 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2003/1-172
K: 2003/194
T: 17.6.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
765/m. 99, 193, 448, 450/8, 456, 491
1412/m. 21, 344, 365
Aynı kasıt altında iki kişiyi öldürmek, silahla etkili eylem ve ruhsatsız silah taşıma suçlarından sanık Atilla Ç.'in dönüşen suç niteliğine göre Gülçin K.'yı öldürmek suçundan TCY'nın 448 ve 59. maddeleri uyarınca 20 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, Ramazan K.'yı suçun delil ve emarelerini ortadan kaldırmak maksadıyla öldürmek suçundan TCY'nın 450/9 ve 59/1. maddesi uyarınca müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, her iki cezası nedeniyle hakkında TCY'nın 31. ve 33. maddelerinin uygulanmasına, verilen cezaların TCY'nın 73. maddesi uyarınca içtima ettirilerek sanığın altı ayı hücrede geçirilmek üzere müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, silahla yaralama ve izinsiz silah taşıma suçlarına ilişkin kamu davalarının 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 4. bendi uyarınca kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine, suçta kullanılan tabanca, çekirdek ve boş kovanların zoralımına ilişkin İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 16.7.2001 gün ve 75-232 sayılı hüküm sanık vekili ile katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.4.2002 gün ve 703-1490 sayı ile; "Kamu davasına müdahil olarak katılan, maktul Ramazan'ın kardeşi maktul Gülçin'in ise amcası olan Halil İbrahim K.'nın, Gülçin'in öldürülmesine ilişkin kamu davasına maktulenin annesi olup suçtan doğrudan zarar gören birinci derecede yasal yakını sıfatıyla müdahil olamayacağı ve bu konumu itibariyle de temyiz edemeyeceği yönünde üye Seydi Yetkin'in düşüncesi mesele niteliğinde oylanıp amca sıfatıyla kamu davasına müdahale hakkının bulunduğu ve bu itibarla verilen hükmü temyize yetkisi olduğu oyçokluğu ile karara bağlanarak; müdahil Halil İbrahim'in ve sanık müdafiinin temyizine dayalı olarak ve ceza cins ve süreleri itibariyle resen olmak üzere maktuller Ramazan ve Gülçin'in öldürülmeleriyle ilgili hükümlerle sınırlı olarak inceleme yapıldığı belirlemesine" yer verilerek;
"1- Silahıyla olay mahalline gelen sanık Atilla'nın eylem öncesinde süreklilik kazanan söz ve davranışları da değerlendirildiğinde; kaçırıp götürmeyi amaçladığı Gülçin'e "gidelim" teklifini yaptığı ancak onun bağırması ve çöktüğü yerden kalkmaması karşısında "gayesine vasıl olamamanın infiali ile" onu öldürdüğü oluş ve kabulden anlaşılmakla, bu fiilin TCY'nın 450/8. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, yazılı biçimde fevren öldürme niteliğinde kabul edilerek hüküm kurulması,
2- Anayasanın 38. maddesinde yapılan değişiklikle savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemeyeceği hükmü getiren 4709 sayılı Yasa kapsamında TCY'nın 450. maddesi kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce yapılacak düzenlemeleri bekleyip buna göre yeniden hüküm kurulması zorunluluğunun doğması" isabetsizliğinden bozulmuştur.
