 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1988/10-270
K. 1988/472
T. 15.06.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "muarazanın men`i" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep İş Mahkemesi`nce davanın kabulüne dair verilen 13.11.1987 gün ve 1987/341-477 sayılı kararın incelenmesi davalı kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi`nin 3.12.1987 gün ve 1987/6877-6742 sayılı ilaniyle; "Burada çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, Emekli Sandığı Kanunu`na tabi olarak geçen çalışmalara tanınan "fiili hizmet" zammı ile "itibari hizmet zamlarının" sigortalılık süresine dahil edilebilip edilemiyeceği hususudur. Başka bir deyişle, sigortalılığın başlangıç fiili ve itibari hizmet süresi kadar geriye götürülebilir mi?
Davada, sonuç olarak Emekli Sandığı`nda geçen hizmetlerle Sosyal Sigortalar Kurumu`nda geçen hizmetlerin birleştirilmesi ve yaşlılık aylığına hak kazandığının saptanması istenmektedir. Şu hale göre, davanın yasal dayanağı Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında 228 sayılı Kanun ile bu Kanun`un yenisi olan 2829 sayılı Kanun ve de 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 60`ıncı maddesidir. Gerek 228 sayılı Yasa`nın 8`inci maddesinde gerekse 2829 sayılı Yasa`nın 6`ncı maddesinde, sigortalılık süresinin başlangıcı ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu`nda ilk defa çalışılmaya başlandığı tarih olarak belirlenmiştir. Bu durumda, davacının sigortalılık süresinin başlangıcının ilk defa Emekli Sandığı Kanunu`na tabi olarak çalışmaya başladığı 9.10.1962 tarihi olduğu ortadadır. Fiili ve itibari hizmet sürelerinin sigortalılık başlangıcına eklenmek suretiyle sigortalılık başlangıcının geriye götürülmesine yasal ve hukuksal olanak bulunmamaktadır. Sosyal Sigortalar Kanunu`nun sigortalılık süresinin hesaplanması biçimini düzenliyen 108`inci maddesinde de aynı ilkeleri benimsemiştir. Özellikle, hizmetlerin birleştirilmesine dair yasada başlangıcın fiili hizmet süresi kadar geri götürüleceği yolunda bir hüküm bulunmadıkça yorum suretiyle sigortalılık süresi uzatılamaz. Davada, davacının yaşlılık aylığına hak kazanabilmesi için prim ödeme gün sayısı yeterli ise de 25 yıllık sigortalılık süresi gerçekleşmediğinden davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı düşüncelerle Hüküm verilmiş bulunması usule ve yasaya aykırıdır" gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
KARAR : Davacı, davasında, T.C. Emekli Sandığı`nda geçen hizmetleri ile, Sosyal Sigortalar Kurumu`nda geçen hizmetlerin birleştirilerek, 506. sayılı Kanun`un 60`ıncı maddesi uyarınca kendisine yaşlılık aylığı bağlanmasını ve davalı Kurum`un Emekli Sandığı`nda geçen çalışmalara bağlı olarak yapılan fiili hizmet zamlarına ilişkin sürelerin birleştirilemeyeceği ve bunun sonucunda da sigortalılık süresi dolmadığından yaşlılık aylığı bağlanamayacağına dair olan muarazanın men`ini istemiştir.
Mahkeme, T.C. Emekli Sandığı`na tabi olarak geçen hizmetler, fiili hizmet zamanını gerektirdiği ve fiili hizmet zammı süreleri, fiili hizmete ekleneceği ve öteki sigortalı hizmetlerle birleştirilebileceği ve sonuçta 506 Sayılı Kanunun madde 60`daki yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin koşullar oluştuğu için davacıya yaşlılık aylığı bağlanmasına ve davalı Kurum`un muarazanın men`ine karar vermiştir.
Özel Daire ise, fiili hizmet zammının itibari hizmet olduğu, öteki hizmetlerle birleştirilemeyeceği ve sigortalılık başlangıcı tarihinin geriye götürülmesine de yol açamayacağı ve bu durumda 25 yıllık sigortalılık başlangıcı tarihinin geriye götürülmesine de yol açamayacağı ve bu durumda 25 yıllık sigortalılık süresi gerçekleşmediğinden davacıya yaşlılık aylığı bağlanamayacağı gerekçeleriyle, yerel mahkemenin kararını oyçokluğu ile bozmuştur.
Yerel mahkeme, 5434 Sayılı Kanun uyarınca, fiili hizmet zammının emeklilik işlemlerinde fiili hizmete katılacağını, fiili hizmet sayılacağını, bu zamların itibari hizmet olmadığını, bu nedenle öteki hizmetlerle birleştirileceğini ve birleştirme halinde de yaşlılık aylığı koşullarının oluştuğunu ve bu nedenle davanın kabulü gerektiğini ileri sürerek, eski kararında direnmiştir.
Bu durumda, yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu uyarınca tanınan fiili hizmet zamlarının, itibari hizmet sayılıp sayılmayacağı, 2829 Sayılı Kanun`un 7`inci maddesinde yazılı "itibari hizmetin" veya primi ödenmemiş süreler deyimlerinin kapsamına girip girmediği ve hizmet birleştirilmesi dışında tutulup tutulamıyacağı noktasında toplanmaktadır. Bu konunun çözümünden sonra, yaşlılık aylığı bağlanması veya Kurum`un çekişmesinin önlenmesi gerekip gerekmediği sorunu, yasal bir sonuca bağlanabilecektir.
