 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2003/7-1
K: 2003/17
T: 4.3.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- SORGU
- TEMEL CEZANIN BELİRLENMESİ
- SONUÇ CEZA
İçtihat Özeti: CYUY.nın 236 ve 135, maddelerinde belirtilen tüm gereklerin yerine getirilmesine karşın, savunma yapmayarak açıklamada bulunmama hakkını kullanmış olan sanığın, usulüne uygun biçimde sorguya çekildiği kabul edilmelidir.
- Muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalarda bir günün, para cezalarında ise bin lira küsurunun hesaba katılmayacağına ilişkin TCY.nın 30/2. maddesinde düzenlenen genel kural, temel cezanın belirlenmesi, arttırma ve eksiltme yapılması ve sonuç cezaya hükmedilmesİ aşamalarının her birinde uygulanacağı gibi, 647 sayılı Yasanın 4/1. maddesinde bir gün hürriyeti bağlayıcı cezaya karşuık tutulan para cezası miktarının her takvim yılı bakımından TCY.nın 4421 sayılı Yasa ile eklenen Ek 6. maddesi uyarınca yeniden belirlenmesi sırasında da nazara alınmalıdır.
- Özel düzenleme içeren 2918 sayılı Yasadaki temel para cezalan her takvim yılı için aynı Yasanın 4262 sayılı Yasa ile değişik Ek 3. maddesindeki ilkeye göre ve ortaya çıkabilecek 100.000 lira kesirleri atılmak suretiyle belirlenmeli, ancak takip eden arttırma ve eksiltme aşamalarında TCY. 'nın 30/2. maddesi hükmü uygulanmalıdır.
(1412 s. CMUK. m. 135,236)
[765 s. TCK. m. 30/2 (4421 s. Kanunla Ek m. 6)]
(647 s. ÇİK. m. 4/1)
[2918 s. Trafik K. (4262 s. Kanunla Değ.) Ek. m. 3]
Sürücü belgesiz ilk kez araç kullanmak suçundan sanık Sunay'ın 2918 sayılı Yasanın 36/3, TCY'nın 119, 647 sayılı Yasanın 4. ve TCY'nm 72. maddeleri uyarınca 288.078.060 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Doğanşehir Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 29.3.2002 gün ve 8-25 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 19.11.2002 gün ve 17321-16702 sayı ile onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı 7.1.2003 gün ve 103982 sayı ile;
"Sanık Sunay hakkında, ilk kez sürücü belgesiz araç kullanmak suçundan, 28.1.2002 tarihli Trafik Suç tutanağı ile kamu davası açıldığı, aynı tarihli duruşmada; kimlik bilgileri tesbit edilen sanığa, "CMUK.nun 135. maddesi uyarınca yasal hakları hatırlatıldı, savunmasının tesbitine geçildi" denildikten sonra atılı suça karşı yapması gereken savunmasına ilişkin sorgusu (diyecekleri) duruşma tutanağına zabt edilmeden, "Önödeme ihtaratına geçildi" denilerek, önödeme önerisi yapıldığı ve sanığın önödeme önerisine yönelik "tarafıma mehil verilsin, önödeme ihtaratına uyacağım" şeklindeki beyanı tutanağa geçirilip, duruşmanın tamamlandığı, sonraki yargılama safhalarına sanığın çağrılıp, savunmasının alınmadığı, gıyabında müsnet suçtan mahkumiyetine karar verildiği, anlaşılmaktadır.
Sanığın önödeme önerisine karşı diyeceğinin sorulması, CMUK.nun 135-236 maddelerine uygun olarak alınmış savunması mahiyetinde görülemez. Sanığın, sürücü belgesiz araç kullanıp kullanmadığı yolunda bir beyanı dosyada mevcut değildir. Kaldı ki, önödeme önerisi yapılması, idari işlem niteliğindedir. Nitekim, Yüksek 7. Ceza Dairesinin 11.2.2002 gün ve 2002/1205-1403 sayılı bir kararında, sanığın, usulüne uygun şekilde savunmasının alınmaması, bozma nedeni yapılmıştır.
