 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E : 2002/7-277
K : 2002/423
T : 03.12.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- MAHKEME KARARINI ELEŞTİRMEK
- BASIN KANUNUNA AYKIRILIK
- HAKİMLERİ ELEŞTİRMEK
- BASIN YOLU İLE YARGIYI ETKİLEMEK
5680 s. BasınK/30
Basın Yasasına aykırılık suçundan sanık S. U.'nün beraatına ilişkin İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesince 19.06.2001 gün ve 420-888 sayı ile verilen hükmün o yer C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 20.09.2002 gün ve 12046-12150 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 01.11.2002 gün ve 107586 sayı ile;
"Kanunumuz kesinleşmemiş mahkeme kararları hakkında lehte ve aleyhte mütalaa yayınlamayı yasaklamıştır. Yasak, zaman ve konu itibariyle sınırlanmıştır. Zaman unsuru ceza kovuşturmasının başlamasından hükmün kesinleşmesine kadar sürmekte, konu unsuru da mahkemenin hüküm, karar ve işlemleriyle sınırlandırılmıştır. Şu halde hazırlık tahkikatı sırasında sulh ve son tahkikat sırasında da mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında mütalaa ileri sürülemez.
Hüküm ve kararların niteliği önemli olmadığı gibi, yapılan usulü işlemin türü de önemsizdir. Nitekim "hakimin mahkeme disiplini ile ilgili işlemlerinin tenkit edilmesinin dahi, Basın Kanununun 30. maddesini ihlal edici mahiyette" olduğuna dair yargı kararları vardır. (İstanbul Toplu Basın Mahkemesinin 05.11.195236E, 117K)
Verilen haber ve yapılan eleştirinin yazılış şekli, kişilik hakkını zedeleyecek üslup ve tarzda olmamalıdır. Basında açıklanacak öz ile biçim arasında uygun bir denge bulunmalıdır. Bu konuda kullanılan ifade, cümle ve kelimeler incitici, küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte bulunmamalıdır. Haber ve eleştiri doğru olsa ve bunda kamu yararı bulunsa bile üslup, uygun ve nazik değilse ve özellikle aşağılayıcı, küçük düşürücü, amaç dışı veya amacı aşan ya da abartıcı nitelikte ise, haber ve eleştiri salt bu yönü ile hukuka aykırı olabilir. (Yargıtay H.G.K. 13.01.1988 gün 1987/4-405 sayılı karar)
Fransız ve İtalyan mahkemeleri tanıkların beyanları ya da yargılama organlarının kararları üzerinde baskı yapmaya yönelik yorumlar yayınlayanları Hapis ve ağır para cezası ile cezalandırmakta, hatta karara katılan hakimlerin adlarıyla kullandıkları oyları yayınlamayı da suç saymaktadır.(İtalya C.K. 685)
Olayımızda iki mağduru bir köşeye çeken sanıklar, ellerindeki jileti boğazlarına dayayarak ceplerindeki para ve üzerlerindeki tişörtleri almışlardır. Sanıklardan ikisi onsekiz yaşını bitirmemiş ve mahkeme sanıkları gasp suçundan mahkum derek çeşitli ağır hapis cezalarına çarptırmıştır.
Sanık S. U.'nün sorumlu müdürlüğünü yaptığı gazete, olayı 1. sayfadan "inanılmaz ceza" başlığı ile vermiştir. Gasp suçunun hukuksal yaptırımı herkesin bilgisi dahilinde olmasına rağmen, kanunda olmayan bir ceza verilmiş gibi mahkeme kararı abartılarak yorumlanmıştır. Ayrıca gasp suçu işleyenlere karşı Türkiye'nin tüm mahkemelerinden ağır hapis cezaları verilmesine rağmen "yargı tarihine geçecek bir karara imza attı" denilmek suretiyle kararın eleştirilmesi açıkça pekiştirilmiştir.
Yerel Mahkeme, gazete haberinde işlenen suça karşılık kanundaki cezanın çokluğu eleştirilmekte, mahkeme kararı eleştirilmemekte diyerek sanığın beraatına karar vermiştir.
