 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1988/706
K: 1989/661
T: 13.12.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "masaya kayıt" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.12.1987 gün ve 5170-7455 sayılı (..Davacı kurumun davalı iflas masasına yazdırmak istediği ve iflas idaresinin sıra cetveline kabul etmediği alacak 12.7.1985 tarihinde iflası açılan şirketin ödemediği sigorta prim borcuna ilişkin gecikme zammından kaynaklanmaktadır.
Sosyal Sigortal Kurumun sigorta primi alacakları ve bunun eklentisi olan gecikme zamları İ.İ.K.nun hükümleri dairesinde ve icra memuru marifetiyle tahsil olunur. Gerçekten 6183 sayılı A.A.T.Ü. Kanunun 1. maddesinde belirtildiği üzere sadece devletin, İl Özel İdarelerinin ve Belediyelerin kamu hakukunda doğan alacaklarının takibi ve tahsili anılan yasa hükümlerine tabii olup, Sosyal Sigortalar Kurumunun prim ve gecikme zammı alacaklarının tahsili 6183 sayılı yasanın kapsamı dışındadır.
Öte yandan 506 sayılı S.S. Kanununun 3203 sayılı Yasa ile değişik 80. maddesi sigorta prim alacaklarının ve gecikme zamlarının tahakkuk ve tahsili hususlarını düzenleyen 6183 sayılı Yasa'nın bazı maddelerine sınırlı olarak atıflarda bulunmuştur. Anılan 80. maddenin 3. fıkrasında sigorta priminin ödeme süresinde ödenmemesi halinde uygulanacak gecikme zammını düzenleyen hükümlerine atıfta bulunulduğu gibi anılan maddenin 6. fıkrasında da 6183 sayılı Kanunun 9, 12, 21 ila 27 ve 36, 101, 103. maddelerine yollama yapılmıştır. Atıfta bulunulan bu maddeleri arasında kamu alacaklarına ilişkin gecikme zammının iflasın alçaldığı tarihten itibaren uygulanamayacağını öngeren 52. madde yer alamamaktadır. Diğer bir deyişle 6183 sayılı Yasanın 52, maddesinin sosyal sigorta primlerine ilişkin gecikme zammının uygulanacağı sürenin belirlenmesi hususunda uygulama yeri yoktur.
Öte yandan S.S.K. nun 80. maddesinde öngörülen gecikme zammı sigorta priminin geç ödenmesinden ötürü husule gelen kurum zararının giderilmesine yönelik bir gecikme tazminatı niteliğinde olup faiz değildir. (Mustafa ÇEMBERCİ/Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi; Ankara 1977 sh. 637) Bu durumda iflasın açılması ile faizlerin müflise karşı kesileceğini öngören İ.İ.K.nun 196. maddesinin de gecikme zamları hakkında tatbiki mümkün değildir. Nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 28.11.1985 gün 4200-10216 sayılı ve 30.3.1987 ve 7964-4288 sayılı içtihatları da bu doğrultudadır.
Şu hale göre davacı kurumun tahsil edemediği sigorta prim borçları nedeniyle müflis şirketten iflas tarihinden sonra da gecikme zammı istemeğe hakka olduğu kabul edilerek buna göre bir hüküm kurulması gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddi cihetine gidilmiş olması doğru görülmemiştir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : 506 Sayılı SSK. Kanunu gereğince, işveren tarafından prim alacağının tam ve süresinde ödenmemesi nedeni ile uygulanacak gecikme zammının, borçlunun iflasına karar verilmesi halinde, iflasın açıldığı tarihten itibaren işleyip işlemeyeceği, diğer bir anlatımla kesilip kesilmeyeceği, anlaşmazlığın temelini teşkil etmekte ve çözümü gereken husus olarak ortaya çıkmaktadır. Evvelemirde, gecikme zammının hukuki niteliği üzerinde durulmalıdır.
506 Sayılı Kanun'un 80 nci maddesi ile ilgili 2167 Sayılı Kanun'la getirilmiş değişikliğe ait gerekçede, kanuni temerrüt faizi oranının, prim alacağının zamanında ödenmeyerek işveren tarafından düşük faizle alınmış kredi gibi kullanılmasına meydan verildiği, primin gecikmeksizin ve birikmeden zamanında alınmasını sağlamak amacı ile gecikme zammı tahakkuk ettirilmesinin uygun olacağına işaret edilmiştir.
Gecikme zammı, temerrüt faizi ile aynı nitelikte sayılmak ya da prim alacağının eklentisi olmalarından öteye ortak yanı bulunmayan temerrüt faizine benzetilip aynı hukuki sonuca tabii tutulmalıdır. Zira, maddenin gerekçesi, kanunlarda bu deyimlerin ayrı ayrı veya yanyana kullanılmasına, 506 Sayılı Kanun'nun 80 nci maddesinin tedvin amacı karşısında, deyimlerin bilinçli bir şekilde ve yekdiğerinden ayrı kavramlar olarak kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Örnek verilmek gerekir ise; 22.5.1987 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmış olup "506 Sayılı Kanun'a Üç Geçici Madde Eklenmesine Dair" 277 sayılı KHK.nin hemen her maddesinde "prim, gecikme zammı, faiz borcu" kavramları yanyana yer almıştır. Keza, özel yasalarda gecikme zammı deyimine faizden ayrı olarak madde metninde yer verilmiştir. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanun'unun 20/2 nci maddesi gibi, Yargıtay 1. Başkanlığı'nın 1.3.1984 tarih 18 sayılı yazısında, "gecikme zammının faiz niteliğinde bulunmadığı için İçtihadı Birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığı" belirtilmiştir. Bundan başka, İçtihadı Birleştirme HGK.nun 13.2.1987 tarih, esas 1986/6, 1987/1 sayılı kararında, "kıdem tazminatının geç ödenmesi ile alaalı gecikme tazminatının temerrüt faizi ile birlikte istenip istenmeyeceği" konusunda İçtihadın Birleştirilmesine yer olmadığına işaret edilmiştir.
Danıştay İçtihatı Birleştirme Kurulu'nun 3.7.1989 tarih, esas 1988/5, Karar 1989/13 sayılı kararında ise, "gecikme zammının temerrüt faizi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir" denilmektedir.
6183 Sayılı AAUHK.nun gecikme zammının amme alacağına uygulanma süresi ile ilgili ve ona "iflasın açıldığı ana kadar" hayatiyet tanıyan 52 nci maddesinin SSK.nın prim alacağı yönünden işleyecek olan gecikme tazminatı hakkında uygulanıp uygulanamayacağı keyfiyeti tartışma konusu olan başlıca noktalardan biridir. Anılan 52 nci madde hükmü karşısında, S.S. Kurumu'nun prim alacağına Hazine alacağından daha fazla rüçhniyet tanınamayacağı, 506 Sayılı Kanunda iflas halinde nasıl bir çözüm getireleceğine dair yasal bir düzenleme bulunduğu ve 6183 Sayılı Kanun'a atıfta suskun kalındığı, iflasta faizin kesilmesi sebebiyle ve ödeme gücü kalmamış borçluyu daha müşkül duruma sokmamak üzere, gecikme zammının da artık iflas anından itibaren işlenmemesi gerektiği savunulmuştur.
6183 Sayılı AATUKH.nun 1 nci maddesi bu Kanunun kapsamını belirtmiştir. SSK. alacağı bu maddede sayılanlar arasında yer almamıştır. O halde, 52. maddenin amme alacağı ile ilgisi bulunmayan prim alacağına uygulanabilmesi için bu kanuna ve bu maddeye yollama yapılması gereklidir.
14.5.1985 tarih 3202 Sayılı Kanunla değişik, 506 Sayılı Kanun'un 80 nci maddesinin 6 ncı fıkrasında aynen "6183 Sayılı Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun'un, 9 12,21 ila 27 ile 36, 101 ve 103. maddeleri kurum alacakları hakkında da uygulanır." denilmektedir. Görülüyor ki, yollamada bulunulan maddeler açıkça sayılmıştır. Sayılan bu maddelerin tümü, amme alacağına teminat veya rüçhaniyet tanıyan, zamanaşımını kesme açısından amme alacaklısının lehine BK. ve TTK. hükümlerine ilaveten çok daha geniş, elverişli yeni sebepler yaratan düzenlemeler ve tahsili kolaylaştıran "diğer koruma" hükümleridir. Amme alacaklısının yararına sevk olunmuş bu hükümlerin, Kurum alacağının tahsilinde de uygulanmasını arzu eden kanun yapıcının, gecikme zammının tahsilini müddete tami kılan, 52 nci maddeyi bilerek 80 nci madde de ele almadığı ve yollama yapmadığı kuşkusuzdur. Kanun yapıcının bu noktadaki suskunluğu var ise yerindedir, bilinçlidir. "Mantıki yorum" metodu varılan bu sonucu doğrular niteliktedir. O halde, gerek lafzı gerekse ruhu itibariyle, amme alacağına has bir düzenleme getirmiş 52 nci maddenin SSK.nun prim alacağına uygulanması kabil olmadığı sonucuna kolayca varılabilir.
506 Sayılı Kanunun "Primlerin Ödenmesi" başlıklı 80 nci maddesi özel hükümdür, çözüme kendi bünyesinde yer vermiştir: Gecikme zammı, borç ödenene kadar devam edecektir. Dava veya icra takibi açılması, prim alacağına gecikme zammı uygulanmasını engelemeyecektir. 6183 Sayılı Kanunun 52 nci maddesi atıf yolu ile sayılan maddeler arasında bulunmadığından, iflasın açılması halinde prim aslının iflas masasına kaydedilmesi fiilen ödeme yerine geçemeyeceği için, gecikme zammının ise, borç ödenene kadar devam edeceğine dair yasa emri nedeni ile, primin ödenmemiş kısmı bakımından işlemesini sürdürecek demektir. 80 nci madde, gecikme zammının yalnız prim alacağına uygulanacığını, prim borcunun ertelenmesi halinde uygulanmayacağına da zikretmek suretiyle, gecikme zammını kesen sebepleri dahi metninde göstermiştir.
Ödeme güçlüğü içindeki müflisin durumunun daha da ağırlaştırılması arzu edildiği" görüşüne de katılmak mümkün değildir. Aciz vesikasında yazılı alacak miktarı faiz istenemez hükmünü muhtevi İİK. 143 ncü maddesi karşısında, 52 nci maddeye atıf nedeni ile, iflas halinde müflise karşı gecikme zammı uygulanamayacak ve fakat yine borcunu ödemekte aczi gerçekleşmiş diğer takip yolları borçluları bakımından, faiz kesilmesine rağmen, gecikme zammı işlemeye devam edeceği tarzında çelişkili bir yoruma ve uygulamaya sebebiyet verilecektir. 3494 Sayılı Kanunla değişik 196 ncı maddeye ait gerekçe bu anlaşıya müsait değildir.
25.11.1988 Tarihindeki değişiklikten önceki İİK. 196 ncı madde metnine göre, bütün alacakların faizleri müflise karşı işlemez. Bu madde sadece faizden bahsetmiştir. Gecikme zammı, bu madde kapsamına ithal edilemez.
Kaldı ki, 3494 Sayılı Kanunla değişen İİK. 196 ncı maddesinde faizin müflise karşı işleyeceği belirtilmiş olmakla, evvelki hükme son verilmiştir. Kanunun bu yeni şekli karşısında gecikme zammının iflas açılsa bile uygulama alanı bulacağı izahtan varestedir, aksini iddia tam bir çelişkiye düşmek olurdu.
Bir sosyal güvenlik kuruluşu olan SSK.nun Kanunun kendisine tevdi ettiği görevleri gereği gibi yerine getirebilmesi, kurumun "prim, gecikme zammı, faiz" alacaklarının tam olarak ve zamanında tahsil edilebilmesine, ödemedeki eksiklik veya gecikmeden doğan zararlarının karşılanabilmesine bağlı olduğu unutulmamalıdır. Bu gerçekler ve amaç gözardı edilemez. Sosyal Hukuk Devletinin, kurum alacağının tahsiline Hazine alacağının tahsilinden daha fazla önem vermesi ve daha titiz davranması yadırganmamalıdır.
Gecikme zammı ve faiz ilişkisi, iflas halindeki hukuki akıbetleri, H.G. Kuruluna ilk defa gelmemektedir. H.G. Kurulu'nun 1.11.1989 tarih, esas 1988/11-768, karar 1989/566 sayılı keza, 1.11.1989 tarih esas 1988/12-837, karar 1989/567 sayılı içtiatları da şimde varılan sonuç doğrutlusundadır.
İflasın açılmasından sonra da işlemeye devam etmesi gereken gecikme zammının ne tarzda hesaplanacağı ve ödeceği hususu ise, anlaşmazlığın konusu dışında kaldığından temasa gerek görülmemiştir.
O halde, H.G. Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki hükümde direnilmesi yersizdir. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı S.S. Kurumu vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmekle kabulü ile, 9.5.1988 tarihli direnme kararının, gerek yukarıda açıklanan gerekse Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA),13.12.1989 gününde ilk toplantıda oyçokluğu ile karar verildi.