Sorgu; maddi gerçeği bulmak için konulmuş kamusal niteliği oldukça ağır basan bir usul kuralıdır. Sanığın, savunma hakkını kullandığını gösteren sorgu niteliğinde alınmış bir ifadesi dosyada mevcut değildir. Önödeme önerisine yönelik, sınırlı bir beyanla, savunma hakkının kullanıldığı kabul edilip mahkumiyet kararı verilmesi, yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usul ve yasaya aykırıdır." görüşü ile Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü.
Sanığın sürücü belgesiz ilk kez araç kullanmak suçundan mahkumiyetine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda öngörülen kurallara uygun biçimde sorguya çekilip çekilmediğine ilişkindir.
3842 sayılı Kanun ile değişik CMUK'nun ifade ve Sorgunun Tarzı başlıklı 135. maddesinde; "Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur.
1- İfade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tespit edilir, ifade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2- Kendisine isnad edilen suç anlatılır.
3- Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği söylenir.
4- isnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir.
5- Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine varolan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı verilir.
6- ifade verenin veya sorguya çekilen şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7- ifade ve sorgu bir tutanakla tespit edilir. Bu tutunakta;
...................................." hükmü bulunmaktadır.
Madde ile sanığa, kendisini daha iyi savunma imkanı sağlanmış, bazı delillerin toplanmasını isteme hakkı verilmiş veya hiçbir şey söylememe imkanı tanınmıştır.
Aynı Kanunun 236. maddesinde ise,, "Duruşmaya tanıkların ve bilirkişinin yoklamasıyla başlanır.
Bundan sonra sanığın açık kimliği ve şahsi durumu tespit olunur. Daha sonra iddianame okunur ve 135. maddeye göre sanık sorguya çekilir" hükmü yer almaktadır.
O halde, sanığın kolluk veya C.Savcısı tarafından ifadesi alınırken ve hakim tarafından sorgusu yapılırken; öncelikle kimliği saptanmalı ve üzerine yüklenen suç açıkça anlatıldıktan sonra, kendiliğinden müdafi tayin edebilecek durumda değilse, baro tarafından atanacak bir müdafi isteyebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, susma hakkının olduğu, somut delillerin toplanmasını isteyebileceği ve lehe olan hususları ileri sürebileceği hatırlatılmalıdır.
inceleme konusu olayda;
Sanığın sürücü belgesiz araç kullandığına ilişkin düzenlenen suç tutanağı ile birlikte 28.1.2002 günü mevcutlu olarak sevkedilmesi üzerine Yerel Mahkemece 3005 sayılı Yasa hükümlerine göre duruşma açılarak açık kimliği ve şahsi durumunun tespit edildiği, suç tutanağı okunup yüklenen suçun anlatıldığı, "CMUK.nun 135. maddesinde belirtilen yasal haklarını anladığını müdafi istemediğini, savunmasını hemen ve bizzat kendisinin yapacağını" belirtmesi üzerine savunmasının tespitine geçildiği, ardından da sanığa önödeme önerisinde bulunulduğu, sanıktan sorulduğunda; önödeme önerisine uyacağını ifade ederek süre verilmesini istediği, bunun üzerine sanığa süre verilip duruşmanın 29.3.2002 gününe bırakıldığı, bu tarihli oturumda da önödeme önerisine uymayan sanığın yokluğunda mahkumiyet karar verildiği anlaşılmaktadır.
Sanık, savunma yapmaya zorlanamayacağı gibi, aksine, yüklenen suçlama ile ilgili olarak "açıklamada bulunmama"sı kendisine tanınan yasal bir haktır.
Görüleceği üzere, somut olayda CMUK'nun 135. maddesinde öngörülen bütün yasal gereklerin Yerel Mahkemece yerine getirilmesine karşın savunma yapmayan sanık açıklamada bulunmama hakkını kullanmıştır. Öte yandan, özel kanunlar uyarınca işin doğrudan doğruya mahkemeye intikal etmesi halinde önödeme önerisinin sorgudan önce yapılması gerekmekte ise de; bu hususun son karara bir etkisi bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanığın sorgusu için gerçekleştirilen işlemler usulüne uygun olduğundan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde görülmemiştir.
