5.1975 tarih ve 1557/2931; 5.4.1976 tarih ve 7805/2452; 6.2.1980 tarih, 8424/712, 5.7 .1 983 tarih 917/3705 sayılı kararları da aynı niteliktedir.
Öte yandan, olayda 1479 sayılı Kanuna 3235 sayılı Kanun madde 1 ile eklenen ek ilmaddenin uygulanma olanağı da yoktur. Zira, emekli sigortalının başka sosyal güvenlik kurumuna tabi eşinin, 506 sayılı Kanun madde 36 'dan yararlanamayacağı yukarıda açıklandığı şekilde bir kere kabul edildikten sonra, ek madde il 'in olayda uygulanamayacağı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, Bağ-Kur sağlık sigortası yönetmeliğinin 5. maddesinin dahi tatbik kabiliyeti bulunmadığı belirgindir.
3- Eşlerin ikiside sigortalı olsa, eşlerin herbiri 506 sayılı Kanun m. 33 uyarınca bizzat hastalık sigortasından yararlanır ve kendisinden hastalık sigortası primi de kesilir. Örneğin karının kocasına tebean ve 35-36 uyarınca hastalık sigortası yardımlarından yararlanması olanaksızdır. Kan hiçbir sandığa tabi değilse kocasına teban m. 35-36 uyarınca hastalık sigortası yardımlarından yararlanır.
Koca, T.C. Emekli Sandığı İştirak~isi veya emeklisi olsa, kan sigortalı veya Bağ-Kur'lu bulunsa, T.C. Emekli Sandığı Kanunu geçici m. 7 uyarınca sigortalı veya Bağ-Kur'lu eş, T.C. Emekli Sandığının sağlık yardımlarından yararlanamaz. Bunun gibi, eşlerin ikisi de, ister mecburi, ister isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olsalar, her ikisinden de Bağ-Kur sağlık sigortası primi kesilir ve herbiri kendisine asaleten Bağ-Kur Sağlık Sigortasından yararlanır. Nitekim, Dairemizin 28.4.1988 tarihle 2356/2889 sayılı İçtihadı açıkça bu çözüm şeklini kabul etmiştir.
Koca, TC. Emekli Sandığı iştirakçisi veya emeklisi, karı da aynı sandık mensubu olsa, her ikisi de kendisine asaleten o sandığın sağlık yardımlarından yararlanır, yoksa eşin biri, diğerine tebean yararlanamaz.
Sandıklar arası çözüm açıklanan biçimde olduğu halde, kocanın sigortalı, eşi kadının Bağ-Kur sigortalısı olması halinde, o çözüm biçimlerinden ayrılarak BağKur'lu kadından sigorta primi kesilmeyeceği ve onun Bağ-Kur sağlık sigortasından yararlanamayacağı ve onun kocasına teban S.S. Kurumu'nun hastalık sigortasından yararlanacağını kabul etmek, sisteme tümüyle aykırı düşecektir.
Yasa metinleri bu denli açık ve 10. Hukuk Dairesi'nin açıklanan kararlarıyla uygulama yerleşmiş iken, yazılı gerekçelerle tersine bir çözüme ulaşan sayın çoğunluğun kararına karşıyım. 
 
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Başkanı Teoman OZANOĞLU
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini