 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 2002/4-89
K: 2002/221
T: 26.3.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- DEVLET MEMURLARINA İNTİSAP İDDİASIYLA YARAR SAĞLAMAK
İÇTİHAT ÖZETİ: Başsavcı'ya yakınlığından sözederek, yakınanların bu suçtan yargılanmakta olan yakınları Aşanayı hapisten kurtaracağı ve mallar üzerindeki tedbiri kaldıracağı" vaadiyle, davaya bakan hakimin arkadaşı olduğunu söylediği Başsavcı aracılığıyla hakime vermek üzere yakınanlardan aldığı 18 milyar lirayı Başsavcı'ya verdiğini %90 salıvermenin olacağını bildiren sanığın eylemi; a) Başsavcı nezdinde hatırı sayılıp onunla ilişkisi olduğunu iddia etmesi; b) yapılacak aracılık karşılığında ona verilmek üzere; c) para alarak vaad gerçekleştiğinden TCY.nın 278. maddesindeki suçu oluşturur.
(765 s. TCK. m. 278}
Devlet memurlarına intisap iddiasıyla menfaat temin etmek suçundan sanık Ömer'in TCY.nın 278/1, 59. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis ve 45.000.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin (Antalya 4. Asliye Ceza Mahkemesince 31.5.2001 gün ve 246-1350 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 8.10.2001 gün ve 12345-11524 sayı ile;
"Sanığın bir memur yanında hatırı sayıldığını söylemeksizin, cezaevinde bulunan yakınlarının salıverilmesini sağlayacağından söz ederek yakınanlardan Başsavcıya vereceğim diyerek çıkar sağlamasının dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden TCY.nın 278/1. maddesi ile hüküm kurulması" isabetsizliğinden, Daire Üyelerinden O.Yaşar'ın; "Sanığın Başsavcıya parayı vererek tahliyeyi sağlayacağı iddiasıyla parayı alarak yarar sağlama eyleminin özel hüküm niteliğindeki TCY.nın 278. maddesine uyduğu" görüşüyle kullandığı karşı oy ve oyçokluğu ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 10.12.2001 gün ve 1942-2315 sayılı ile;
TCY.nın 278. maddesinde her kim olursa olsun resmi merciiler azasından yahut Devlet memurlarından biri nezdinde hatırı sayıldığını yahut onlarla münasebeti bulunduğunu iddia ederek haklarında vuku bulacak tavassuta medarı teşvik yahut mükafat olmak üzere yahut aza veya memurun himayesine mukabil olarak verilmek veya onlara verilmesi lazım gelen hediye veya mükafata sarf olunmak bahanesiyle kendi yahut başka bir kimse hesabına para veya sair menfaat alır veya kabul eder veya onların verilmesine vaad alırsa... cezalandırılır denmekte olup madde başlığı resmi nüfus ticaretidir. Suçun unsurları bir kimsenin Devlet memurlarından biri yanında hatırı sayıldığını veya onlardan biri ile münasebeti bulunduğunu iddia ederek yapacağı aracılığın karşılığı veya himayesinden dolayı memura verilmek bahanesi ile kendisi veya başkasının hesabına para veya sair menfaat veya vaad sağlaması, fiili bu kasıt altında işlemesi, suçun failinin herhangi bir kimse olabileceği devlet memuru yanında hatırı sayıldığını veya onunla münasebetinin cürmün en önemli unsuru olduğu, burada nüfuzundan istifade edilen ya bir Devlet memuru veya resmi meclis azalarından birisi olması 657 sayılı Yasada memurların tarif edildiği ve dolayısıyla Antalya Başsavcısının da bir Devlet memuru olduğu, yapılacak aracılık karşılığı veya memura kayırmasından dolayı para veya sair menfaat sağlama bahanesi ve cürümün meydana gelmesi için aracılık yapılacağı için resmi mahiyette iş olması gerekli olup olayımızda da Aşana adam öldürmeye azmettirmek suçundan Ağır Ceza Mahkemesince yargılanmakta olup dolayısıyla tahliyesinin sağlanması resmi bir işlem sonucunda mahkeme kararı ile olması mümkündür ve yapacağı iş karşılığında memura verilmek bahanesi ile para menfaatin sağlanması asıl olup olayımızda da Başsavcıya verilmek üzere 18.000.000.000TL. paranın alınarak adliye kapısına gelip sanığın içeri girip dolaştıktan sonra paranın yerini bulduğunu bildirdiği, suçun manevi unsurunun genel kasıt olduğu görülmekte olayımızda da yukarıda da özetle açıklandığı üzere müştekilerden Ergül'ün kardeşi Mustafa'nın annesi Aşana'nın tutuklu bulunduğu cezaevinden tahliyesini sağlamak amacı ile sanık Ömer'in 18.000.000.000TL. parayı Başsavcıya verilmek üzere aldığı ve mahkümların giriş yaptığı kapıya araçla girip buradan siyah poşet içerisinde parayı Başsavcıya vermek üzere adliye binasına girip bir süre sonra geri dönerek geldiği ve müştekilere karşı, parayı Başsavcıya verdiğini paranın yerine ulaştığını, Aşana'nın tahliyesinin sağlanacağını bildirdiği ve Aşana'nın duruşmasına bir gün kala müştekiler piknikte bulunduğu sırada kendilerini cep telefonu ile arayarak ertesi gün saat 16.00 da Aşana'nın tahliye olacağını alıp