Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2003/1-173
K: 2003/198
T: 24.6.2003

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


765/m. 29, 51
Kasten adam öldürmek ve etkili eylem suçlarından sanık A. T.'ın TCY.nın 448, 55/3, 59/2, 456/4, 457/1, 457/1, 55/3 ve 59/2, maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay ağır hapis ve 140.608.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, suçta kullanılan bıçağın TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 08.04.2002 gün ve 119-115 sayı ile verilen kararın katılan vekilleri ve sanık vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.12.2002 gün ve 40975011 sayı ile;
"Sanığın ablası R.'nin evine gündüz saat 10'da geldiği kapının 7-8 dakika geç açılması ve ablasının tedirgin olmasının dikkatini çektiği evde kim var dediğinde R.'nin kimse yok demesine rağmen 4 yaşlarındaki Ö. 'in maktül M.'i kasdederek M. amca var dediği M.'in bulunduğu odanın kapısının kilitli olduğu, bunun üzerine sanığın mutfaktan bıçak aldığı bir sandalyeye çıkarak kapının üst camından baktığında odadaki maktülle göz göze geldiği yolundaki savunması R.'nin duruşmadaki anlatımı ile de teyit edildiğinden evli bir kadının evine eşi evde olmadığı saatlerde gelmesi ve sanığın gelişinde evde gizlenmesi aralarında gayri ahlaki ilişkinin bulunduğu yolundaki sanıkta oluşan elem ve gazabın ağır tahrik oluşturur ağırlıkta olduğu TCK.nun 29. maddesi gözetilerek adil oranda TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanması gerekirken TCK.nun 51. maddesinin uygulanmaması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise; 05.03.2002 gün ve 43-53 sayı ile;
"Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında, haksız tahrik failin haksız bir eylemin doğurduğu öfke ve elemin etkisi altında hareket ederek suç işlemesi olarak tarif edilmiştir. Hal böyle iken mağdure ve maktül, sanığın eve geldiğinde aralarında bir ilişkinin varlığından şüphelendiğini fark ederek müteaddit defa sanığa aralarında hiçbir ilişkisinin bulunmadığını söylemişlerdir. Nitekim gerek maktül gerekse mağdure evde giyinik vaziyette olup maktül oturma odasında bulunmaktadır ve yargılamanın hiçbir safhasında mağdure R. 'nin iffetsizliği iddia edilmemiş, sanık tarafından da böyle bir savunma yapılmamıştır.
Maktülün oturduğu odanın kilitli olduğu mağdure R. tarafından başlangıçta ileri sürülmemiş bilahare daha sonra kardeşi olan sanığı koruma kaygısı ile kapının kilitli olduğunu ve baş örtüsünün olmadığını ifade etmiş, önceki ifadesine aykırılığı nedeniyle sonraki beyanına itibar edilmemiştir.
Sanığın mağdure ablasının maktülle ilişkisi olduğuna dair iddiası bulunmamasına ve esasen böyle bir ilişkinin varlığının mevcut olmamasına rağmen sanık, olmayan bir olguyu araştırmadan şüphe üzerine olayı gerçekleştirmesinin lehine tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği kabul edilmelidir.
Nitekim Yüksek Yargıtay l. Ceza Dairesinin, mahkememizin 2003/71 esasında kayıtlı ve halen derdest olan davada 5.6.2001 tarih ve 2001/246 esas ve 2001/2559 karar sayılı bozma ilamında belirtildiği gibi "sanık M.'in üvey babası maktül H. 'yi öldürmesi fiilinde annesi Fatma'yı para karşılığı başka erkeklere satmasının ağır tahrik teşkil edeceği sanığın bu inançla fiili işlediği kabul edilerek hakkında TCK.nun 51/2. maddesi uygulanmış ise de, toplanan delillere, dosya içeriği, tanık anlatımlarına göre bu iddianın varit olmadığı, aksine maktülün çevresinde iyi bir insan olarak tanındığı ailesine karşı böyle bir durumun söz konusu olmadığı, bu itibarla sanık lehine tahrik hükümlerinin kabulünü gerektirir haklı bir neden oluşturmayacağı" gerekçesiyle verilen bozma ilamından sonra aynı olayda Ceza Genel Kurulunun 24.12.2002 tarih ve 2002/1-311 esas ve 2002/443 karar sayılı ilamı da "Hiçbir zaman meydana gelmemiş ve kendisine yönelmemiş bir eylemin haksız olduğu inancı içerisinde hareket ederek suç işlenmesinde hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına da olanak yoktur" demek suretiyle bu hususu teyit etmiştir." gerekçesi ile ilk hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de, sanık vekili ve o yer C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya,Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 14.05.2003 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanığın, kasten adam öldürmek ve etkili eylem suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Yasal bir indirim nedeni olan tahrik, ceza hukuku bakımından, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Buna göre, haksız tahrikten söz edebilmek için;
a ) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır,
b ) Bu fiil haksız olmalıdır,
c ) Fail, öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır.
d ) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdure R. Y. kolluk tarafından alınan ifadesinde; 5-6 yıl önce evlendiği eşi Ekrem Y.'ın market çalıştırdığını, aile düzenlerinin iyi olduğunu, görümcesi Emine G. ve maktül eşi M. ile sık sık ailece görüştüklerini, birbirlerinin evlerine gidip geldiklerini, olaydan 4 ay kadar önce eşi evde olmadığı sırada Emine ve maktül M. ile gündüz vakti kendi evlerinde otururlarken kardeşi sanık A.'in de geldiğini ve birlikte sohbet ettiklerini, daha sonra da bir gün eşi evde olmadığı sırada maktül M.'in kızıyla birlikte evlerine geldiğini ve bakması için kızı kendisine bıraktığını, o sırada kardeşi A.'in de bunu gördüğünü ve kendisine maktül M.'in niye gelip gittiğini sorduğunu, ancak başka bir şey söylemediğini, olaydan yaklaşık 2 gün önce annesinin evine gittiğini, maktül M.'in, Irak'tan kendilerine getirdiği çaydan bir miktarını da onlara götürdüğünü, olay günü de maktül M. 'in kendilerine satmış olduğu çayın parasını almak üzere evlerine geldiğini, yabancı olmadığı için eve aldığını, vereceği parayı ararken kapının çalındığını, elektrikler kesik olduğundan kapıya yumrukla vurulduğunu, açtığında kardeşi sanık A.'in evde kimin olduğunu sorduğunu, maktül M.'in olduğunu belirterek içeri davet ettiğini, zaten 4 yaşındaki kızının kendisinden önce evde kim olduğunu söylediğini, sanık kardeşinin "bu adamın burada ne işi var?" diye bağırmasını duyan maktulun bunu üzerine sanığı içeriye davet ettiğinde, "gelmem, ben bunun evinde oturmam, senin burada ne işin var" diye bağırıp çağırmaya başladığını, mutfağa yöneldiğini, geri geldiğinde elinde bıçak olduğunu, maktül M.'e zarar verir düşüncesiyle sanığı tuttuğu sırada kendisine kafa attığını, ağzının yaralandığını, sonra maktülün yanlarına geldiğini ve birlikte sanığın elinden bıçağı aldıklarını, otur demelerine rağmen deli gibi olduğunu, maktül gittikten sonra kendisiyle konuşacağını söyleyerek maktülü gönderdiğini ve kapıyı arkadan kilitleyip anahtarlarını yanına aldığını, kardeşi sanığa yanlış anlamamasını söylemesine rağmen deliliğini sürdürüp, "seni öldüreceğim" diye bağırarak anahtarları istediğini, mutfağa giderek bıçağı yeniden aldığını, ve kendisine doğrultarak anahtarları istediğini, vermek istemediği için bıçağı kendisine doğru salladığında arka omuz kısmından yaraladığını, sonra anahtarları vermek zorunda kaldığını, kardeşi sanığın bıçağı beline koyarak evden ayrıldığını, birkaç dakika sonra arkasından çıktığında sokakta kalabalık ve yerlerde kan izleri olduğunu, maktülün yaralı halde hastaneye götürüldüğünü gördüğünü, eve dönüp telefonla durumu ailesine bildirdiğini, maktül ile aralarında kesinlikle ilişki bulunmadığını, kardeşi sanıktan şikayetçi olmadığını beyan etmiştir.