Ancak, Yerel Mahkeme 28.1.2002 tarihinde işlediği sürücü belgesiz ilk kez araç kullanmak suçundan dolayı sanığı 2918 sayılı Yasanın 36/3. maddesine göre 1 ay hafif hapis ve 83.000.000 lira hafif para cezası ile cezalandırmış, önödeme önerisine uymaması nedeniyle TCY'nın 119. maddesi uyarınca cezasını yarı oranında arttırarak 1 ay 15 gün hafif hapis ve 124.500.000 lira hafif para cezasına çıkarmış, ardından kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezayı 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca günlüğü takdiren 3.635.068 liradan dönüştürerek 163.578.060 lira hafif para cezasına çevirmiş ve aynı neviden olan para cezalarını toplayarak sonuçta sanığın 288.078.060 lira hafif para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
Oysa, suç tarihinde yürürlüte olan TCY.nın 30. maddesinin 2. fıkrasında "Muvakkat cezalar için bir günün ve para cezalarında bir lirarın küsuru hesaba katılmaz" ifadesi mevcut iken, suç ve hüküm tarihinden sonra 10.2.2003 günlü ve 25020 sayılı mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasanın 1. maddesiyle, anılan fıkradaki "bir" ibaresi "bin" olarak değiştirilmiştir. Para cezalarında hesaba katılmaması gereken artık kısmı, bir liranın küsurundan bin liranın küsuruna yükselten bu yasa değişikliğinin sanığın lehine olması nedeniyle TCY.nın 2/2. maddesi uyarınca, hükme konu para cezasının yeniden değerlendirme ve hesaplama yapılmak suretiyle belirlenmesi zorunludur
Konunun tam olarak açıklığa kavuşturulabilmesi bakımından, para cezalarının belirlenmesi, hesaplanması, alt ve üst hadleri ve uygulanması ile ilgili Ceza Yasamızın kimi hükümlerinin 4421 sayılı Yasa ile getirilen sistem de gözönüne alınarak incelenmesi ve 2918 sayılı yasada öngörülen para cezalarının hesaplanması yöntemi ile karşılaştırılması ve TCY.nın 30/2. maddesinde yapılan değişikliğin 2918 sayılı Yasadaki para cezalarını ne şekilde etkileyeceği yönünden uygulama sınırlarının ortaya konulması gereklidir.
Ülkemizde uzun yıllardır enflasyonun yüksek oranlarda seyretmesi, Türk Lirasının değer kaybetmesi, durağan para cezalarının göreceli olarak düşük kalıp caydırıcı etkisini yitirmesi nedeniyle Yasa Koyucu, para cezalarını günün ekonomik koşullarıyla uyumlu hale getirerek suç ve ceza arasında bozulan dengeyi düzeltmek ve para cezalarının caydırıcı etkisini güçlendirmek için değişik tarihlerde çeşitli yasal düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Bu amaçla ilk kapsamlı değişiklik 5435 sayılı Yasa ile gerçekleştirilmiş olup, bilahare 14.12.1988 gün ve 20019 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 3506 sayılı Yasa ile Türk Ceza Kanununda ve çeşitli yasalarda yer alan para cezalarında artış yapılmış, takip eden yıllar bakımından da memur maaş katsayısındaki artışa bağlı bir oran dahilinde cezaların her yıl için arttırılması şeklinde bir sistem kabul edilmiştir. 3506 sayılı Yasanın yürürlükte olduğu dönem için, 2918 sayılı Yasadaki cezalar yönünden de 3506 sayılı Yasa hükümlerinde öngörülen bir kısım kurallara göre artış öngörülmekte iken, bilahare 2918 sayılı Yasada değişiklik yapan 4199 sayılı Yasanın 47. maddesi ile TCY.na 3506 sayılı Yasa ile eklenen ek maddelerin 2918 sayılı Yasa hakkında uygulanamayacağı esası kabul edilmiş, nihayet 2918 sayılı Yasanın Ek 3. maddesinde 25.7.1997 gün ve tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4262 sayılı Yasa ile değişiklik yapılarak, 2918 sayılı Yasada öngörülen temel para cezalarının belirlenmesi yönünden özel bir düzenleme getirilmiştir.