Gerçekten, davacı, 9.10.1962-Ekim 1982 tarihleri arasında 19 yıl 9 ay 28 gün T.C. Emekli Sandığı`na tabi olarak Zirai Mücadele ve Karantina Teşkilatı`nda çalışmıştır. 5434 Sayılı Kanun`un 32. maddesi uyarınca, bu hizmet türü için, fiili hizmet müddetinin her yılına 2 ay olmak üzere toplam olarak, 2 sene 1 ay 20 gün sürenin eklenmesi zorunludur.
Anılan Kanun`un 33/2 maddesine göre "... fiili hizmet müddeti zamları emeklilik muamelelerinde fiili hizmet sayılır..."
O halde, fiili hizmet zammı, itibari hizmet olmayıp, fiili hizmete eklenen bir süredir ve fiili hizmet süresi ile bu ekleme süre, ikisi birlikte fiili hizmet sayılmaktadır. İtibari hizmet süresi, sözü edilen Kanun`un 35-38`inci maddelerinde ayrıca düzenlenmiştir. Fiili hizmet zammı, nitelikçe itibari hizmet sayılsa idi, 35-38 maddelerde, itibari hizmet kurumu, ayrıca düzenlenmezdi.
Öte yandan, fiili hizmet zammı süreleri 5434 Sayılı Kanun`un 34/2 maddesi uyarınca, primi alınan bir süredir. zira, fiili hizmet zammı süresine tekabül eden istihkak toplamından, belirli oranda alınan primin, yarısı kesenek, yarısı karşılık sayılarak kurumlarınca emekli sandığına yatırılmaktadır. Diğer bir deyimle, iştirakçilerden kesenek alınmamakta karşılıkla birlikte işverenden tahsil edilmektedir.
Demek ki, fiili hizmet zammı süresi 2829 sayılı Kanun`un 7`nci maddesindeki "itibari hizmet ve primi ödenmemiş süre" deyimleri kapsamına girmemekte ve hizmet süreleri toplamına katılması yasaklanan sürelerden bulunmamaktadır. Şu halde, davacının fiili hizmet zamlarıyla birlikte T.C. Emekli Sandığı`na tabi olarak geçen 21 sene 11 ay 18 gün hizmet süresinin 2829 sayılı Kanun`un 4`üncü maddesi çevresinde, öteki hizmet süreleri ile birleştirilmesi mecburidir.
Davacının 1.11.1982-31.1.1987 tarihleri arasında 4 sene 3 ay süre ile, 506 sayılı Kanun`a tabi olarak çalıştığı konusunda da bir uyuşmazlık bulunmadığına göre, Emekli Sandığı`na ve Sosyal Sigortalar Kurumu`na tabi olarak geçen bu hizmetleri birleştirilip toplanınca 26 sene 2 ay 18 güne ulaştığı anlaşılmaktadır. 506 Sayılı Kanun`un 60`ıncı maddesinde yazılı yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin yazılı talep, yaş prim ödeme gün sayısı koşullarında, gerek taraflar ve gerekse yerel mahkeme ve Özel Daire arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı için, davada tartışma konusu olan 25 yıl sigortalılık koşulu da, yukarıda açıklandığı üzere gerçekleşmiş bulunduğundan, davacıya, yaşlılık aylığı bağlanması icabettiği sonucuna varılmıştır.
Fiili hizmet zammı süresinin, hizmet birleştirilmesinde gözönünde tutulması, sigortalılık başlangıcına ilişkin 506 sayılı Kanun`un 108 ve 2829 sayılı Kanun`un 6. maddeleri kuralına da ters düşmemektedir. Sadece, sigortalılık başlangıç tarihinin farazi olarak öne alınması sonucunu doğurmaktadır. Bu da, birleştirme işleminin niteliği ve bu olayda, davacının, her iki sandıkta kesintisiz çalışmasından doğmaktadır. Kaldı ki, fiili hizmet zammı süresinin, 506 sayılı Kanun`un 60`ıncı maddesinde aranan sigortalılık süresinin hesabında nazara alınamayacağına ilişkin yasal bir kural yoktur. Aksini öngören kanun hükümleri ise, yukarıda açıklanmıştır.
Öte yandan, sigortalıları, yasaların verdiği haklardan yoksun bırakmak sonucunu doğurmuş bir yorum tarzını benimsemek, sosyal güvenlik ilkeleriyle de bağdaşmayacaktır. Her ne kadar, görüşmeler sırasında kimi üyeler, Hukuk Genel Kurulu`nun 21.11.1984 T. ve 82/1013-84/974 Sayılı, 20.3.1985 T. ve 83/541- 85/230, 29.5.1985 T. ve 83/095-85/515 ve 14.3. 1986/T. ve 84/463-86/239 sayılı kararlarında değişik sonuca varıldığına, ileri sürmüş iseler de, bu kararlarda 3575 S.K. 19/c maddesine göre belirli işyerlerinin belirli koşullarında geçmiş hizmetlerin 1,5 misli kabulünün itibari hizmet sayılıp sayılmayacağı konusu tartışılmış, bunların, 228, 1214 ve 2829 sayılı Kanunlar`da hizmet birleştirilmesi dışında tutulan itibari hizmetlerden sayılacağı sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, 3575 Sayılı Kanun`da, 5434 Sayılı Kanun`un 32,33/2, 34/2. maddeleri benzeri açık hükümler ve fiili hizmet zammı ve itibari hizmet süreleri ayırımına ilişkin kurallar, bulunmamaktadır. Bu itibarla, o kararlarda söz konusu hizmetler, hizmetin türü, tabi olduğu sandık ve yasa hükümleri bakımından, bu davadaki hizmetlerden farklı bulunmaktadır. Bu nedenlerle, o kararlar bu dosya için emsal nitelikte görülmemiştir.
O halde, bu ve Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen yerel mahkeme kararındaki gerekçelerle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ONANMASINA, 15.6.1988 gününde oyçokluğu ile karar verildi.