( 2 ) Nolu bozma nedenine uyan Yerel Mahkeme ( 1 ) nolu bozma nedenine karşı 25.9.2002 gün ve 239-345 sayı ile; "Sanığın maktuleyi kaçırmak ya da kaçırmaya teşebbüs etmek gibi bir kasıt ve niyetinin varlığı tespit edilememiştir. Önceden mağdureye sarkıntılıkta bulunması bu yüzden mahkum olması ve bu hususun süreklilik kazanması olay günü mağdureyi kaçırmak amacı ile geldiğinin ve kaçırmaya teşebbüs ettiğinin delillerini oluşturmaz. Esasen Türk Ceza Kanununun 429. maddesinde tanımlanan kaçırma suçunun oluşabilmesi, sanığın ergin mağdureyi zorla kaçırması veya alıkoyması fiilini umumi kasıt altında ve fakat şehvet duygusu veya evlenmek maksadı ile işlemesi halinde mümkündür. Sanığın mağdureyi kaçırmaya teşebbüste bulunduğu yolunda hiçbir delil mevcut değildir. Olay yerine maktul ve maktule ile konuşmak kendilerini bu hususta ikna etmek ve ayrıca bayramlarını kutlamak için giden sanığın her ihtimale karşı yanına silahını aldığı, önce kendilerini evde bulamadığı, tam çıkacağı sırada giriş kapısının açıldığını görünce bir üst kata çıktığı 5. kattan 4. kata indiği sırada maktuleyi kapı önünde gördüğü, maktulenin kendisini görünce aniden bağırmaya başlaması üzerine susmasını söylemesine rağmen susmayınca paniğe kapılarak otopsi ve ölü muayene tutanağında tarif ve tespit edilen şekilde ateş edip maktuleyi öldürdüğü anlaşılmaktadır. Bu itibarla olayda Türk Ceza Kanununun 450/8 maddesinin yasal unsurları oluşmamıştır."gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık vekili ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi ve kendiliğinden temyize tabi bulunması nedeniyle dosya Yargıtay C. Başsavcılığının direnilen kısım yönünden "bozma" istekli, uyulan kısım yönünden ise Özel Daireye hitaben düzenlediği "onama" istekli 16.5.2003 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, Ceza Yargılamaları Usulü Yasamızda Ceza Genel Kurulunca duruşmalı inceleme yapılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığından sanık vekilinin duruşmalı inceleme isteminin reddi ile incelemenin evrak üzerinde yapılması kararlaştırılıp, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanığın, Gülçin K. ile babası Ramazan K.'yı öldürdüğü iddiasıyla açılan davada, maktule Gülçin'in amcası olan ve her iki öldürme suçuna ilişkin kamu davasına katılma istemi Yerel Mahkemece uygun bulunup müdahilliğine karar verilen Halil İbrahim K.'nın yargılama usulümüze göre yeğeni Gülçin'in öldürülmesi suçuna ilişkin kamu davasına müdahil olup olamayacağı, dolayısıyla bu suçtan kurulan hükmü temyize yetkisinin bulunup bulunmadığı hususunun ön sorun olarak gündeme getirilmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca Ceza Genel Kurulundaki inceleme sırasında öncelikle bu konu müzakere edilmiştir.
CYUY'nın 365. maddesine göre, suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler. Yasamızda, suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, müdahaleye yetkisi bulunan kişinin "suçtan zarar görmesi" koşulu aranmış, ancak "suçtan zarar gören" kavramının tanımı yapılmamıştır. Bu bakımdan, öğretideki görüşlerden de yararlanılarak "suçtan zarar gören" kavramının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde açıklanması gerekir.
Suçtan zarar gören fert, ceza davası üzerinde, davaya müdahalenin dışındaki başka hususlarda da etkilidir. Bir çok hallerde ferdin rızasının olmaması bir suç unsurudur. ( TCK 193 ve 491. md ) Bu gibi hallerde zarar gören fert razı olmuş ise, suç meydana gelmeyeceğinden, ceza davası söz konusu olamayacaktır. Bazı hallerde ise suçtan zarar görenin şikayeti koğuşturma ve dolayısıyla yargılama için şart koşulmuştur.
Yasalarımızda, bazan "tecavüz olunan şahıs" ( CMUK 8.md, TCK 488.md ), bazan "suçtan zarar gören şahıs veya kimse" ( CMUK 365 ve 344.md, TCK 99.md ), kimi zaman da "mutazarrır" ( TCK 456.md ) denilen zarar gören ferde aktif veya pasif süje olarak haklar tanınır, ödevler verilirken, her hak ve ödevde kanunkoyucunun farklı ölçü ile hareket etmesi mümkündür. Örneğin şikayet hakkı tayin edilirken başka, kamu davasına katılma hakkı tayin edilirken başka ölçü tutulmuş olabilir. Dolayısıyla "suçtan zarar gören" terimi ihtiyaca göre yorumlanmalıdır. Örneğin; hakimlerin objektifliğini en iyi biçimde sağlayabilmek amacı, hakimin davaya bakamayacağı halleri düzenleyen CMUK'nun 21. maddesinde geçen "suçtan zarar görmüşse" terimini en geniş biçimde yorumlanmayı gerektirir. ( Kunter-Yenisey, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Birinci Kitap, 12. Bası, s.269 )
Kamu davasına katılma ile ilgili olarak suçtan zarar gören kavramının kapsamı konusunda ise öğretide farklı görüşler vardır. Bir görüş, suçun maddi unsuru ile korunan hukuki çıkarı zedelenen kişiyi suçtan zarar gören olarak kabul etmektedir. Bu düşünceye göre, fiilin hareket kısmı hangi kişiye yönelmiş ve sonuçlar hangi kişi üzerinde doğmuş ise, o kişi suçtan zarar gören olur. Bu düşünce mutlak olarak alındığı takdirde, bazı fiillerdeki durumları açıklayamamaktadır. Örneğin adam öldürme fiilinde hareketin yöneldiği ve yaşama hakkına son verilen kişi, öldürülendir.
Bu alandaki bir başka görüş ise, iddia edilen fiil ile haklı çıkarı zedelenen kişiye zarar gören kişi niteliğini tanıyan görüştür. Bu görüş yanlıları, iddia edilen ve cezalandırılması istenen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin, o suçun koğuşturulması konusundaki isteğini, o suçun o kişide yarattığı tatmin edilme gereksinmesini esas almakta, suçun o kişi üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi göz önünde tutmaktadır. Buna göre, sanığın suçlandığı fiil ile, o suçtan etkilenen kişinin psikolojik durumu değerlendirilmekte, fiilin o kişinin haklı sayılabilecek bir çıkarını zedelediği belirlendiğinde ve o kişinin fiilin yargılanmasında aktif ve etkin bir rol oynaması haklı görüldüğünde, bu kişiye suçtan zarar gören niteliği tanımakta, aksi sonuca varıldığında suçtan zarar gören süjeliği reddedilmektedir. ( Prof.Dr. Erdener Yurtcan, CMUK Şerhi, 2.Bası, 3.Cilt, s.414 )
Gerçekten, fiille haklı çıkarı zedelenme ve fiilin kişi üzerinde yarattığı psikolojik etki öğelerine dayanan bu ölçüt, adam öldürme suçlarında, ölenin yakınlarının koğuşturma ve cezalandırma isteklerini cevaplandırabilecektir. Ancak bu anlayışta da matematik bir kesinlik yoktur. Zira haklı çıkar ve cezalandırma istemek için gerekli psikolojik durum kavramları bu kesinlikten yoksundur.
Görüldüğü üzere, öğretide davaya müdahale ile ilgili olarak "suçtan zarar gören" kavramının sınırları saptanırken, kesinlik taşıyan bir ölçüte ulaşılamamış, ancak yargıca yol gösterici nitelikte bazı ilkeler ortaya konulmuştur. O halde, bu sınırları belirlerken yargıcın, "haklı çıkar" ve "cezalandırma konularındaki psikolojik durumu" iyi değerlendirmesi gerekmektedir.