C.Savcısı tarafından alınan ifadesinde ise; olay günü görümcesinin eşi olan maktül M.'in, kendilerine satmış olduğu çayın parasını almak için geldiğinde eve buyur ettiğini ve parayı vereceği sırada kapının çalındığını, kapı dürbününden baktığında kardeşi A. olduğunu görerek hemen kapıyı açtığını, bu sırada maktülün oturduğu odanın kapısını içeriden kilitlemiş olduğunu, bundan haberinin olmadığını, küçük kızının maktülün de evde olduğunu söylemesi üzerine sanığın, "ne işi var bu adamın" diye bağırdığını ve maktülün bulunduğu odaya yöneldiğini, kapıyı zorlayıp kilitli olduğunu anlayınca kendisinden anahtar istediğini, getirmek için gittiğinde, sanığın sandalye üzerine çıkarak kapının üzerindeki pencereden maktül M.'i gördüğünü, tam bu sırada maktülün kapıyı açıp dışarıya çıktığını ve kardeşi sanığa "gel seninle oturup konuşalım" dediğini, sanığın ise "ne işin var burada, seni öldürürüm" diyerek mutfaktan bir bıçak alarak maktüle yöneldiği sırada, sanığın elinden bıçağı almayı başardığını ve mutfağa götürüp bıraktığını, bu sırada sanık ve maktülün karşılıklı olarak birbirlerine bağırarak tartışmakta olduklarını, kardeşi ile konuşacağını belirterek maktüle gitmesini söylediğinde onun kapının önünde yere çömeldiğini, buna da kızan sanığın "sen daha oturuyor musun, kalk git buradan" demesi üzerine maktülün çıkıp gittiğini, kapıyı kilitleyerek anahtarı üzerine aldığını ve kardeşine, "bizi yanlış anladın, aramızda ilişki yok, bana güven, güvenmiyorsan ver bıçağı ben kendimi öldüreyim" dediğini, ancak sanığın kendisini dinlemeyip ısrarla anahtarı istediğini, anahtarı vermemekte direndiğini, sanığın mutfaktan bıçağı alıp gelerek tekrar anahtarı istediğini, vermeyince bıçağı karnına dayadığını, direnip eğilince bıçakla sırtına vurduğunu, kendisinin de anahtarları sanığın yüzüne fırlattığını, sanığın kapıyı açarak evden ayrıldığını, bir süre sonra peşinden aşağıya sokağa indiğinde kan izleri gördüğünü, olay sonrasında bunalımda olduğundan kaygıya kapılarak can güvenliği nedeniyle yetkililerce barındırılmayı istediyse de ailesi ile görüştükten sonra bu düşüncesinden vazgeçtiğini, ailesi ile birlikte kalmak istediğini, maktül ile aralarında duygusal bir ilişki bulunmadığını, onu ağabeyi olarak gördüğünü, kocasının da görüşme olaylarını bildiğini, sanığın neden böyle bir düşünceye kapıldığını bilemediğini, çaldığında kapıyı hemen açtığı gibi, her zaman olduğu gibi başının da bağlı olduğunu belirtmiştir.
