 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1988/325
K: 1988/442
T: 25.05.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki " kıdem tazminatı farkı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; MİHALIÇCIK Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 2.10.1984 gün ve 96-135 sayılı kararın incelenmesi davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 9 Hukuk Dairesinin 22.4.1986 ve 5186-4297 sayılı ilamiyle; ( 1 - Davada söz konusu edilen teşvik priminin araç, gereçe ve diğer ihtiyaç maddelerinin yıllık satışlarından elde edilen tüm gelirlerin belirli bir oranının çalışanlara dağıtılacağına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu niteliği itibariyle söz konusu teşvik priminin daimilik arzeden ödemelerden olmadığı arızi ve değişken bir özellik gösterdiği belirgindir. Böyle olunca kıdem tazminatı hesabında dikkate alınamaz. Mahkemenin aksine görüşle hüküm tesisi bu konudaki HGK.nun 14.3.1983 tarihli 9/364 sayılı kararına ve dairenin yerleşmiş içtihatlarına aykırıdır.
2 - Kıdem tazminatı 3008 sayılı İş Kanunu ile Türk Hukukuna girmiş ve ondan sonrada 12.8.1967 tarihinde yürürlüğe giren 931 sayılı iş kanunu ile geliştirilerek devam ettirilmiştir. Bu kanun bir iş sözleşmesine dayanılarak herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiyi işçi saymakla eski metindeki (bedenen ve fikren) ayırımını ortadan kaldırarak işçi yönünden kapsamını genişletmiştir. Ancak kıdem tazminatına hak kazanabilmek için gerekli şartlardan biri olan (kıdem süresinin) başlangıç tarihi ile ilgili bir sınırlandırmayı da beraberinde getirmiştir.
Bir intibak hükmü olan 109. madde ile prensip olarak işçinin işe başladığı tarihten hesaplanan kıdem süresi yeni kanunla kapsama alınan fikir işçilerinin kıdem sürelerinin başlangıç tarihi olarak işe başlama tarihi değil, bu kanunun yürürlüğe girdiği 12.8.1967 tarihi esas alınmıştır. 1475 sayılı İş Kanunu'nda da sınırlayıcı intibak hükmü aynen muhafaza edilmiştir. İş Kanunu ve bu arada 14. maddeyi değiştiren öteki yasalarda bu yasaklayıcı hükme dokunmamışlardır.
Bu kısa açıklamadan sonra davacının hukuki durumuna gelince: dosyadaki belge ve delillere göre davacının 1967 yılından önceki hizmetinin 3008 sayılı Kanunun 1. maddesinde tanımlanan işçi kapsamına girmediği ve hakkında aynı Kanunun kıdem tazminatını düzenleyen 13. maddesinin uygulanamıyacağı açıktır. O halde davacının 12.8.1967 tarihinden önceki hizmetinin kıdem tazminatının hesabında nazara alınması mümkün değildir. Bu nedenle, anılan döneme ilişkin kıdem tazminatı isteğinin reddi gerekirken yazılı düşüncelerle kabulüne karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekde, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
KARAR : Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
1 - Teşvik priminin, daimilik arzeden bir ödeme olmadığı, arızi ve değişken bir özellik gösterdiği, bu nedenle kıdem tazminatının hesabında nazara alınmıyacağı dikkate alınarak bozma ilanının bu kısmına uyulmak gerekirken direnilmesi isabetsizdir.
2 - Davacı, Tarım Kredi Kooperatifi emekli müdürüdür. 12.8.1987 tarihine kadar yürürlükte bulunan 3008 sayılı Yasa'nın tanımladığı anlamda işçi sayılamayacağından 931 ve 1475 sayılı Yasa'nın 109. maddesi hükmüne göre,kıdem tazminatının hesabında, ancak 931 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki süre nazara alınır. Fakat, emekli olduğu tarihte yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesinde özel bir hüküm varsa ve bu hüküm işçi sayılan kişiye 12.8.1967 tarihinden önceki dönem için de bir hak bahşediyorsa, artık kazanılmış olan bu hakka dokunulamaz.
Olayda, davacının emekli olduğu vakit yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesinin 46. maddesinde; önceki dönem için, 1.6.1976 gününden itibaren geçerli bir evvelki TİS'ndeki ücretlere göre kıdem tazminatı ödeneceği öngörülmüş ve davacıya da o dönem dikkate alınarak ödeme yapılmıştır.
Artık davacının, emekli olduğu tarihteki ücret üzerinden tüm dönemler için kıdem tazmınatı ödemesine ilişkin talebi, bu nedenle yerinde olmayıp bu kısma ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulunü dair kararda direnilmesi usul ve Yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenle, HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.5.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.