Çeşitli yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere yargıç, bir olayda suçtan zarar göreni belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza koğuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumundadır. ( CGK.nun 29.6.1992 gün ve 176-201, 11.4.2000 gün ve 64-69 sayılı kararları )
Somut olayda, maktule Gülçin'in amcası olan katılan Halil İbrahim K., sanığın maktule Gülçin'e yönelik sırnaşıkça davranışlarını duyduğunda, eşi aracılığı ile maktulenin görüşlerini öğrenmiş, maktulenin babası olan diğer maktul Ramazan ile görüşmüş, keza sanık ve yakınları ile bir çok kez temas kurup konunun halledilmesi için çaba sarfetmiştir. Yargılamaya konu öldürme olayı dahi, maktullerin katılanın evine yaptıkları bir bayram ziyareti dönüşünde gerçekleşmiştir. Maktuller Gülçin ve Ramazan'ın ölümüyle sonuçlanan olaydan sonra geride maktule Gülçin'in annesi Gülbecide K. ile aynı olayda silahla yaralanan 15 yaşındaki kardeşi İsmail ve biri 12 diğeri 3 yaşında olan diğer kardeşleri kalmıştır. Aynı gece kardeşi ve yeğeninin öldürüldüğünü, diğer yeğeninin de yaralandığını öğrenen katılan derhal kolluğa başvurarak maktul Ramazan'ın eşi olan Gülbecide K.'nın psikolojik sorunlarının bulunması nedeniyle ifade verebilecek durumda olmadığını belirterek olay nedeniyle şikayette bulunmuş, yargılamanın başlamasından sonra da usulüne uygun başvuruda bulunarak kardeşi Ramazan ve yeğeni Gülçin'in öldürülmesi suçlarından açılan kamu davalarına müdahil olmuştur. Bu davalara, maktullerden Ramazan'ın eşi, Gülçin'in annesi olan Gülbecide K. da kendisine asaleten küçük çocuğu İsmail'e velayeten müdahil olarak katılmıştır. Gülbecide K. 12.2.2001 tarihli oturumda dinlendiğinde, sanık Atilla, katılanın sinirsel ilaçlar aldığını ve psikolojik durumunda bozukluk olduğunu söylemiş, Mahkemece katılanın beyanları arasında kopukluk bulunduğu gözlenerek bu durum tutanağa geçirilmiş, ayrıca müdahale talebinde ısrarlı bulunması halinde kendisine vasi tayini ve bu davaya müdahil olmak üzere husumet izni alınması yolunda ara kararı alınıp müdahil vekiline süre verilmiştir. Her iki katılanın da vekili olan Av. Feti Ün ertesi günü yazılı olarak başvuruda bulunup, davanın sürüncemede kalmaması bakımından katılanlardan Gülbecide'nin kendisine asaleten oğluna velayeten müdahaleden vazgeçtiğini, diğer katılan Halil İbrahim'in müdahalesinin sürdüğünü bildirmiştir.
Katılan Halil İbrahim K.'nın öldürme olayından önceki dönemde sanığın davranışları nedeniyle yeğeni maktulenin yaşadığı sorunlara sürekli duyarlı davranıp ilgilendiği, kardeşi ve yeğeninin bu olayda öldürülmesinden sonra da, toplumsal yaşam biçimimize ilişkin kuralların kendisine yüklediği ve toplumumuzdaki insan ilişkilerinin önemli bir boyutunu oluşturan sorumluluk duygusu ile aynı ailenin diğer fertlerine yönelik yakın ilgi ve yardımlarını sürdürdüğü belirlenmiştir.
Kardeşlerinin yaşları ve velayet altında bulunmaları, yine annesi Gülbecide'nin açıklanan durumu nedeniyle, maktule Gülçin'in öldürülmesi suçuna ilişkin kamu davasına yargılama uzamaksızın başka bir kişinin katılma olanağının bulunmadığı da dikkate alındığında, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda ve somut olayın özellikleri gereği, suçtan zarar gördüğü anlaşılan maktulenin amcası Halil İbrahim'in davaya katılma isteminin haklı, bu istemin kabulünün isabetli olduğuna ve dolayısıyla katılanın hükmü temyiz yetkisi bulunduğuna oybirliği ile karar verildikten sonra uyuşmazlığı oluşturan hususun incelenmesine geçilmiştir.
Sanığın, maktule Gülçin K.'yı kasten öldürmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suç niteliğine ilişkindir.
