 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1988/895
K: 1988/1016
T: 14.12.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "cezaya itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Burdur 2. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi)nce davanın görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen 14.3.1988 gün ve 1988/74-100 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 9.5.1988 gün ve 2984-3148 sayılı ilamiyle; (..506 sayılı Sosyal Sigortalar kanununun 3395 sayılı Kanunun 12. maddesi ile değiştirilen 140. maddesinde öngörülen "idari para cezaları" ile ilgili işlemlerden doğan uyuşmazlıkların aynı Kanunun 134. maddesi kapsamına giren "bu Kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar" niteliğinde bulunmasına, yine aynı Kanunun 5. maddesiyle değiştirilen 506 sayılı Kanunun 79. maddesinin 6. fıkrasında yer alan "Yetkili Mahkeme" deyiminin maddenin konusu ve kapsamı itibariyle "İş Mahkemeleri"in amaçladığının açık olmasına, giderek 140. maddedeki "yetkili Mahkeme"nin de yasanın bütünlüğü ve işlemlerinin niteliği bakımından "İş Mahkemesi" olarak kabulünün zorunlu olmasına göre mahkemece işin esasına girilip oluşacak sonuç uyarınca karar verilmek gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın görev yönünden reddi yolunda hüküm tesisi isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
KARAR : Uyuşmazlık, 3395 sayılı Kanunla değişik 506 sayılı SSK'nun 140. maddesi gereğince SSK tarafından verilen idari para cezalarına karşı yapılacak itirazların İş Mahkemesinden mi, yoksa Sulh Ceza Mahkemesinden miinclenmesi gerektiği, başka bir anlatımla hangi mahkemenin görevli bulunduğu noktasında toplanmaktadır.
3395 sayılı Kanunun 12. maddesi ile değiştirilmeden önce 506 sayılı SSK'nun 140. maddesinde yazılı suçlara bakmakla Ceza Mahkemesi'nin görevli olduğu anılan Kanunun 134. maddesi ise 506 sayılı Kanunun uygulanmasından doğan hukuki nitelikteki uzlaşmazlıklarla ilgili bulunduğu tartışmasızdır (Saymen/Ekonomisi: 45/46).
3395 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe rağmen 10. bölümün matlabı "Ceza hükümleri" olarak kalmış, 140. madde de yazılı ağır para cezası, idari para cezası olarak değiştirilmiş, para cezasının asgari ve azami hadleri artırılmış, bu para cezalarının SSK'nca verilmesi, ilgilinin süresinde itirazı halinde yetkili mahkemece itirazın sonuçlandırılması esası getirilmiştir.
Çözümlenmesi gereken hukuksal sorun; değişiklikten sonra da, anılan maddede yazılı fiillerin suç ve idari para cezasının ceza olup olmadığı, yeni prosedürün uygulanması sonucu kurumca verilecek para cezalarına süresinde yapılan itirazın hangi madde de incelenmesi gerektiği, başka bir anlatımla hangi mahkemenin görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.
T.C. Anayasanın 142. maddesi hükmüne göre, mahkemelerin görevleri kanunla düzenlenir. Öte yandan, 5 Aralık 1977 tarihli ve 4/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgili olup, kıyas veya yorum ile genişletilmesi yahut değiştirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Şayet kanunda açıklık yoksa, görev genel mahkemelere aittir. 23.5.1960 günlü ve 11/10 sayılı yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi, istisna hükümlerinin dar olarak yorumlanması, yoruma ilişkin bir temel kuraldır. Şu duruma göre, İş mahkemelerinin görevleri, istisnai nitelik taşıdığı için görevlerinin geniş yoruma değil, dar yoruma tabi tutulması asıldır (YİBHBGKK., 8.12.1982 T. 4/4 sayılı).
Doktirinde suçun çeşitli tanımları yapılmıştır. Yeni akıma göre, suç "Bir insanın kusurlu veya hukuka aykırı fiili" şeklinde tanımlanmakta, "fiil" "hukuka aykırılık" ve "kusurluluk" olmak üzere üç unsur aranmaktadır. Geleneksel doktirinde ise iki unsur yeterli bulunmaktadır. Bunlar objektif, (maddi) unsur, subjektif (manevi) unsurdur. Hukuka aykırılık suçun dışındadır. Böyle olunca da "fiil" ve "kusurluluk" olarak suçda sadece iki unsurun kabulü daha doğrudur (Eren, T.C. Hukuku, 1985, S: 22). Suçda, geleneksel doktirinde kabul edildiği gibi; yeni akımda kabul edildiği gibi üç unsur aransada 506 sayılı Kanunun 3395 sayılı Kanunla değiştirilen 140. maddesinde yazılı fiillerin suç teşkil ettikleri, "fiil" hukuka aykırılık ve "kusurluluk" unsurlarının bulunduğu tartışılamıyacak kadar açıktır. Kaldıki, 3395 sayılı Kanunun 17. maddesi ile 506 sayılı kanuna eklenen geçici 1. madde" ...mahkemelerin görev alanı dışına çıkarılan suçlarla ilgili olarak hakkında görevsizlik kararı verilerek dosyalarında tutanak ve belgeler para cezası vermeye yetkili SSK. ile ünitelerine gönderilir. Kurum, gönderilen tutanakların ilgilileri hakkında tutanaklarında yazılı suçun kanun değişikliğinden önceki para cezasının asgari haddini uygulamak suretiyle para cezası tutanağı düzenler" hükmü ile yasa koyucunun bu fiilerin suç olduğunu açık şekilde vurgulaması ve ceza hukukunun temel ilkelerini uygulamasında madde de yazılı fiillerin suç teşkil eden fiiller olduğunu açık biçimde ortaya koymaktadır. Maddede yazılı 3000 liradan 75.000 liraya kadara ağır para cezası 3395 sayılı Kanunla 10.000 liradan 500.000 liraya kadar para cezası olarak değiştirilmiş, cezanın asgari ve azami haddi artırılmıştır. Ağır para cezasının para cezası olarak değiştirilmesi hükmedilecek idari para cezasının ceza olmaktan çıkarılmış değildir.
Suçların çoğalması ve hakimlerin hepsine yetişmemesi gibi pratik zorunluluklar bir kısım hafif suçların cezalarını ilgilinin kabulü şartına bağlı olarak, idarenin (Maliye, Gümrük İdaresi, Belediye gibi) tayin etmesini gerektirmiş ve "idarenin ceza kararnamesi adlı kurumu doğurmuştur. Bu suç ve cezalara çok defa "idari suç" ve "idari para cezası" adı verilmiş ve hatta bunların klasik anlamda ceza değil, "idari müeyyide", klasik anlamda suç değil "idari müeyyideyi gerektiren fiili" oldukları söylenmişse de idari suç denilende suçtur. İdari ceza denilende cezadır. Mesele, hepsine hakim yetiştirememekten doğmuştur, şu veya bu makamın karar vermesi onların niteliğine tesir etmez, hepsi de suçtur ama kimisini hakim şu usulle, kimisini idare bu usulle cezalandırır. Gerçi terminoloji meselesi olmakla beraber, hakimin ve idarenin verdiğinin ortak tarafını belirten, haksız fiil ile tazminatından ayıran bir kavrama ihtiyaç vardır. Buda "ceza" kavramıdır (Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 1985, S: 750-751).
1696 sayılı Kanunla, 825 sayılı "Ceza kanununun Mevki, Mer'iyete Vazına Mütealik Kanunu"nun 29. maddesine eklenen ve 12.6.1979 tarih 2248 sayılı kanunla değiştirilen 825 sayılı kanunun 29. maddesinin son fıkrası "öbür, yasalarda yazılı olan kabahat eylemlerine ait davalarda yanlız para cezasını gerektiren eylemlere ait davalar Sulh Ceza Mahkemesinde görülür" hükmünü getirmiştir. Görüldüğü gibi madde de, ağır, hafif para cezası ya da, idari para cezası ayırımı yapılmadan kabahatlerden kaynaklanan yalnız para cezasını gerektiren eylemlere ait davalarda Sulh Ceza Mahkemesinin görevli olduğu belirtilmiştir. Anılan maddede yazılı "para cezasını gerektiren eylemler" kavramına idari para cezasını gerektiren eylemlerinde dahil olduğu açıktır. 140. maddede de yazılı fiillere tayin edilen ağır para cezası, idari para cezasına dönüştürüldüğüne göre, anılan eylemlerin kabahat türünden eylemler sayıldığıda ortadadır. Bu durum karşısında Sulh ceza Mahkemesinin görevli olduğunun düşünülmemesi isabetsizdir. Değişiklikten önce 140. maddede de yazılı suçlara bakmakla Ceza Mahkemelerinin görevli olduğu, anılan Kanunun 134. maddesi ise, 506 sayılı kanunun uygulanmasından doğan hukuki nitelikteki uzlaşmazlıklarla ilgili bulunduğu, yasa koyucunun da 134. madde ile hukuki nitelikteki anlaşmazlıkları amaçladığı tartışmasızdır. Yıllar yılı uygulama bu şekilde yerleşmiş ve kökleşmiş olup, ilmi ve kazai içtihatlarla bu doğrultuda bulunmaktadır. Değişik 140. maddede de "yetki ve mahkeme" ye itiraz edilebileceği belirtilmiş, "yetkili İş Mahkemesine" itiraz edileceği konusunda açık bir görev hükmü getirilmemiştir. Bidayette yasa koyucu 134. maddede ile, 506 sayılı kanundan doğan hukuki nitelikteki uyuşmazlıkların İş Mahkemesinde görüşülmesini amaçlamış olduğuna göre, 3395 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle 140. maddede de yazılı suçların da İş Mahkemesinde görülmesinin amaçlanması halinde 134. maddenin kapsamının açık şekilde genişletilmesi ya da 140. maddeye "yetkili İş Mahkemesine itiraz edilebilir" hükmünün getirilmesi gereği ortadadır. 134. madde değiştirilmedikçe 140. madde de açıka bir görev hükmü veya yasama belgelerinde değişiklikle 134. maddenin kapsamının genişletildiği 140. maddedeki ceza hükümlerini kapsamayan 134. maddenin, değişiklikten sonra 140. maddeyi de kapsadığı yasa koyucunun 134. madde olduğundan yeni bir görev hükmü getirmediği söylenemez.
506 sayılı SSK'nun 79. maddesinde yazılı bazı fiiler suç kabul edilmiş, 140. maddenin uygulanacağı vurgulanmıştır. 6. fıkrası ise prim borçları ile ilgilidir. Prim borçları ile ilgili uyuşmazlıklar 506 sayılı SSK'ndan kaynaklandığından 134. madde gereğince İş Mahkemelerinin görevli olduğu açıktır. 6. fıkradaki "yetkili mahkeme" sözcükleri ile hukuki uyuşmazlıkların amaçlandığı, idari para cezalarının amaçlanmadığı ortadadır.
3493 sayılı kanun ile; 6831 sayılı Orman Kanununda, 1475 sayılı İş Kanununda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar SSK'nda yazılı bir takım suçlarla ilgili ağır para cezaları idari para cezasına dönüştürülmüş, idarelerce verilecek bu para cezalarına karşı Sulh Ceza Mahkemesine itiraz edilebileceği hükmü getirilmiş, devlet hizmetlerinin süratli verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve görevlilerin zaman kaybını önlemek amacıyla bazı kanunlardaki sanıklara mahkemelerce verilen cezaların idari para cezasına dönüştürüldüğü tasarı genel gerekçesinde belirtilmiştir. Anılan bu yasalardaki cezalarda idari para cezası, 506 sayılı kanunun 140. maddesindeki cezada idari para cezasıdır. 140. maddede de yazılı idari para cezalarına karşı yapılacak itirazlara İş Mahkemesinde bakılacağı konusunda açık bir görev hükmü bulunmadıkça, 140. maddeye dayanılarak idarece verilen para cezalarına yapılan itirazların İş Mahkemesinde 6831, 1475, 2918, 2926 sayılı kanunlar gereğince idarelerin verdiği para cezalarına yapılan itirazların Sulh Ceza Mahkemesinde incelenmesi sonucu meydana gelecek çelişkinin yasa koyucunun amacına uygun ve yasa dayanağı bulunduğu söylenemez".
Değişiklikle fiiler kabahat türünden kabul edilip idari para cezası getirildiğinde ve 825 sayılı Ceza kanununun Mevki Mer'iyete Vazına Dair kanunun 29/son maddesinde yazılı yanlız para cezasını gerektiren eylemlere ait davalar Sulh Ceza Mahkemesinde görülür-açık hükmüne göre; SSK'nca tayin edilen para cezalarına yapılan itirazın sonuçlandırılması Sulh Ceza Mahkemesinin görevine girdiği açık-seçiktir. Açık ve genel bir görev hükmü varken 134. madde, yasa koyucunun amacına ve yorum kurallarına ters biçimde yorumlanarak, idarenin verdiği para cezalarına yapılan itirazların İş Mahkemesinde sonuçlandırılacağını kabul etmek 5.12.1977 tarih, 4/4 sayılı; 23.5.1960 tarih, 11/10 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının koyduğu "mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgili olup yorum ve kıyas yoluyla genişletilemiyeceği, değiştirilemiyeceği açıklık yoksa genel mahkemelerin görevli olacağı, istisna hükümlerinin dar olarak yorumlanması gerekeceği" ilkeleri ile bağdaşmaz.
Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan ısrar kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASI ve 2.500 lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 4.12.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.