Duruşmada ise benzer şekilde anlatımda bulunmakla birlikte, olay öncesinde sanık A.'in, maktülün tavırlarını beğenmediğini söyleyerek kendisini uyardığını, olay günü maktülün ailesi ile geldiğini düşünerek kapıyı açtığını, yalnız geldiğini gördüğünde akraba oldukları için eve almamazlık edemediğini, para aradığı sırada kapı çalınıp kardeşi gelince bu nedenle korkuya kapılarak önce kapıyı açmadığını, çalmakta ısrar edince kapıyı açtığında sorması üzerine evde kimse olmadığını söylediğini, ancak küçük kızı O.'in, maktülün evde olduğunu söylediğini, bunun üzerine sanığın sinirlendiğini, devamlı baş örtüsü ile dolaşan bir insan olduğunu, olay günü de baş örtüsünün bağlı olduğunu, örf ve adetlerine göre yabancı bir erkekle bir bayanın aynı evde yalnız kalmalarının uygun karşılanmadığını, kardeşi sanığın da maktülü ayrı bir odada kilitli olarak bulması nedeniyle olayı namus davası olarak gördüğünü, daha önceki ifadeleri alınırken namus davası yapıp kendisini öldüreceklerinden korktuğu için farklı anlatımda bulunduğunu, duruşmadaki ifadesinin daha doğru olduğunu, eşi ile aralarında bir sorun bulunmadığını, boşanmamakla beraber şu anda ayrı yaşadıklarını, olaydan sonra kocasının kendisini ailesine teslim ettiğini söylemiştir.
Sanık A. T., müdafii huzurunda kolluk tarafından alınan ifadesinde; ablası olan mağdur R.'nin yaklaşık 7 yıl kadar önce E.Y. adlı kişi ile evlendiğini, olaydan 4 ay kadar önce evlerine gittiğinde eniştesinin evde olmadığını, fakat eniştesinin arkadaşı olan M. adlı kişinin hanımı ve çocukları ile evde olduklarını, sonradan soyadının G. olduğunu öğrendiği bu kişinin aile hayatı ile ilgili olarak ablası ile samimi konuşmalarından moralinin bozulduğunu ve içinde bir şüphe oluştuğunu, eniştesi eve gelene kadar bekleyip sonra ayrıldığını, ancak aklının da orada kaldığını, bunun üzerine yeğeni O. kendilerine geldiği vakit M. adlı bu kişinin eve sık sık gelip gittiğini sorduğunda, arada sırada gelip gittiğini söyleyince şüphelerinin arttığını, olaydan 2-3 gün kadar önce ablasının gündüz vakti kendilerine geldiğini, ve yanında çay getirdiğini, sorduğunda maktül M.'in getirdiğini söyleyince, ablasına bir şey söylememekle birlikte sinirlendiğini, 4 yıldır sinir hastası olduğunu, ancak bu konuda tedavi görmediğini, ailesinin de haberi olmadığını, ablası ile ilgili düşüncelerinden de kimsenin haberi olmadığını, olay günü işi olmadığı için sabah 10.00 sıralarında ablasının evine gittiğini ve kapıyı tıklayarak çaldığında açılmadığını, fakat kapı deliğinden bakıldığını hissettiğini, ikinci kez çaldıysa da kapının açılmadığını, kapı önünde yaklaşık 7-8 dakika bekledikten sonra ablasının kapıyı açtığını, yüz hatlarında bir tedirginlik bulunduğunu, her zamankinin aksine başının örtülü olmayıp açık olduğunu, yanına gelen yeğeni Ö.'in, "içerde odada M. amca var" dediğini, oturma odasının kapısını yokladığında kilitli olduğunu, ablasının, misafirliğe gideceği için kapıyı kilitlediğini söylemesine rağmen ikna olmadığını, anahtarı istediğini ve ablası ararken mutfağa geçerek bir ekmek bıçağı aldığını, o sırada yeğeninin yeniden maktül M.'in içeride olduğunu söylemesine rağmen ablası R.'nin olmadığını söylediğini, bu arada evin diğer odalarını da kontrol ettiğini, kontrol etmediği bir tek kilitli oda kaldığından bir sandalyenin üzerine çıkarak kapı üzerindeki camdan içeriye baktığında maktül M.G.'