İnceleme konusu olayda;
Maktul Ramazan'ın kiracısı olan sanığın maktulün kızı Gülçin'i tanıyıp ilgi duyduğu, 1996 yılı Mayıs ayı içerisinde maktuleye sevdiğini ve onu istediğini söylediği, maktulenin ise ben seni istemiyorum şeklinde cevap verdiği, maktulenin yengesinin bu konuşmaya tanık olup önce sanığa çıkıştığı, sonra da durumu maktul Ramazan'a açıp kızının sanık tarafından rahatsız edildiğini söylediği, bunun üzerine maktul Ramazan'ın sanıkla görüşüp kızı yalnız iken dükkana girmemesini söylediği, bu nedenle aralarında tartıştıkları, maktulün bu olaylar nedeniyle evinden çıkmasını istemesi üzerine sanığın da bir süre sonra evden taşındığı, daha sonra aracılarla haber gönderip evlenme arzusunu ilettiği, ancak maktulenin ve ailesinin bu isteğe karşı çıktıkları, maktule Gülçin'in 1997 yılında yüksekokulu kazanarak Karaman'a gitmesi üzerine sanığın da Karaman'a gidip üç ay süreyle kaldığı, bu süre içinde telefon ederek ve değişik kişileri araya sokarak maktule ile temas kurmaya çalıştığı, görüşmeye yanaşmaması üzerine bu kez okuluna giderek arkadaşları aracılığıyla görüşme isteminde bulunduğu, sanığın ısrarcı ve rahatsız edici davranışlarından tedirgin olan ve kaldığı eve yalnız gidemez duruma gelen maktulenin zaman zaman okuldaki öğretmenlerinden ve yöneticilerden yardım istediği, ayrıca ailesi ile temasa geçip durumu aktardığı ve onların önerisi üzerine değişik tarihlerde kolluk güçlerine başvurup, rızası dışında kendisini sürekli telefonla arayıp sevdiğini söyleyen, takip eden ve görüşmeye çalışıp, kendisiyle evlenmeye zorlayan sanığı kolluk kuvvetlerine şikayet edip okula geldiği sırada yakalattığı, bu şikayetlerle ilgili olarak sanığın 12.11.1997 tarihinde maktule Gülçin'e sarkıntılıkta bulunduğu iddiası nedeniyle delil yetersizliğinden dolayı takipsizlik kararı verildiği, ancak 14.11.1997 ve 18.12.1997 tarihindeki benzer eylemleri nedeniyle iki ayrı davada yargılanıp sırnaşıkca bir hal alan davranışları nedeniyle sarkıntılık suçundan mahkum olan sanığın bir süre sonra Karaman'dan ayrılıp İzmir'e döndüğü, telefonla görüştüğü maktulenin okumak istediğini söyleyerek kendisine engel olmamasını istediği, bilahare sanığın bazı tanıdıkları aracılığıyla maktulenin babası ile bir araya geldiği, maktul Ramazan'ın kızının okulunu bitirmesi için sabretmesini söyleyerek daha sonra kısmet ise olur dediği, bunun üzerine sanığın da maktulenin peşini bırakmaya söz verdiği, bu arada maktulenin amcası olan katılanın, eşini maktule ile görüştürüp sanığa ilgi duyup duymadığını araştırdığı, maktulenin olumsuz cevap vermesi ve sanıkla bir yakınlığının bulunmadığını bildirmesi üzerine, katılanın bu kez sanıkla konuşup uygun bir dille durumu anlattığı, ayrıca sanık ile maktule Gülçin'i bir araya getirip yüzleştirdiği, maktulenin bu görüşmede de sanıkla evlenmeyi istemediğini söylediği, bu arada maktul Ramazan'ın kolluk güçlerine başvuruda bulunup, sanığın kendisini 13.9.1998 tarihinde telefonla arayarak "kızını bana vereceksin, vermezsen dağa kaldıracağım, hepinizi öldüreceğim" diyerek tehdit ettiğini ileri sürüp şikayette bulunduğunu öğrenen sanığın dayısını araya sokarak bir kez daha maktul Ramazan'la görüştüğü, ardından sanığın tekrar Karaman'a gittiği bir kız arkadaşının yanında gerçekleşen görüşmede maktulenin sanıktan peşini bırakmasını istediği, bunun üzerine sanığın İzmir'e döndüğü, daha sonra maktulenin de sömestr tatilinden yararlanarak İzmir'e ailesinin yanına geldiği, olay gecesi de babası maktul Ramazan, kardeşi mağdur İsmail ve annesi Gülbecide ile birlikte amcalarına bayram ziyaretine gittikleri, dönüşlerinde babasının aşağıda arabayı park ettiği sırada maktulenin önden gidip 4. katdaki daire kapısında ayakkabılarını çıkarmaya çalışırken, sanığın beşinci kattan elinde tabanca ile aşağı indiğini görüp paniğe kapılarak korkup, yere çöktüğü, sanığın "kalk gidelim" demesine karşın ayağa kalkmayıp bağırmaya başladığı, bunun üzerine sanığın maktulenin başına bir el ateş ederek öldürdüğü, ardından ablasının çığlığı ve silah sesi üzerine koşarak 4. kata çıkan mağdur İsmail'e ateş ederek her iki bacağından yaraladığı, bu sırada maktul Ramazan'ın ne oluyor orada diye seslenip 4. kata ulaşması üzerine ateş ederek onu da kafasından vurup öldürdüğü, sanığın ikrarı, mağdur ve tanık anlatımları, tutanaklar, otopsi ve doktor raporu ile dosyadaki diğer belge ve kanıtlardan anlaşılmaktadır.