Anılan maddenin ilk iki fıkrasında; "2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunundaki fiiller için, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda uygulanan mutlak ceza tutarları, o yıl için Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca tespit ve ilan olunan yeniden değerleme oranında arttırılır.
Bu suretle hesaplanacak ceza tutarlarında 100.000 liraya kadar olan kesirler dikkate alınmaz." hükümlerine yer verilmiştir.
Böylelikle, 2918 sayılı Yasada yer alan para cezalarının 4262 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesini takip eden yıllar bakımından her takvim yılı için arttırılması ve yeniden belirlenmesi sırasında "yeniden değerleme oranı" ölçü olarak alınmış, ayrıca ortaya çıkabilecek küsurat yönünden de, TCY.nın 30/2. maddesinden farklı bir miktar kabul edilerek, 100.000 lira küsurunun dikkate alınmayacağı öngörülmüştür.
Bilahare 1.8.1999 gün ve 23773 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 3506 sayılı Yasanın getirdiği sistemi değiştiren 4421 sayılı Yasanın 4. maddesi ile TCY.nın Ek 1. maddesinin (a) ve (b) bentleri değiştirilerek, 2918 sayılı Yasa ayrık olmak üzere çeşitli yasalarda öngörülen temel para cezaları belirli ölçülerde artırılmış, TCY.nın 19. ve 24. maddeleri değiştirilerek ağır ve hafif para cezalarının aşağı ve yukarı hadleri yükseltilmiş, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasının 1 numaralı bendi ile 5. maddenin 6. ve 9. fıkralarında değişiklik yapılarak (daha sonra 4786 s. Yasa ile yapılan bir başka değişiklik sonucu 6. fıkra 7., 9. fıkra ise 10. fıkra haline gelmiştir) özgürlüğü bağlayıcı ceza yerine hükmedilecek para cezaları ile ödenmeyen para cezalarının hapse dönüştürülmesi işlemlerinde bir gün hapse karşılık gelecek para cezası miktarlarında artış yapılmış, ayrıca takip eden yıllar bakımından yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaksızın para cezalarında otomatik bir artış yapılmasına olanak sağlayan TCY.nın Ek 2. maddesi değiştirilerek artışı belirleme hususunda yeni bir ölçüt getirilmiş, para cezalarının her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca belirlenip ilan edilen "yeniden değerleme oranında" arttırılarak uygulanması esası kabul edilmiştir. Ayrıca, TCY'na 4421 sayılı Yasa ile eklenen Ek 6. madde ile, para cezalarının her takvim yılı için arttırılması yolundaki bu prensip, 647 sayılı Yasanın 4. ve 5. maddelerinde belirtilen miktarlar yönünden de geçerli kılınmıştır.
Yukarıda da vurgulandığı üzere, TCY.nın 4421 sayılı Yasa ile değiştirilen Ek 1 ve Ek 2. maddeleri açıkça 2918 sayılı Yasayı ayrık tutmuştur. Bu nedenle, 2918 sayılı Yasada öngörülen gerek idari gerekse adli nitelikteki temel para cezalarının her yıl için yeniden belirlenmesinde 2918 sayılı Yasanın Ek 3. maddesinde yazılı kurallar geçerlidir. Buna göre, 2918 sayılı Yasada düzenlenen bir para cezasına hükmedileceğinde, temel para cezası bu Yasanın 4262 sayılı Yasa ile değişik Ek 3. maddesinde öngörülen kurallar doğrultusunda hesaplanacak, temel cezanın belirlenmesi sırasında ortaya çıkacak 100.000 lira kesirleri dikkate alınmayacaktır. Ancak, TCY.nın 30/2. maddesindeki kuralın istisnalarından birini oluşturan bu ilke, sadece temel para cezalarının belirlenmesine yönelik olduğundan, Türk Ceza Yasasında yer alan hükümlerin, özel ceza yasalarının buna aykırı olmayan hükümleri hakkında da uygulanacağına ilişkin TCY.nın 10. maddesindeki kural gereği, temel ceza üzerinden yapılacak artırma, eksiltme ve dönüştürme işlemleri sırasında ortaya çıkabilecek küsurlar yönünden, TCY.nın genel hüküm niteliğindeki 30/2. maddesindeki miktar dikkate alınacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulumuz ile Özel Dairenin süreklilik gösteren uygulamaları da bu doğrultudadır.