Haberin bir başka yerinde "üstelik şikayetçi yok" denilmektedir. Gasp suçu niteliği gereği şikayete bağlı bir suç değildir. Mağdurların şikayetçi olmamaları veya çalınan malın değeri sonuca etkili değildir. Bu şekliyle basil suçlardan ayrılmaktadır. Sanık S. U., olayı şikayete bağlı bir suç gibi göstermek suretiyle, kanundaki cezanın fahişliği hususunda eleştiri yapmadığını, mahkeme kararına eleştiri getirdiğini açıkça göstermiştir. Ayrıca, "mağdurların, hakime şikayetçi olmadıklarını ve kendi rızalarıyla tişörtleri verdikleri" beyanından sonra "buna rağmen gençleri suçlu buldu" denilerek genç sanıkların haksızlığa uğradığını ve mahkeme heyetinin takdir hakkını olumsuz yönde kullandığını ima edercesine karara yorum getirilmiştir.Gazetenin 8. say fasındaki ayrıntılı haber incelendiğinde, ana başlık ve alt başlık haricinde olayın yorum katılmadan, herhangi bir eleştiri yapılmadan anlatıldığı görülmektedir. Basın özgürlüğünün gereği de budur." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin kararının bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın Basın Yasasına aykırılık suçundan beraatına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, yüklenen suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
5680 sayılı Basın Yasasının uyuşmazlık konusu ile ilgili 30 uncu madde sinin 2 nci fıkrasında, "Ceza kovuşturmasının başlamasıyla hüküm kesinlesin ceye kadar hakim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında mütalan yayınlamak yasaktır." hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm ile korunan hukuki yarar, yargının saygınlığının korunması, dolayısıyla yargılamanın dış etkilerden etkilenmesini engellemek, bağımsızlığını sağlamaktır. Bu nedenle kovuşturmanın başlamasından hükmün kesinleşmesine kadar geçecek süreçte mütalaa yayınlanması yasaklanmış olup, yayına konu hüküm ve kararların niteliği ile yapılan usuli işlemin türü de önemsizdir. Keza, yayınlanan mütalaanın lehte ya da aleyhte olmasının da bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü burada amaç, yargının nihai hükmü verirken dış etkilerden korunması, adil yargılanma hakkına uyan, inanılır ve kurala uygun bir karara varmasını sağlamaktır.
Öğretide Prof. Sahir Erman ve Prof. Çetin Örek, Açıklamalı Basın Kanunu adlı eserlerinde bu madde ile ilgili olarak benzer, bir şekilde "Yargıç, siyasal güce, yönetsel yetkiye, yargılama organına olduğu kadar ortama karşı da bağımsız olmalıdır. Bu açıdan, yargıç bağımsızlığının kitle iletişim araçlarına karşı da korunması gerekir. Bu nedenle, yargılama sürecinde, yargıç kararları hakkında yargıyı etkileyecek yayın yapılması suç sayılmaktadır. Değinilen türden yayın yapılmaması için bir karara gerek yoktur. Norm, yargıyı etkileyici yayın yapmamak yükümlülüğünü öngörmüş ve aykırı davranışı suç saymıştır." görüşüne yer vermişlerdir. (ERMAN-ÖZEK, Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, 2000 Bası, sh. 259)
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde;
Sanığın sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yaptığı gazetede yayınlanan ve yazarı belli olmayan söz konusu yazıda; 1. sayfada "İnanılmaz Ceza" manşetinin altında, "iki tişört ve 400 bin lira için 77 yıl hapis verildi." ibaresinin altında, "(iki tişört resmi) + (dört adet madeni 100.000 lira)= 77 yıl" şeklinde ve "Üstelik şikayetçi yok" alt başlığı altında, "İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 400 bin lira ve iki tişört çalmaktan yargılanan üç gence inanılmaz bir ceza verdi. Mağdurlar, hakime şikayetçi olmadıklarını ve tişörtlerle 400 bin lirayı kendi rızalarıyla verdiklerini söyledi." ve "Tarihe geçecek karar" alt başlığı ;ıltmda ise "Mahkeme heyeti, buna rağmen gençleri suçlu buldu ve yargı tarihine geçecek bir karara imza attı. A, B. 33 yıl 4 ay, S. A. İle A. O. ise 22'şer yıl 2'şer ay 20'şer gün ağır hapis cezasına çarptırıldı." ibarelerine;