ı üzeri giyinik vaziyete fakat tedirgin bir halde ayakta dururken gördüğünü, gözgöze geldiklerinde maktülün kapının kilidini açtığını, bu sırada ona "ne işin var senin ablamın evinde" diye bağırdığını, elindeki bıçakla maktülün üzerine yürüdüğünü, ablasının ve maktülün birlikte elindeki bıçağı aldıklarını, sonra kendisini oturtup yanlış bir şey olmadığına ikna etmeye çalıştılarsa da onları dinlemediğini, gitmek istediğinde ablasının göndermediğini, maktülü görmek istemediğini söyleyerek onun gitmesini istediğini, maktül dışarı çıktıktan sonra ablasının kapıyı kilitleyerek kendisiyle konuşmak istediyse de dinlemeden evden çıkmaya çalıştığını, bu arada mutfağa bırakılmış olan bıçağı da yeniden aldığını ablasının kapı anahtarını vermemesi üzerine korkutmak için bıçağı ona doğru bir defa sallamasından sonra ablasının anahtarı verdiğini ve bıçağı beline sokarak sokağa çıktığını, amacının konuyu aile büyüklerine anlatmak olduğunu, sokak üzerinde pide fırınının 30-40 metre yukarısında maktül M.'in dikilmekte olduğunu ve kendisine baktığını gördüğünü, ona doğru yönelip aralarında 1 metre kadar kaldığında maktülün, "yanlış anlama, herhangi bir şey yok, ablanla aramızda bir şey geçmedi" dediğinde kendisini kaybettiğini, belindeki bıçağı çıkartarak maktülün karnına doğru salladığını, sonra vücuduna doğru gelişi güzel savurduğunu, koluna sarılıp bıçağı almaya çalışan maktülün karın kısmından yaralandığının farkına vardığını, bir ara kaçmaya çalışan maktülün yere düştüğünü görerek yeterli olduğunu düşünüp olay yerinden ayrıldığını, bir telefon kulübesinden evine telefon ederek durumu bildirmek istediğinde telefona çıkan kız kardeşinin ağlayarak neden ablasını bıçakla yaraladığını sorması üzerine gidip karakola teslim olduğunu, yaptığından pişmanlık duyduğunu beyan etmiştir.
C.Savcısı tarafından alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuş, ayrıca amacının maktülü öldürmek olmadığını, olay anında ne yaptığını tam olarak bilemediğini, sinir hastası olduğunu, bu konuda tedavi görüp hap kullandığını belirtmiştir.
Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda ise, kolluk ve C.Savcılığı ifadelerinin doğru olduğunu, olayı samimi olarak anlattığını, maktül ile ablasının ilişkisi olduğu düşüncesine kapıldığını, maktülü ablasının evinde görünce içinde yetiştiği koşullar ile gelenek ve göreneklerine göre çok sinirlendiğini belirtmiş ve olayın gelişimini C.Savcılığı ifadesine uygun olarak anlatmıştır.
Duruşmada da benzer şekilde anlatımda bulunmakla beraber, daha önce ruh ve sinir hastalıkları tedavisi görmediğini, sakinleştirici kullandığını, herhangi bir doktora gitmediğini söylemiştir.
Tanık Z.E. kolluk tarafından alınan ifadesinde, evinin balkonunda çamaşır sererken sokağın üst başından üzerinde yeşil mont bulunan bir kişinin, peşinden de tanımadığı 16-17 yaşlarında bir kişinin gelmekte olduklarını gördüğünü, genç olanın yeşil montlu kişinin yanına geldiğini ve karın kısmından çıkarttığı bıçağı bu kişiye salladığını, ilk iki sefer yeşil montlu kişinin kendisini kolladığını, ancak 3. sefer yaralandığını, korkup içeriye girdiğini, görse bıçaklayan kişiyi tanıyabileceğini beyan etmiştir.
Duruşmada benzer şekilde anlatımda bulunmuş, huzurda bulunan sanığın maktülün arkasından geldiğini, maktülün sanığı gördüğünü, herhangi bir konuşma ve tartışma olmadan sanığın o anda çıkarttığı bıçakla aniden maktüle vurmaya başladığını, aralarında konuştularsa da kendisinin duymadığını söylemiştir.