TCY'nın 450. maddesinin 8. bendinde belirtilen nitelikli adam öldürme suçunun oluşabilmesi için, öldürme fiilinin; a ) bir suçtan hasıl olacak faydayı elde etmek veya b ) bu gayeye vusul maksadıyla yapılan ihzaratı saklamak için veya c ) takip edilen gayeye vasıl olamamaktan mütevellit infial ile işlenmiş olması gerekir.
Maddede belirtilen ağırlaştırıcı nedenin kabulü için, "amaç suç" olan diğer suç ile "araç suç" olan adam öldürme arasında nedensellik bağlantısının bulunması şarttır. Gaye suçun husule gelmemiş olmasının, başka bir deyişle tamamlanmamış olmasının önemi yoktur. Yasanın nazara aldığı şey, gaye suçu işlemek "maksadı" ile adam öldürme suçunun işlenmiş olmasıdır. Bu maksadın sübutu, şiddet sebebinin uygulanmasına yeterlidir. Bu itibarla, gaye-suçun cezayı gerektiren kalkışma sahasına girmemiş olması halinde dahi şiddet sebebi uygulanır.
Bu açıklamalardan sonra somut olayı değerlendirecek olursak;
Sanık hernekadar, ailesi ile Gülçin'in durumunu görüşmek ve bayram ziyaretinde bulunmak amacıyla evlerine gittiğini savunmakta ise de, geçmişteki davranışları nedeniyle kendisiyle sınırlı ilişkileri olup hakkında çeşitli suçlamalarda bulunan ve son dönemde ancak aracılarla görüşebildiği bu kişilerin konutuna uygunsuz bir zaman olan 23.30 sıralarında gitmesi, namlusuna mermi sürülmüş ve emniyeti açık olan atışa hazır haldeki silahını eline alıp beşinci katta beklemesi, oturduğu 4. kattaki dairenin önüne gelen maktulenin ayakkabılarını çıkarmaya çalıştığı sırada elinde silahla ona yaklaşması, sanığı silahlı vaziyette gören maktulenin yere çökmesi üzerine "hadi gidelim" diyerek niyetini açıklaması, ayağa kalkmayıp bağırarak yardım istemesi üzerine maktulenin başına ateş etmesi karşısında, sanığın eylem öncesinde süreklilik kazanan söz ve davranışları da değerlendirildiğinde, kendisiyle evlenmeye yanaşmayan maktule Gülçin'i kaçırıp götürmek amacıyla olay yerine gittiği, ancak maktulenin yere çöküp direnerek kalkmaması nedeniyle amacına ulaşamamaktan duyduğu infial ile ateş edip öldürdüğü kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanmış olup, sanığın açıklanan eylemi TCY'nın 450. maddesinin 8. bendinde yazılı suçu oluşturmaktadır. Bu itibarla, sanığın maktule Gülçin'e yönelik eylemini TCY'nın 448. maddesinde yazılı adam öldürme suçu olarak nitelendirilen Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetsiz olup bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi; Yerel Mahkeme direnme kararının haklı nedenlere dayandığını ileri sürerek karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenle, maktule Gülçin K.'nın öldürülmesi suçuna ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, sanık vekilinin duruşmalı inceleme isteminde bulunduğu da dikkate alınarak, Ramazan K.'nın öldürülmesi suçu yönünden bozmaya uyularak verilen kararın incelenmesi bakımından dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.06.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.