Haberin 8. sayfadaki devamında ise, 1. sayfadaki manşete aynen yer verilerek, "Davacılar, karakoldaki ifadelerini değiştirerek mahkemede, tişörtleri ve 400 bin lirayı kendi isteğiyle sanıklara verdiklerini söylediler." açıklaması altında olay, mağdurlar ile sanıkların ifadeleri ve yargılama aşamaları hakkında bilgilere yer verildiği anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi haberin kaleme alınış şekli, yargılamayı yapan mahkemenin yasaları bilmediği, yanlış yorum yaparak şikayetten vazgeçilen bir olayda üç genç sanığı yanlış olarak cezalandırdığı izlenimi yaratmaktadır. Söz konusu yazıda Yerel Mahkeme kararında belirtildiği şekilde, yasada yer alan hükümlerin eleştirilmesine ilişkin her hangi bir ibare bulunmadığı, tam tersine mevcut yasa hükümlerinin yargılamayı yapan mahkeme heyetince bilinmediğini, yanlış yorum yapıldığını çağrıştıran, "tarihe geçecek karar...mağdurlar, hakime şikayetçi olmadıklarını ve tişörtlerle 400 bin lirayı kendi rızalarıyla verdiklerini söyledi.... Mahkeme heyeti, buna rağmen gençleri suçlu buldu..." gibi ibarelere yer verildiği açıktır. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere henüz kesinleşmemiş bu yargı kararı ile ilgili, yargıyı etkileyecek ve yargının sııygınlığını zarar verecek şekilde ve aksine karar verilmesi gerektiğini gösterir bir mütalaa niteliğinde anlatım içeren bu yazının yayınlanması ile 5680 sayılı Hasın Yasasının 30 uncu maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan kurala aykırı davranılmıştır. O halde, sanığın anılan madde uyarınca cezalandırılması yerine, dosya kapsamına uymayan gerekçelerle beraatına karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve bir kısım üyeler, "Yerel Mahkeme hükmü ve bu hükmün onanmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olduğundan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir" görüşüyle;
Kurul Üyeleri S.Ç. ve M T. ise, "Konunun açıklıca kavuşturulmam için 5680 sayılı Basın Kanununun olaya uygun 30/2, maddesinde düzenlenen suçun koruduğu değerle suçun öğeleri üzerinde durulmalıdır. Bunun için de madde metninin gerekçesi ile birlikte ele alınması gerekmektedir.
Basın Kanununun 30/2. maddesinde aynen; "Ceza kovuşturmasının başlamasıyla hükmün kesinleşinceye kadar hakim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında mütalaa kesinleşinceye kadar hakim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında mütalaa yayınlamak yasaktır." denilmektedir.
Maddenin hükümet tasarısında 31 madde olarak gösterilen ancak 30' madde olarak yasalaşan genel gerekçesinde ise aynen "Ceza davalarına ait so ruşturmalar hakkında şu veya bu şekilde mütalaa dermeyan edilmesi ve adalei makamlarınca henüz bilgi ve görgülerine müracaat edilmemiş olan kimselerin beyanlarının sübut delilleri teşkil eden evrak veya vesikaların önceden yayın lanması veya bunlardan bir netice çıkarmaya çalışılması ve o davanın emniyel ve selametle görülüp nitelendirilmesine engel olabilir. Davaya el koyan adalet mercilerinin yapacakları soruşturmaları karıştıracak veya bunlar tesir altındıı bırakacak mahiyette yayında bulunulması da aynı surette mahsurlu bulunur.
İşte yukarda arzolunan hususlar gözününe alınarak yeniden yazılan metne göre ceza davasına ait talep ve iddianameler kararlar ve diğer her turlu vesika ve kağıtların hazırlık ve ilk soruşturmalarda takipsizlik veya muhake menin men'i kararı verilmesinden ve aleni duruşmada okunmasından öne< neşri veya her kısım soruşturmaları karıştırabilecek veya mahkemenin karar vr muamelesi üzerinde tesir yapabilecek mahiyette yayında bulunulmasını önle inek maksadıyla C.Savcılığının sorgu veya sulh yargıcından veya mahkemeden karar almak suretiyle men edeceği neşriyatta bulunulması ve ceza davasının başlamasıyla hüküm kesinleşinceye kadar yargıç ve mahkemenin hüküm ve kararları ile muameleleri hakkında mütalaa serdi yasak edilmiştir" denilmektedir
Görüldüğü gibi maddenin olayımıza uygun fıkrasında (30/2) korunan de ger sadece hakim ve mahkemenin hüküm karar ve işlemlerine karşı etkileyit ı ve karıştırıcı nitelikte veya bu amaçla övücü ve yerici düşünce yayınında bulunulmasını önleme olarak ortaya çıkmaktadır. Yoksa hakim veya mahkemenin kendisi veya hakim ve mahkemenin hüküm karar ve işleminin kendileri koru nan değerler arasında değildir. Yine kesinleşmiş ceza kararı ile kesinlesini olsun veya olmasın ceza davaları dışındaki Hukuk ve İdare davalarına karşı heer türlü eleştiri yayınlama da maddenin kapsamı dışındadır. Bundan başka ceza davalarında hakim ve mahkemenin hüküm karar ve işlemlerine karşı kesinleşmeden önce etkileme niteliği ve amacı olmayan düşünce yayınlama, örneğin bilimsel düşünce yayınlama veya olayımızda olduğu gibi haber niteliği taşıyın, ve bazı yasalardan kaynaklanan adaletsizlikler ile ilgili konularda toplumu bilgilendirme amacıyla yayınlanan yazılar da kapsam dışındadır.
Maddi öğe, 30/2. madde de belirtilen ceza kovuşturmasının başlaması ve hüküm kesinleşinceye kadar hakim ve mahkemenin hüküm karar ve işlemlerin karşı etkileyici, yönlendirici ve karıştırıcı nitelikte övücü ve yerici düşüne içeren yazının basında yayınlanmasıdır.
Maddi öğe bakımından üç konuda sınırlandırma getirilmiştir.
a) Zaman bakımından, ceza kovuşturmasının başlaması ile hükmün kesinleşmesi arasında yayın yapılmalıdır.
b) Konu bakımındım yayın hakim ve mahkemenin hüküm karar ve işlemlerine karşı olmalıdır
c) Suçun işlenme aracı bakımından, yayın sadece basın yoluyla yapılmalıdır. Örneğin radyo ve televizyon aracılığıyla yapılırsa bu suç oluşmayacaktır.
Manevi öğe ise, hakim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemlerini etkileyici ve karıştırıcı nitelikteki düşünceyi bu kasıt altında yayınlama hareketidir.
Somut olaya dönersek;
Bir gasp suçu ile ilgili olarak Yerel Mahkemenin verdiği mahkumiyet kararından sonra ve karar kesinleşmeden önce "inanılmaz ceza" başlığı altında olayla ilgili olarak bir gazetede davamızın konusu yazı yayınlanmıştır. Anlam ve kapsamının açıklığa kavuşturulması için bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi sonucunda görülebileceği gibi;
Yazı başlığı ile devamı arasında cezanın çokluğunu eleştirme anlamında bir bağ mevcuttur. Fiil ile ceza arasındaki oransızlık ve cezanın çokluğu vurgulanmaktadır. Etkileyici bir nitelik veya amaç taşımamaktadır. Başlıkların okuyucunun ilgisini çekecek şekilde atılması gazete yazım sanatının inceliğinin bir gereğidir. Dava konusu yazıda da yapılan budur.
Gasp suçundan açılan davayı inceleyen mahkeme dava ile ilgili tüm delilleri toplayarak bir karar vermiştir. Yargılama dışında kalmış etkilenmeye açık herhangi bir delil bulunmamaktadır. Etkilenme olasılığı bulunan hakim ve mahkeme ile kararın denetimini yapacak olan Yüksek Yargıtay'ın da söz konusu gazete yazısından etkilenebileceğini düşünmek mümkün değildir.
Öte yandan haber konusu yapılan, Genel Kurulumuzun önüne sıkça gelen gasp suçudur. Bu suçta, gasbedilen para veya eşyaların değeri çoğu kez önemsiz olmasına rağmen (olayımızda olduğu gibi 2 tişört ve 400.000 TL) öngörülen cezaların çok fazla olduğu da bir gerçektir. Bu oransızlığın düzeltilmesi gerekliği de bilinen bir gerçektir. Şüphesiz bunu düzeltmek yasa koyucunun görevidir. Ancak konuyu yasa koyucunun dikkatine getirmek gerekmektedir. Bunun da ülkemizde en etkili yolu yazılı ve görsel basındır.
Açıkladığımız sebeplerle suçun manevi öğesi oluşmadığından itirazın reddi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılamıyoruz." şeklinde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 20.09.2002 gün ve 12046-12150 sayılı kararının KALDIRILMASINA, İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.06.2001 gün ve 420-888 sayılı hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 26.11.2002 günü yapılan 1. müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 03.12.2002 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.