2918 sayılı Yasada öngörülen temel para cezalarının belirlenmesi ile ilgili yönetimi ve TCY.nın öngördüğü sistemden ayrıldığı noktaları bu şekilde açıkladıktan sonra, Ceza Yasamızın genel hükümlerinden olan ve sonuç para cezalarında mutlak uygulanması zorunluluğu bulunduğunda kuşku duyulmayan 30. maddenin 2. fıkrasındaki kuralın, (2918 sayılı Yasada yer alan temel para cezaları dışında) temel cezanın belirlenmesi, cezada arttırma ve ekslitme yapılması ve hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi sırasında zorunlu olarak başvurulan bir gün hapse denk tutulan para cezası miktarlarının her takvim yılı için yeniden belirlenmesi aşamalarında da uygulanmasının gerekip gerekmediği incelenmelidir.
TCY.nın 30. maddesinin ikinci fıkrası, muvakkat cezalarda bir günün ve para cezalarında bin liranın küsurunun hesaba katılamayacağını söylemekle, bu kesirlere hiçbir suretle hükmedilemeyeceğini belirtmek istemiştir. (Dönme-zer-Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 12. Bası, Cilt 3, s.92) Anılan fıkrada, günün kesiri ile bin liranın kesiri aynı hükme tabi kılınmıştır. Fıkrada geçen "hesaba katılmaz" ibaresi, bir hesaba başvurulması zorunlu her aşamayı, başka bir deyişle yasa koyucu tarafından 30. maddeye istisna oluşturması gayesiyle doğrudan doğruya belirlenmiş olmayan, gerek hesaplama sonucu bulunan gerekse üzerinden hesaplama yapılacak olan her miktar ve süreyi kapsamına almaktadır.
4421 sayılı Yasa ile para cezalarının her takvim yılı için arttırılması uygulaması başladıktan sonra, bazı yıllar için öngörülen yeniden değerleme oranlarının ondalık kesirler taşıması nedeniyle, temel para cezaları ile hafif ve ağır para cezalarının aşağı ve yukarı hadleri belirlenirken ortaya çıkan kusurlu miktarlar, yapılan hesaplama sonucu bulunmuşlardır. Yasa koyucu tarafından doğrudan doğruya belirlenmediklerinden, yasa koyucunun, bu miktarların TCY.nın 30/2. maddesindeki kuralın istisnasını oluşturmasını amaçladığından da söz edilemez. Dolayısıyla, temel hürriyeti bağlayıcı cezaya hükme-dilirken günün kesiri sayılacak bir zaman birimi ile, örneğin; 7 gün 12 saat gibi bir süreyle hapis cezasına hükmedilemeyeceği gibi, kesirlerin hesaba katılmaması yönünden muvakkat cezalarla aynı hükme tabi kılınmış olan temel para cezası belirlenirken de "bin lira kesirinin" atılması zorunludur.
Bir başka örnek vermek gerekirse; kavgaya katılmak suçundan TCY.nın 464/3. maddesi uyarınca temel cezası 7 gün hapis olarak belirlenen kişinin cezasından ağır tahrik nedeniyle TCY.nın 51/2. maddesi gereğince 2/3 oranında indirim yapıldığında, günün artığı olan 8 saatlik süre hesaba katılmaksızın cezası 2 güne indirilecek, ardından yaş küçüklüğü nedeniyle TCY.nın 55/3. maddesi uyarınca cezasından 1/3 oranında indirim yapıldığrnda yine günün artığı olan 8 saatlik süre hesaba katılmayarak cezası 1 gün hapis olarak belirlenip, takiben bu cezanın para cezasına dönüştürme işlemi gerçekleştirilecektir. Görüleceği üzere, cezalarda hesaba katılmayacak süre ve miktarları gösteren TCY'nın 30/2. maddesi, muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezaların arttırılması ve eksiltilmesi sırasında gözönünde tutulmaktadır. O halde bu kural para cezalarının arttırılması ve eksiltmesi sırasında da, diğer bir ifade ile ara işlemlerde de uygulanmalıdır.
Öte yandan, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasının 1 numaralı bendindeki para cezası miktarları, cezanın kişiselleştirilebilmesi bakımından hürriyeti bağlayıcı cezanın kamu para cezasına çevrilmesi işlemi sırasında zorunlu olarak başvurulması gereken bir temel para cezası ölçüsü olup, suç ile ceza arasında bir denge bulunması gerektiği ilkesine ve cezası dönüştürülecek suçun cürüm veya kabahat nev'inden olmasına göre ayrı ayrı değerlerde belirlenmiş, bir gün hürriyeti bağlayıcı cezaya karşılık tutulan para cezası niteliğindedir. Nitekim Yasa Koyucu, 4421 sayılı Yasa ile çeşitli yasalardaki para cezalarının yanında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi ile beher gün hürriyeti bağlayıcı cezaya karşılık tutulan para cezası miktarlarının da her yıl yeniden değerlendirme oranında arttırılmasını öngörmüştür.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi bakımından, 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki para cezası miktarlarının yeniden değerleme oranında arttırılması uygulamasını bir örnekle açıklayacak olursak; 647 sayılı Yasanın 4421 sayılı Yasa ile değişik 4. maddesinde, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların, kabahatlerde beher gün karşılığı 1.000.000 ila 2.000.000 lira hesabıyla hafif para cezasına çevrilebileceği öngörülmüştür. 4421 sayılı Yasanın yürürlüğünü takip eden yıllar bakımından belirlenip ilan edilen yeniden değerleme oranları ise, 2000 yılı için % (52,1), 2001 yılı için %(56) ve 2002 yılı için %(53,2)'dir. Bu oranlar üzerinden hesaplama yapıldığında, kabahatlere ilişkin kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların para cezasına dönüştürülmesinde, beher gün karşılığı 2000 yılı için 1.521.000 ila 3.042.000 lira, 2001 yılı için 2.372.760 ila 4.745.520 lira ve 2002 yılı için de 3.635.068,32 ila 7.270.136,64 lira hafif para cezası olarak bulunmaktadır.
Görüleceği üzere, 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki miktar belirlenirken liranın küsuru ilk kez 2002 yılında ortaya çıkmış ve Ceza Genel Kurulumuz ile Özel Daireler, TCY'nın 30. maddesinin 4806 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmasından önceki biçiminde yer alan, "para cezalarında bir liranın küsuru hesaba katılmaz" kuralından hareketle, 2002 yılı için dönüştürmelerin lira kesirlerinin atılması suretiyle bir gün karşılığı 3.635.068 ila 7.270.136 lira hesabıyla yapılmasını isabetli bulmuşlar ve bu uygulamayı 4806 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesine değin istikrarlı biçimde sürdürmüşlerdir. Nitekim incelemeye konu olayda da, Yerel Mahkemenin bir günü 3.635.068 liraya karşılık tutmak suretiyle yaptığı uygulamanın, henüz 4806 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sırasında isabetli bulunarak eleştiri konusu yapılmaması da, uygulamanın istikrar kazandığının bir göstergesidir.
Ancak, 4806 sayılı Yasa ile TCY'nın 30/2. maddesinde değişiklik yapılarak para cezalarında hesaba katılmayacak kısmın lira küsurundan bin lira küsuruna yükseltilmesi ve TCY'nın 2/2. maddesi hükmü karşısında; mevcut yasa değişikliğinin fail lehine olması nedeniyle, 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki miktarların 2000 yılından itibaren bu kez bin lira küsurlarının atılması suretiyle yeniden hesaplanıp belirlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu yeni ilke doğrultusunda yapılan hesaplama sonucu, kabahatlere ilişkin hürriyeti bağlayıcı cezaların, beher günü 2000 yılı için 1.521.000 ila 3.042.000 lira, 2001 yılı için 2.372.000 ila 4.745.000 lira ve 2002 yılı içinde 3.633.000 ila 7.269.000 lira hesabıyla hafif para cezasına dönüştürülmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; TCY'nın 30/2. maddesinde düzenlenen, muvakkat cezalarda bir günün, para cezalarında ise bin liranın küsurunun hesaba katılmayacağı yolundaki kuralın, (2918 sayılı Yasadaki temel para cezası istisna olmak üzere) gerek temel cezanın belirlenmesi ve takip eden arttırma ve eksiltme işlemleri ile sonuç ceza tutarına hükmedilmesi aşamalarında, gerekse 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasının 1 numaralı bendinde öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya dönüştürülmesi aşamasında bir güne karşılık tutulan para cezası miktarlarının belirlenmesinde gözönünde tutulması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında yeniden somut olaya dönecek olursak;
Somut olayda, sanığın 28.1.2002 tarihinde işlediği sürücü belgesiz ilk kez araç kullanmak suçundan dolayı tayin olunan temel para cezasının yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda ve 2918 sayılı Yasanın ek 3. madesinde öngörülen biçimde belirlendiği anlaşılmaktadır. Ancak, hürriyeti bağlayıcı cezanın 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca para cezasına çevrilmesi sırasında, bir gün hafif hapis cezası 3.635.068 lira hafif para cezasına karşılık tutulmuş ve sanığın 1 ay 15 gün hafif hapis cezası 163.578.060 lira hafif para cezasına dönüştürülmüştür. Hükümden sonra yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile TCY'nın 30/2. maddesinde değişikli yapılarak, para cezalarında hesaba katılmayacak miktarın bir lira kesiriden bin lira kesirine çıkarılması ve TCY'nın 2/2. maddesi karşısında, sanığın aleyhine sonuç verdiği anlaşılan Yerel Mahkeme uygulamasının yeniden değerlendirilmesi zorunludur. Bu itibarla, Yerel Mahkeme hükmünün açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, CYUY'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.BaşsavcIığı itirazının açıklanan bu değişik gerekçeyle KABULÜNE, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 19.11.2002 gün ve 17321-16702 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme hükmünün TCY'nın 2/2. ve hükümden sonra yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile değişik TCY'nın 30/2. maddesi hükümleri karşısında sanığa fazla para cezası tayin edilmiş olması nedeniyle BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CYUY'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, Yerel Mahkeme hükmünün "Sanık Su-nay'ın sürücü belgesiz ilk kez araç kullanmak suçundan 2918 sayılı Yasanın 36/3. ve Ek 3. maddeleri uyarınca bir ay hafif hapis ve 83.000.000 lira hafif para cezası ile cezalandırılmasına, önödeme önerisine uymayan sanığın cezasının TCY'nın 119/5 maddesi uyarınca yarı oranında arttırılarak 1 ay 15 gün hafif hapis ve 124.500.000 lira hafif para cezası ile cezalandırılmasına, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCY'nın 4421 sayılı Yasa ile değişen Ek 2. ve aynı Yasa ile eklenen Ek 6., 4806 sayılı Yasa ile değişik 30/2. ve 647 sayılı Yasanın 4/1. maddeleri uyarınca beher günü 3.633.000 lira para cezasına karşılık gelmek üzere dönüştürülerek sanığın 163.485.000 lira hafif para cezası ile cezalandırılmasına, aynı cins para cezaları TCY'nın 72. maddesi uyarınca toplanarak sanığın sonuçta 287.985.000 lira hafif para cezası ile cezalandırılmasına" karar verilmesi suretiyle (DÜZELTİLEREK ONANMASINA), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 4.3.2003 gününde gerekçede oyçokluğu, sonuçta ise oybirliği ile karar verildi.