Tanık E.Y. ise, C.Savcısı tarafından sanık sıfatıyla alınan ifadesinde; maktül M. 'in, hem halasının oğlu hem de eniştesi, mağdur R.'nin ise kendi eşi olduğunu, maktülün kardeşi R.'ın iddia ettiği gibi maktül ile aralarında herhangi bir ticari ilişki veya husumet bulunmadığını, sık sık birbirlerine gidip geldiklerini, sanık A.'i, maktülü öldürmesi için azmettirmesinin söz konusu olmadığını, olay günü sanık, maktülü kendi evinde görünce yanlış anlamadan dolayı o anki kızgınlıkla söz konusu cinayeti işlediğini, sanığın olaydan önce maktülü tanımadığını ve aralarındaki samimiyeti bilmediği için maktülün, evlerine gidip gelmesini yanlış anladığını beyan etmiştir.
Duruşmada tanık olarak alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuş, ayrıca olaydan sonra eşi mağdur R. ile boşandıklarını, olay gününe kadar eşi ile aralarında herhangi bir sorun ya da geçimsizlik bulunmadığını, o güne kadar eşinin kötü bir alışkanlığını veya iffetsiz bir davranışını görmediğini, ancak olay sonrasında dedikodular çıktığını, bu nedenle geçimlerinin bozulabileceği düşüncesi ile ayrıldıklarını, bilahare boşandıklarını söylemiştir.
Bütün bu kanıtlar bir arada ele alınıp değerlendirildiğinde;
Sanık aşamalardaki ifadelerinde tutarlı bir şekilde, olay günü ablası olan mağdure R.'nin evine gittiğinde kapının geç açıldığını, maktülün evde olduğunu mağdurenin saklamaya çalıştığını ve yeğeni Ö.'in söylemesi üzerine maktülün evde olduğunu öğrendiğini, maktülün bulunduğu odanın kapısının kilitli olması nedeniyle sandalyeye çıkıp kapının üstündeki camdan baktığında gözgöze geldiklerini, bunun üzerine maktülün kapıyı açıp dışarıya çıktığını savunmuştur. Dosya kapsamında bu savunmanın aksini kanıtlayan her hangi bir bilgi, belge ve anlatım bulunmamaktadır. Mağdure, her ne kadar kolluktaki ifadesinde maktülün bulunduğu odanın kapısının kilitli olduğu hususunda herhangi bir şey söylememişse de, sanığın savunmasını çürütecek bir şey de söylememiş, C.Savcılığında ve duruşmadaki ifadelerinde sanığın bu konudaki anlatımını doğrulamıştır. Sanığın yetiştiği ortam, içinde yaşadıkları sosyal çevrenin durumu ve olağan yaşam koşulları nazara alındığında, evli bir kadının gündüz vakti evde bir erkekle birlikte bulunmasının ve erkeğin kuşku uyandıracak şekilde bir odada kapıyı kilitleyip oturmasının doğal karşılanamayacağı açıktır. Bu koşullar altında ablası ile maktül arasında ahlak dışı bir ilişki bulunduğu kanaatine varan sanığın, yaşadığı bu olayın yarattığı şiddetli öfke ve elemin etkisiyle mağdureye etkili eylemde bulunup, maktülü öldürdüğü gözetilerek, hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır. Yerel Mahkemece, somut olay ile örtüşmeyen bir başka olaya dayanılarak, dosya kapsamına uymayan gerekçelerle direnme kararı verilmesi isabetsizdir.
Öte yandan, 10.02.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasa ile TCY.nın 30. maddesinde sanık lehine yapılan değişiklik nazara alındığında, TCY.nın 2/2. maddesi hükmüne göre, bin liranın küsurunun hesaba katılmaması, buna bağlı olarak da somut olayda temel ağır para cezasının ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki miktarların 2000 yılından itibaren bin lira küsurlarının atılması suretiyle yeniden hesaplanıp belirlenmesi gerekirken, Yerel Mahkemece bu husus dikkate alınmadan etkili eylem suçundan dolayı sanığa fazla ağır para cezası tayin edilmesi de yasaya aykırıdır.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 24.06.2003 tarihinde tebliğnamedeki isteme kısmen uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini