 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1988/797
K: 1988/955
T: 07.02.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "önalım" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.1.1987 gün ve 43-1 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 12.10.1987 gün ve 10424-9655 sayılı ilamiyle; (... Davacılar, şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmazın toplam olarak 1/2 payına sahip olduklarını diğer yarı pay sahibi Kimya Ticaret ve Sanayii limited Şirketinin bu payını 30.12.1985 tarihinde 1/8 er oranında davalılara sattığını beyanla şuf'a haklarının tanınması isteği ile bu davayı açmışlardır.
Davalılar, şuf'alı payın sahibi olan Kimya Ticaret Sanayii Limited Şirketinin iki ortaklık olduğunu, bunlardan birinin davalı F. Nezihe Bayurgil diğerinin davalılarının murisi S. Nezihe'nin kocası Muammer Bayurgil bulunduğunu, Muammer'in 1.9.1983 te öldüğünü şirketteki payının mirasçları olan davalılara kaldığını, davalıların ortağı oldukları şirketi tasfiyeye karar verdiklerini, Genel Kurulun bu kararının 15.5.1984 günlü Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiğini, tasfiye amacı olarak şuf'alı payın tapuda müşterek mülkiyet şeklinde kendi şahıslarına devredildiğini kanuni harç ve vergi yönünden bu devir işleminin tapuda satış şeklinde gösterildiğini, gerçek anlamda bir satışın söz konusu olmadığını bu itibarla şuf'a hakkının kullanılamıyacağını def'i olarak ileri sürmüşlerdir.
Medeni Kanunun 659. maddesinde belirtildiği üzere şuf'a hakkı, müşterek mülkün paydaşlarından birinin payının bir üçüncü şahsa satması halinde diğer paydaşlara tanınan bir haktır. Bunun amacı, paydaşlar arasına bir yabancının sokulmamasını temindir. Olayımızda karı koca olmak üzere iki ortaklı bir Limited Şirketin Ortaklarından kocanın öldüğü onun Şirket Payının karısı ve çocuklarına kaldığı, böylece ortaklığı anne ve çocuklarının sürdürdüğü Şirketin tasfiyesine gidildiği tapudan Şirket adına kayıtlı şuf'alı payın şirket ortaklarının gerçek şahısları adına satış şeklinde intikal şahsiyeti haiz olduğu bu kişiliğinin ortakların gerçek kişilikleriyle karıştırılmaması gerektiği ihtilafsızdır. Ancak, T.T.K.552. maddesi delaletiyle 440. maddesi uyarınca tasfiyeye giren bir şirketin hükmü şahsiyetinin kısıtlı olarak tasfiyeye yönelik şekilde devam edeceği de bir Yasa gereğidir. Bu ilkelerin ışığı altında tapudaki işlemin tasfiye amacıyla şirket payının kendi ortaklarına devirmi? yoksa gerçek satış mı? olduğu hususunun çözümlenmesi gerekmektedir.
1. Davalıların dayandığı İçtihadı Birleştirme Kararı Miras Hukuku ile ilgili olduğundan, tüzel kişiler için mirasçılık söz konusu bulunmadığından bu içtihadın direkte olarak olayda uygulama yeri yoktur. Ancak, gerekçelerindeki görüşlerden yararlanmak mümkündür. Şuf'alı pay ortaklara değilde başka şahıslara intikal ettirilseydi bu işlemin satış olduğu kuşkusuzdu, bütün sorun intikalin ortaklara yapılmış olmasında toplanmaktadır. Hal böyle olunca intikalin gerçek amacını saptamak gerekmektedir. 27.3.1957 gün ve 12-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde intikal maksadının akdin masada galip geldiği ahvalde şuf'anın ceryan etmeyeceği belirtilmiştir. Olayda akdi maksat satıştır. Ama intikal maksadını isbat için davalılara imkan verilmesi gerekir. Bu davada tapudaki akdin tarafı olan davalıların bunun aksini isbat etmeleri mümkün değildir deme olanağı yoktur. Davanın özelliği kurala istisna teşkil etmesidir. Bu itibarla davalıların delil olarak dayandıkları tasfiye memuru defterlerinin ibraz ettirilmesi, tasfiye memurunun tanık olarak dinlenmesi, gerekirse defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, şirkette kayıtlı değeri üzerinde tapu işleminin yapıldığı ileri sürüldüğüne göre bu savunmanın doğru olup olmadığının defter kayıtları üzerinden tesbit olunması, tapu işlemi tarihindeki şuf'alı payın gerçek değerinin keşfen saptanması ile toplanacak bu deliller birlikte değerlendirilerek intikalin gerçek amacının belirlenmesi gerekir. İntikalin amacının tasfiyede şirket malının ortaklara geçmesini sağlamak olduğu, şeklen satış biçiminde bu işlemin yapıldığı sonucuna varılsa bu ahvalde şuf'a hakkı ceryan etmiyeceğinden davanın reddi icabedecektir.
2. İşlemin gerçek satış olduğu anlaşılırsa bu takdirde fiili taksim olup olmadığı üzerinde durulması gerekecektir. Davalılar vekili 4.7.1986 günlü dilekçesinde pek açık olmamakla beraber gayrimenkulün taksim edilerek müvekkillerine intikalinden bahsetmiştir. Temyiz dilekçesinin 4. maddesinde de açıkça şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmazın paydaşlar arasında fiilen taksim edildiğini hor bir paydaşın taşınmazın belirli bir bölümünü kullandığı bu konuyu saptayan İstanbul 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin delil tesbiti dosyasının bulunduğunu belirtmiş, karar düzeltme dilekçesinde de bu hususu tekrarlamıştır. Gerçekten müşterek mülkün paydaşları taşınmazı fiilen pay etmişse, her biri hakkını belirli kesime hasredip ondan yararlanıyorsa bunlardan birinin kendi payını ve buna ilişkin taşınmaz kısmını satması halinde tapuda pay satış şeklinde yapılan bu işlemi fırsat bilerek diğer paydaşların şuf'a hakkını kullanmaları Medeni Kanunun 2. maddesinde yer alan objektif iyiniyet kuralı ile bağdaşmaz. 19.12.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca bu hususun davanın her aşamasında ileri sürülmesi, hatta mahkemenin kendiliğinden nazara alması gerekir. Savunmanın tevsii bu gibi durumlarda söz konusu değildir.
Davanın bu bakımdan reddi gerekir.
Olayımızda da savunulduğu gibi bir fiili taksim olduğu saptanırsa davanın bu haliyle de reddi gerekecektir. Bu bakımdan bu aşamada davacıların bu konuda beyanının alınması uyuşmazlık halinde önce tanık dahil davalı delillerinin daha sonra varsa davacı delillerinin toplanması, tesbit dosyasının getirilmesi, gerekirse keşif yapılması icabeder.
Bu aşamalı incelemenin yapılması ve davanın varılacak sonuç dairesinde çözümlenmesi için karar düzeltme isteğinin kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalılar vekili Av. N. Ateş Atayakul
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davalılara satış şeklinde hisse intikalini yapan Kollektif Şirket ortaklarının yalnızca davalılar olması, başkaca şirketin ortağı bulunmaması karşısında temlik edenin esas maksadının ivaz elde etmek değil, tasfiye halinde bulunan şirket mallarının ortaklarına intikalini sağlamak olduğu anlaşılmakla, ayrıca bir incelemeye yer olmadan davanın reddi gerekirken olaya uygun düşmeyen bazı düşünce ve gerekçelerle davanın kabul edilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. O halde, dava reddedilmek üzere bozma kararına uyulmak icabedeceğinden direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 7.12.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.