götürebileceklerini bildirdiği hususları bir bütün halinde değerlendirildiğinde sanığın eyleminin TCK.nun 278. maddesinde belirtilen resmi nüfus ticareti suçunu oluşturmaktadır. Olayımızda bozma ilamında açıklandığı üzere dolandırıcılık suçunun oluşmayıp bu özel maddenin oluştuğu anlaşılmaktadır. TCK.nun 503. maddesindeki dolandırıcılık suçunda ise maddi unsurun bir kimseyi kandıracak nitelikte hile ve desiseler yapılarak hataya düşürülmesi ve haksız yarar sağlanması manevi unsurunda haksız mal edinme ve çıkar sağlama kastının bulunması gerekmekte olup olayımızda ise açıkça mahkemede tutuklu olarak yargılanmakta olan Aşana'nın sanık tarafından her şeyin adliyede başı ve ondan sorulduğunu belirttiği Başsavcıya paranın verilmesi mahkeme hakimleri ile de Başsavcının arkadaş olup tahliyeyi sağlayabileceğini bildirmek suretiyle parayı aldığı hususları gözönünde bulundurulduğunda olayda özel madde olan TCK.nun 278. maddesinin uygulanmasının daha hukuka, adalete uygun olduğu düşüncesi ile bozma ilamına uyulmamıştır. Bizim görüşümüzü doğrulayan Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.1.1973 tarih 1971/34 esas 1973/49 sayılı kararı özetle şöyledir. "Yargıtay Ticaret Dairesi görevlilerinden birisi nezdinde tavassutta bulunduğunu belirtilen iş sahibinden menfaat sağlamaya kalkışma niteliğinde eylem TCK.nun 277 ve 503. maddelerinde değil, devlet memurlarına intisap iddiası ile menfaat temini başlığını taşıyan bölümdeki 278. maddeye uyar" şeklindeki kararda bizim görüşümüzü doğrulamaktadır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli ve 27.2.2002 günlü tebliğnamesiyle 1. Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Ceza Yargılamaları Usulü Yasasında, Ceza Genel Kurulunda duruşma-lı temyiz incelemesi yapılacağına ilişkin bir hüküm yer almadığından, sanık vekilinin bu husustaki isteminin CYUY.nm 318. maddesi gereğince oybirliği ile reddine karar verildikten sonra, dosya üzerinde yapılan incelemede;
Kocasını ve ilişkide bulunduğu kadını para karşılığında öldürmeye azmettirmek suçundan tutuklu Aşana'nın kız kardeşi olan yakınan Ergül ile oğlu yakınan Mustafa, Aşana'nın cezaevinden tahliyesini ve ölen kocasının mal varlığını üzerine konan tedbirin kaldırılmasını sağlamak amacıyla tanıklardan Ünal aracılığıyla tanıştıkları sanıktan yardım istedikleri, sanığın "ben bu işi Başsavcı vasıtası ile hallederim, başka yerlerle görüşmeye gerek yok" diyerek başsavcının, Aşana'nın davasına bakan hakim ile arkadaş olduğunu bunun için para gerektiğini söylediği, Aşana'nın mal varlığı üzerinde tedbir bulunduğunu öğrenince tedbirin kaldırılması işini de halledeceğini belirttiği, bilahare yakınan Mustafa'ya ait otomobilin satıldığı ve tedbirin kaldırılmasının ardından da yakınan Ergül'ün vekaletnamesini kullanarak Aşana'nın hesabından çekip bir poşete koydukları 18 milyar lirayı sanığa verdikleri ve birlikte onun otomobiliyle Antalya adliyesine gittiklerinde otomobilden inen sanığın tutukluların girişinin sağlandığı zemin kat kapısından içeriye girip 10 dakika sonra elinde bir şey olmadan yakınanların içinde bekledikleri otomobile dönerek, "şu anda müfettişler varmış, müfettişler olduğu halde biz bu işi yürütüyoruz, para Başsavcıya verildi, yerine ulaştı, %90 ablan tahliye olur eğer bu mahkemede tahliye olmazsa gelecek mahkemede tahliye olur" dediği, duruşmadan bir gün öncede cep telefonuyla arayıp, "emaneti yarın saat 4'de cezaevinden alırsınız" diye söylediği, söz konusu oturumda Aşana'nın tahliye edilmemesi üzerine çeşitli bahaneler ileri sürerek yakınanları oyaladığı ve tahliyenin sağlanmasından sonra kullanacağını belirterek yakınan Mustafa tarafından düzenlenen 10 milyar lira bedelli bonoyu aldığı, iadeye yanaşmayarak, bu bonoyu icra takibine koyduğu tüm dosya kapsamı ile sabit olup, açıklanan bu oluşta, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ayrıntıları yukarıda açıklanan somut olayda çözümlenmesi gereken hukuki sorun sanığın eyleminin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Türk Ceza Yasasının 278. maddesi; "Her kim olursa olsun resmi meclisler azasından yahut Devlet memurlarından biri nezdinde hatırı sayıldığını yahut onlarla münesabeti bulunduğunu iddia ederek haklarında vuku bulacak tavassutta medarı teşvik yahut mükafat olmak üzere yahut aza veya memurun himayesine mukabil onlara verilmek veya onlara verilmesi lazım gelen hediye veya mükafata sarf olunmak bahanesiyle kendi yahut başka bir kimse hesabına para veya sair menfaat alır veya kabul eder veya bunların verilmesine vaad alırsa..." hükmünü taşımaktadır.
Aynı Yasanın 503. maddesinde ise; "Bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisi veya başkasına haksız bir menfaat sağlayan kişiye... cezası verilir" hükmü yer almaktadır.
Öğretide "nüfus ticareti" suçu olarak adlandırılan ve TCY.nın 278. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresinin şeref ve itibarıdır. Dolayısıyla bu suçun mağduru, şeref ve itibarı sarsılan kamu idaresidir. Ancak, adına menfaat sağlanan memur ve bu suretle aldatılan ve maddi zarara uğratılan, esasen korunmaya layık da olmayan kişiler de bu suçtan zarar gördüğünden, bu suç birden çok hukuki yararı korumaktadır. Dolandırıcılık suçunda ise, korunan hukuki yarar mal varlığıdır. Her iki suçu birbirinden ayıran en önemli ölçüt de korunan hukuki yararlar arasındaki bu farktır.
Nüfuz ticareti suçunun maddi öğesi:
a) Bir memur nezdinde hatırı sayıldığını ve onunla ilişkisinin bulunduğunu iddia ederek;
b) Yapılacak aracılık karşılığında memura verilmek üzere,
c) Para veya başkaca menfaat almak, kabul etmek veya bunların verilmesi hususunda vaad almaktır.
Bu haliyle suçun bağlı hareketli bir suç tipini oluşturduğunu görmek kolaydır. (ERMAN ÖZEK, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamu idaresine Karşı işlenen suçlar, sh. 472) Görüldüğü gibi bu suçta hareket öğesi sınırlandığından, dolandırıcılık suçuna nazaran özel hüküm niteliğindedir. Bir başka anlatımla burada kullanılacak hilenin sınırları, dolandırıcılık suçuna oranla daha da bellidir ve tek biçimdedir. (S.SELÇUK, Dolandırıcılık Cürümünün Kimi Suçlardan Ayrımı ve Çeklerle ilgili Suçlar, sh. 62) Yasa koyucu dolandırıcılık suçu bakımından hile ve desisenin türünü ve niteliğini belirlememiş, ama nüfuz ticareti suçunda sınırlayarak bağlı hareketli bir suç ortaya koymuştur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde;
Sanık, yakınanların bir suçtan yargılanmakta olan yakınanlarını kurtarmak içir aracı aramalarından yararlanmak suretiyle, Başsavcıya yakınlığı bulunduğu, hatırının sayıldığından bahisle, yakınlarını hapisten kurtaracağı vaadiyle yakınanlardan para almıştır. Hatta sanık, tanıdığı olan Başsavcının, yakınanların akrabası Aşana'nın davasına bakan Hakimin arkadaşı olduğunu da söylemiş, böylece kullandığı hileyi daha da güçlendirmiştir. Görüldüğü gibi sanığın kullandığı hile, dolandırıcılık suçundaki hileye nazaran daha özel bir görünüm kazanmış, artık adliyedeki Hakim ve Savcılar üzerinde etkili olduğu görüntüsü yaratılmak suretiyle kamu idaresinin şeref itibarına yönelmiştir. Sanığın, olayda karar vermeye yetkili olan Hakim üzerinde etkili olabileceği görüntüsünü yarattığı Antalya C.Başsavcısı yanında hatırı sayıldığını söyleyerek yakınanları inandırmış ve aldığı parayı adliyeye götürdüğünü de göstererek, paranın Antalya C.Başsavcısına verdiği konusunda onları kandırmıştır. O halde, sanığın Devlet memurları yanında hatırı sayıldığı; onlarla ilişkisi bulunduğuna inandırarak çıkar sağladığı nazara alındığında, TCY.nın 278. maddesindeki nüfuz ticareti suçunun unsurları oluşmuştur. Bu nedenle Yerel Mahkemece suç niteliğinin belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyesi B.Kızıltan ise; "Özel Daire Bozma Kararında da belirtildiği gibi sanık tarafından hangi memur yanında hatırının sayıldığını hususunda ad yada ayırt edici özellik açıklanmadan, açık bir beyanda bulunulmadığından TCY.nın 278. maddesindeki suçun unsurları oluşmamıştır, bu nedenle sanığın dolandırıcılık suçundan dolayı cezalandırılması gerektiğinden direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Sonuç: Açıklanan nedenle Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine 26.3.2002 tarihinde tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.